View Single Post
Eski 14-04-2010, 14:24   #43
Yücel Özlem
Ağaç Dostu
 
Yücel Özlem's Avatar
 
Giriş Tarihi: 19-04-2006
Şehir: ANKARA
Mesajlar: 3,115
Geliyorum diyen felaket:
Alıntı:
En bedava tüketici hakkı
En pahalı tüketici hakkı

________________________________________

Birleşmiş Milletlerce 1948 yılında kabul edilmiş ve bizim de 1949 yılında kabul edip Resmi Gazete’mizde yayınladığımız İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nin üçüncü maddesi, herkesin yaşama hakkı olduğunu kabul ve ilan eder.

Nedir bu yaşama hakkı?
Herhalde “ölmeme hakkı “gibi çok dar yorumlanması mümkün değildir.
Yaşama hakkı, en temelinden sağlıklı yaşama hakkıdır.
Yönetimler, diğer işlerinde ne yaparlarsa yapsınlar, insanların sağlıklı bir biçimde yaşamalarını önleyen, ortadan kaldıran unsurları gidermek ve halklarına biyolojik olarak sağlıklı bir yaşam ortamı sağlamakla yükümlüdürler.

Sağlıklı yaşamın en vazgeçilmez koşulu da temiz hava soluyabilme hakkı olmalı.

Eskiden bir şeyin ucuzluğuna ölçü gösterilirken “sudan ucuz” denirdi.
Dünya’da temiz su azaldı, taşıma ve ilaçlama, sağlık denetimi gibi maliyetler geldi ve sular bu niteliğini kaybetti.
Peki, Dünya’da havadan daha ucuz bir şey var mı?
Herhalde tükettiklerimizin en ucuzu o olmalı. Çünkü ne sahibi var, ne taşıma derdi. Ama gelin görün ki uygulamada bu insan açısından en temel madde, insan hakları açısından en vazgeçilmez şey giderek insanlarımızın en pahalıya kullanmaya başladıkları bir şey olmaya başladı.

Ne tuhaf değil mi?
En bedava olan şey, günümüzde insanlar için en pahalı şey hale geliyor.
Bir tüketici olarak insanların en ucuza alacağı “hava”, onların hayatlarında en pahalıya gelen tüketimi oluyor.
Ne kadar pahalı mı? Kaç lira mı?
Bence para ile ölçülemeyecek kadar pahalı. Adeta ömürden giden birkaç yıl gibi bir bedel.

***
Hava kirliliği, o en temiz ve en bedava ama yaşamımızdaki en önemli gereksinimimizi ne yazık ki bize ödenemeyecek bir bedele mal ediyor. Kentlerin egzos dumanına dönmüş havaları buralarda geçen ömürleri önce astım ve diğerleri gibi hastalıklı hale getiriyor ve sonra da mutlaka o hastalıklı ömürlerden birkaç yıl götürüyor.
Bir ömrün önemli bir kısmının hastalıklı, son üç beş yılının da kayıp olmasının bedeli acaba kaç lira ya da kaç yeşil dolardır?
Bir kişi için düşündüğünüz bu maliyet acaba tüm bir kent nüfusu için hesaplandığında kaça patlar?
Örneğin 407 milyon 25 bin lira olabilir mi?
Ya da yüzde yirmisi peşin, kalanı 48 ay taksitle?

Olamaz derseniz gidin bakın İstanbul’un en kirli havasına sahip, insanlarının gerçekten egzos soluduğu Mecidiyeköy’e.
Bu bedel oradaki insanlar için 407.000.025,- lira olarak tahmin edilmiş. Tabii hayırlı bir iş olarak düşünüldüğü için de KDV’den muaf!
Biliyor musunuz? Eğer “devlet kadar” zengin olsaydım o parayı ben verir, orayı yeşil alan yapar Mecidiye’köyün, Şişli’nin hatta İstanbul’un bütün insanlarının, bebelerinin hayat haklarını kurtarır, ömürlerini birkaç yıl uzatırdım.
Bu da bir fani olarak her türlü zenginlikten daha fazla keyif verirdi.
Ama ne yapalım, param yetmiyor …?
...
Alıntı:
“Bu taşındır diyerek o gökdeleni diksem de başına… Yine bir karşılık verdim diyemem senin yaptıklarına”
Allah selamet versin…
İstanbul’a Levent’teki eski İETT Garajının bulunduğu alana Dubai Towers’i diktiremeyip bu hevesleri kursağında kalanlar bu kez Ali Sami Yen Stadının olduğu yere İstanbul’un en yüksek binasını diktirmeye kararlı görünüyorlar.
Toplu Konut İdaresi Başkanı Bayraktar, buraya yapılacak bina için “yükseklik serbest, alan şirket buraya İstanbul’un en yüksek binasını yapabilir” anlamında demeçler vermiş.
Diğer taraftan, The Economist/Inteligence Unit'e yaptırılan ve sonuçları 8 Aralık 2009 tarihinde Kopenhag’da açıklanan Avrupa’nın Yeşil Şehirleri Sıralamasının (Green City Index) genel değerlendirmesinde İstanbul 30 Avrupa şehri arasında ancak 25'inci sırada yer alabilmiş.
İstanbul Avrupa’da, binaların enerji kullanımında 28'inci, çevre yönetimi konusunda ise 29'uncu sırada görünüyor.
Utandım.
(Raporun orijinalini görmek ve daha fazla bilgilenmek isteyenler için: http://www.siemens.com/entry/cc/feat.../report_en.pdf )

Bilirsiniz bizde bir laf vardır: En geride kalana, biraz da dalga geçmek kabilinden“sondan birinci” derler..
Çevre yönetiminde İstanbul, sondan birinciliği kime kaptırmış bilemeyiz ama maalesef bu yönetimin elindeki derecesi şu anda: “sondan ikincilik”
Bir şehrin çevre yönetiminin başarılı olabilmesi, her şeyden önce halkın bu amaçla hareket etmesine bağlıdır deniyor. Galiba doğru. İstanbul’un bu konularda sondan ikinci olmasında kabahatin bir kısmı seçilmiş yöneticilerde ise, kalanı da bizde. Öyle ya, sen gel her tarafı beton yığınına dönmüş bir Şişli-Mecidiyeköy bölgesine önce kendi tabelasındaki yazıdan öğrenildiğine göre kale gibi “Avrupanın en büyük Adliye Sarayı”nı kondur, sonra dön, o koca stadyumun yerine daha kocamanı olan İstanbul’un en yüksek binasını yaptıracağım de, buna bir “kamu kurumu” olarak imkan sağla, sonra kimsenin sesi çıkmasın.

Acaba bu işte kazın ayağı öyle mi?

Orada yaşayan adamlar hayatı boyunca gününün yirmi dört saatinde egzos gazı solusun,
Orada çalışan esnafı, personeli günün on iki saatinde mazot koklasın, genzi yansın, kulakları sağırlaşırcasına trafik uğultusu dinlesin,
Oradaki yolcu 500 metrelik yolu trafikte kırk beş dakikada ve her seferinde “cenk ederek” geçsin,
İnsanlarımız o Avrupa yirmi beşincisi İstanbul’un kendi içerisinde de şampiyonu olan bölgesinin en yoğun taşlaşması içinde boğulsunlar,
Sonra sen kalk bir de öğünerek “Arsayı satın alan buraya İstanbul’un en yüksek binasını yapabilir” de.
Yapabilir mi gerçekten?
Yani şimdi o toz duman içinde sağlıklı bir yaşam sürdürme şansı kaybolan çocuklarının körpe ciğerleri egzos dumanıyla kavrulan Şişli halkı, bunların hepsinin üzerine bir de tüy diktirir gibi en yüksek binayı diktirir mi sana acaba?
O tüyü dikebilir misin?

Bu bölgeyi Şişli halkıyla birlikte paylaşan, iki yaka arasında mekik dokurken yolu Mecidiyeköy’den geçen İstanbul halkı acaba sizin o klasikleşmiş kovboy filminin adındaki gibi “Birkaç dolar için – For a few dollars more” para tamahkârlığıyla yapılan böyle bir yanlışa tepkisiz kalabilir mi?
Para her zaman kazanılır ama orada sadece Şişli’ye değil, tüm İstanbul’a gerekli 34.640 metrekarelik koca bir yeşil alan bir daha kazanılabilir mi?

Böyle yapıp da “çevre yönetimi” sıralamasında bu kez de o Avrupalı otuz şehir içindeki yirmi dokuzunculuğu da başkasına kaptırmanıza rıza gösterebilir mi?

“Gösterir, gösterir biz Kültür Başkenti karşılamasında olduğu gibi birkaç bin balon şişirtir, beş on bin havai fişek attırır, üzerine birkaç konserle boğuntuya getirir bu işi de bir gecede bitiririz” derseniz, biz de “hadi bakalım” deriz.
Hadi bakalım.

Yücel Özlem Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön