View Single Post
Eski 19-01-2007, 00:37   #1
Mine Pakkaner
agaclar.net
 
Mine Pakkaner's Avatar
 
Giriş Tarihi: 06-01-2006
Şehir: İzmir
Mesajlar: 10,707
Bitkilerde Fizyolojik Hastalıklar

BİTKİLERDE FİZYOLOJİK HASTALIKLAR

Bitkilerin gelişmeleri ve sağlıklı olabilmeleri için bazı besin elementlerine, uygun çevre koşullarına ihtiyaçları vardır. İnsanlar gibi çeşitli korunma olanaklarına sahip olmadıklarından, bazı çevresel faktörlerin direkt etkisi altında kalırlar.

Şartlar uygun olmadığında üründe kalite ve verim yönünden düşüşler kaydedilir. Tanınabilir ve ölçülebilir saptamalardan sonra bitki hasta kabul edilir.
Uluslararası Bilim Akademisi tarafından yapılan tanım da bu doğrultudadır.

Bazı etken ve etmenlerin var olup olmamasına bağlı, sürekli uyarıların bir sonucu olarak; düzenli ve ardışık fizyolojik olayların birinde veya birden fazlasında ortaya çıkan ve bitkinin enerji kullanımındaki eşgüdümün bozulması ile doruk noktasına ulaşan değişikliğe HASTALIK denir.

Bu tanımda ETKEN olarak belirtilen olaylar dizisi ise FİZYOLOJİK HASTALIKLARI oluşturur.
Bu olaylar dizisini;

• Genetik Bozukluklar
• Çevresel Etkiler ve
• Beslenme Bozuklukları olarak sıralayabiliriz.


Özellikle çok yıllık bitki populasyonlarında aniden görülen şekil bozukluklarıdır. Kimera adı verilen bu tip renk ve şekil bozukluklarına sıkça rastlanır.

Renklenmede bozukluk da tek bir yaprakta ya da meyvede normal renginin, çok farklı bir diğer renkten kesin çizgi ile ayrılması karakteristiktir.

İklim en önemli çevre faktörlerindendir. Bitki gelişimini ve coğrafik dağılımını en fazla etkileyen faktör sıcaklıktır. Bitkiler kendileri için optimum olan sıcaklık sınırları içinde güvenli olarak gelişirler, bunlar aşıldığında zarar görürler.

Sıcaklık optimumdan aşağı düştüğünde, tür ve çeşidin genetik özelliklerine bağlı olarak tek ve çok yıllık bitkiler üşürler veya donarlar. Üşüyen bir bitkide kök faaliyetleri durur, soğuktan solma söz konusu olur. Üşümenin devamı halinde bitki ölür.

Elma, ayva, armut, şeftali, badem donmaya karşı hassas meyveler arasındadır. Özellikle bu ağaçların çiçekleri, ilkbaharın geç donmalarına karşı hassastır.

Uyuyan bağlarda ise tomurcuklar ve floem soğuk zararına en hassas dokulardır. Alçak alanlara tesis edilmiş bağlarda veya bağın alt kısımlarında bu zarara çoğunlukla rastlanabilir. Soğuktan zarar görmüş sürgünlerin büyüme noktaları normal açık yeşil yerine, koyu kahverengiden siyaha dek değişen bir renklenme gösterir.

Tomurcukları zarar görmüş bağlardaki sürgün büyümesi düzensiz ve seyrektir. Birçok tomurcuk zayıf gelişir, yapraklar çoğu kez, küçük, şekilsiz, düzensizce pürüzlenmiş, parçalar halinde klorozlar gösteren bir hal alırlar.Dokular çözüldükten sonra floem zararı gözlenebilir.

Sıcaklıklar toprağa yakın kısımlarda düşük olduğundan bu zarar gövdenin kara değdiği kısımlarda veya yere yakın kısmında görülür.

Gözler kabarmaya başladıktan sonra meyve ağaçlarının ve asmanın dokuları, düşük sıcaklıklara çok az toleranslıdır. Genç sulu dokular en hassas organlardır. İlkbahardaki soğuk zararı dokularda bozulmaya neden olur.
Böyle meyve ağaçlarında ve bağlarda sürgün sayısı çok azdır, ürün yoktur veya çok azalmıştır. Zarar görmüş dokuların yeniden canlanması ile çalılaşmış görünümde sürgünler oluşur.

Düşük sıcaklıklar kadar yüksek sıcaklıklar da bitkiler için zararlıdır. Aşırı sıcaklıkların zararları olarak, bitkilerde sürgünlerin solması ve renk açılmaları gözlenir. Bazen öz kuruyabilir ve ayrılır. Sonra da sürgünler kahverengileşir ve kururlar. Sürgün uçları, genç yapraklar ve salkımlar sıcaklık zararına karşı çok hassastır. Havanın soğuktan sıcağa ani değişimi, henüz dokuların yüksek sıcaklıklara alışmaları gerçekleşmediğinden güneş yanıklıklarına neden olur.

Sıcaklık faktörünün en etkili görüldüğü konulardan biri de gece ve gündüz arasındaki sıcaklık farkıdır. Bu fark arttıkça ana gövdede, kalın dallarda hatta sürgünlerde kabuk çatlamalarına rastlamak mümkündür.

İklim faktörlerinden biri olan yağmur ise, aşırı, şiddetli ve sürekli olduğunda yeni çimlenen bitkileri, fideleri kırabilir; hububatta yatmalara, pamukta hasadın güçleşmesine ve üründe kalite düşmesine neden olur. Aşırı yağışlı mevsimlerde kökler fazla su ile karşılaştıklarından solunum yapmaları zor olur. Bunun yanında topraktaki su basıncı meyvelerde de çatlamalara neden olur. Böyle meyvelerin pazar değeri tamamen düşer.

Dolu, vejetasyonları doğrudan etkiler. Mevsim başlangıcında, sürgünleri, boğum aralarını kırar, zarar verir. Dolunun dokudaki zararı zamanla kapatılabilir, böcek emgisi veya ufak urlar gibi görünüm alabilir.
Dolu bitkileri yaralayabilir, yaprak, çiçek, meyve dökümüne yol açabilir. Özellikle bağ, meyve ağaçları ve sebzelerde mekanik zararlara neden olur. Dolu yaraları ayrıca, hastalık etmenleri için giriş kapısıdır.

Kar, genel olarak bitkiyi soğuktan korur. Ancak otsu bitkileri ağırlığı ile ezip, odunsu yapıları kırabilir.

Bir diğer çevre faktörü de bitkinin daima iç içe bulunduğu topraktır. Bu nedenle toprağın fiziksel ve kimyasal özellikleri bitkinin sağlığı açısından büyük önem taşır.

Toprağın fiziksel özellikleri denildiğinde yapısı, sıcaklığı, su ve hava kapasitesi gibi faktörler akla gelir.
Toprak bünyesinin, geçirgenliğinin, kumlu, killi, milli ve çakıllı oluşu birçok fizyolojik bozuklukla yakından ilgilidir.

Bazı bitki besin elementlerinin toprak tarafından tutulduğu ve bitkinin bu elementlerden yararlanamadığı belirlenmiştir.

Toprağın su tutma kapasitesinin azalışı veya artışı ile fizyolojik hastalıklar gözlenir. Meyve ağaçları, su istekleri uzun süreli veya sürekli olarak en az miktarda karşılandığında büyümelerini durdururlar. Sel veya kötü drenaj nedeniyle toprak nemi fazlalaştığında genel bir solgunluk göstererek canlılıklarını yitirirler. Kökleri, bulundukları ortamda oksijensizlikten dolayı ölür. Aşırı toprak nemi, bazı büyüme maddelerini zehirli hale getirir.

Toprakta bulunan zehirli metaller ve diğer zehirler de bitkinin köklerini olumsuz etkiler. Ayrıca meyve bahçelerinde yapılabilecek düzensiz sulamalar ağaçları strese sokar.

Toprağın hava kapasitesi ise, toprağın su ile tamamen doygun olduğunda toprak zerreleri arasında kalan hava miktarıdır.

Toprak zerreleri arasındaki boşlukların su ile dolu olmaları, havanın toprak içindeki hareketine engel olacağından, meyve ağaçlarında yaprak lekeleri, kloroz, zamk akıntıları ve sonuçta ölüm görülür.

Bitkinin topraktaki sudan, havadan ve besin maddelerinden yeterince yararlanabilmesi, toprağın birçok maddesine bağlı olmakla birlikte, bitkinin cinsi, kök yapısı gibi koşullar da önemlidir. Toprak yapısı aynı olsa bile, tahıllar gibi yüzeysel kök sistemli bitkiler kuraklıktan kolayca etkilenirler. Oysa bağ, derine inen kökleri ile daha dayanıklıdır.

Bitki gelişiminde toprağın kimyasal özellikleri de önemlidir. Bitkiler normal büyümeleri için çeşitli mineral maddelere gereksinim duyarlar.

Karbon, Hidrojen, Oksijen, Azot, Fosfor, Potasyum, Kükürt, Magnezyum, Kalsiyum, Demir gibi MAKRO bitki besin elementleri ile, Sodyum, Klor, Bor, Çinko, Bakır, Molibden, Kobalt, Manganez gibi MİKRO bitki besin elementleri, bitki yaşamında önemli rol oynar. Bu elementler çoğunlukla bir bütün olarak birbirlerinin görevlerini tamamladıkları için, her birinin görevini kesin çizgilerle belirlemek ve sınırlamak mümkün değildir. Bu maddelerin az ya da eksik olması halinde bitkide birtakım olumsuzluklar ortaya çıkar.

Örneğin, Azot noksanlığında, bitkide yeterince protein ve klorofil oluşamaz. Bitki cılız kalır, homojen bir şekilde yeşilimtrak sarı renk alır. Fazlalığında, olgunlaşma gecikir, koyu yeşil renk gözlenir.

Çinko noksanlığında ise, sürgünlerin boğum araları kısalır, yapraklarda kloroplastlar ortadan kalkar. Fazlalığında toksik etkiler görülür.

Bitkisel üretimin her aşamasında uygulanan tarımsal tekniklerdeki yanlışlıklar, üretimi olumsuz yönde etkiler. derin ekim, sık dikim, hatalı budama, aşı-kalem uyuşmazlığı, aşılama hataları, kimyasalların hatalı kullanılmaları, yüksek taban suyu, tarımsal aletlerin fazlaca kullanımları ile toprağın sıkışması gibi teknik yanlışlıklar önemli zararların kaynağını oluşturur.

Bitkilerde görülen fizyolojik bozuklukların birçoğu, herbisitlerin yoğun kullanımının bir sonucu olarak ortaya çıkar. Herbisit kullanımında da uyulması gereken “doğru bitki, doğru zaman, doğru doz, doğru teknik” koşullarından biri göz ardı edildiğinde, kültür bitkilerinde çeşitli şekil bozuklukları, sararma, kahverengileşme, yaprakların kurumaları ve hatta ölüm görülür.

Bitkisel üretimlerde bitki gelişim düzenleyicilerini aşırı kullanmak, bitkilerde gelişim bozukluklarına neden olur. Bu gibi kullanımlarda bitkiler dengelerini yitirirler.

Bilindiği gibi, insanoğlunun tüm üretim ve tüketim işlemleri sonucu, hava, su ve toprak kaynaklı atıkların, doğal temizleme ve yenileme hızından daha yüksek bir hızla artması ve ekolojik dengenin olumsuz yönde etkilenmesi çevre kirliliğidir. Bitkileri içinde bulundukları çevrenin kirlenmesi de olumsuz yönde etkiler.

Fizyolojik hastalıkların çözümü uzun bir zamana ve detaylı karşılaştırma yöntemlerine dayandığından güçtür. Özenli ve dikkatli bir çalışma yanında, botanik, bitki fizyolojisi, fitopatoloji, toprak, bitki beslenme ve meteorolojik konularda bilgi ve deneyim sahibi olmayı gerektirir.

Kaynak

Mine Pakkaner Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön