View Single Post
Eski 12-02-2010, 12:47   #324
Siyah
Ağaçsever
 
Giriş Tarihi: 25-01-2010
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 60
13 yaşındaydı Özbekistan'dan Türkiye'ye göçtüğünde. Çok zorlu bir göç ile13 yaşından itibaren bilmediği bir ülkede hem çalışıp hem okumuştu. Ailesinin büyük bir kısmı ya vefat etmiş ya da Özbekistan'da kalmıştı. Uzak akrabalarının yanına yerleşmiş, en nihayetinde İstanbul'da Tıp Fakültesine girmişti. Kendi çabalarıyla yabancı dilini geliştirmiş, ihtisasını yapmış, peşine bilimsel çalışmaları ve akademik kariyeri gelmişti. Hayatta çok küçük yaşta at sırtında ülke değiştirdiği için, her zaman kendi başına birşeyler başardığı ve hep kendine dayanarak bir yerlere vardığı için "Göçebe" diye tanımlardı kendini...ve "göçebe kendine ebe" derdi...

Mesleğine ve Hocalığa vurgundu. En çok elde etmeyi istediği şeyi başarmış hayatta başka bir eksiği kalmamıştı ki, bir gün yürüyerek geldiği fakültesinde önce çok ciddi bir bel ağrısı, sonra mesane kontrol yitimi ile birlikte her iki bacağın tutmamasıyla gün içinde yatağa yığıldı kaldı. Transvers myelit tanısı koydular. %90 geri dönüşü mümkün olan bu hastalıkta ne yazık ki SÖ (adını vermiyorum, baş harfleriyle anacağım) %10'luk gruba dahil dolu ve ömür boyu kalıcı felç ile rehabilitasyona başladı.

Ben kürsüye asistan olarak başladığımda SÖ, Üniversitenin özel izniyle kürsüdeki odasında yaşıyordu. Böylece İstanbul'un günlük trafik derdinden kurtulmuştu. Yarı çalışma-yarı ev şeklinde ve gerekli ortopedik aletlerin bulunduğu odası mesai saatleri dışında tüm asistanların kantini gibi olmuştu. Açsak eğer mutlaka SÖ'nün buzdolabında bizim için yiyecek birşeyler bulunurdu. Sigaramız mı bitti? SÖ'nün çekmecesinde mutlaka vardır! Canınız çikolata mı çekti? Ay sonuna paranızı mı denkleştiremediniz? SÖ gizli bankanızdır! Yolda ıslandınız veya üzerinize birşeyler mi döküldü..SÖ gardolabında giyecek vardır mutlaka size uyacak! Hatta başınız mı ağrıdı? Antibiotiğe mi ihtiyacınız var? SÖ'nün tekerlekli sandalyasinin arkasına asılı duran çantası size tüm ilaçları temin edebilir. Sihirli bir oda gibidir SÖ'nün odası. İnanılmaz şeyler burunur içinde... Tornavida ihtiyacınızmı var? Hooop çantadan çıkar!

Mesai saatleri dışında bu kadar içli dışlı olduğumuz Hocamız, mesai saatleri içinde ise gaddarlığı ile nam salmıştı...Tek bir bakışıyla yüreğine korku salmadığı asistan yok gibiydi. Bir ben onun sınırlarını biraz zorlardım..Göçebe ruhlu bulurdu beni..benimle baş edememişti)

-Görünene değil, görünmeyene bak!
-Konuşana değil, susana bak!
-O ne biçim özür dileme! Kendini haklı bularak-samimiyetsiz ve kifayetsiz!

Bu sözleri ondan duyarken hayatımızın en önemli derslerini aldığımızdan haberimiz olamayacak kadar toyduk henüz)

Ufak tefek, esmer, çekik gözlüydü. Tipik orta asyalı yüzü vardı Hocamızda...
Karizmatikti..huysuzdu..
Bakmayın siz asistanların ihtiyaçlarını giderip, odasını bizim için kantin yaptığına...Gaddardı aslında, öyle gaddardı ki, asla beyaz bile olsa yalan söylemez, doğruyu da acıtıcı bir zalimlikle, gerektiğinde de sizi yaralamak için kullanırdı! Ama tüm bunlar iş ile sınırlı kalır, mesai saati bittiği anda gündüz sizi ağlatan, kendinizi yetersiz hissettiren ve "ben bu mesleği asla yapamayacağım" diye bunalımlara girmenize sebep olan Hocanız, sizi tüm bu duygulardan öyle iyi sıyırırdı ki, ertesi gün şevkle yine iş başı yapardınız ve eğitimize zevkle sarılırdınız!

İlk bilimsel çalışmalarımız da onun teşviki ve katkısı vardır.
Hayata dair en derin felsefik konuşmalarımızda onun sesi kulağımızda çınlar...
Yaşama azmi ve sevincini, en zor şartlar altında nasıl kendine dayanıp ayakta kalınabileceğini bize bizzat örnek olarak gösterendir...O bizim hocamız, babamız, savaşçımızdır...Huysuz mu huysuz, tatlı mı tatlı savaşçımız

Hiç yılmadan korkmadan, kendi özel arabasıyla tüm Türkiye'yi dolaşıp, bizlere gittiği en ucra köyleri anlatıp, bir insanın asla ve asla sakat olmasının onu sınırlamayacağını bize gösterendir...

Meslek hayatını dolu dolu yaşadı. Emekli olduğunda odasının önünden her geçişimizde içimiz sızladı. Orası bizim kantimiz, sığınağımız, zaman zaman hayatımızın en acı fırçalarınız yediğimiz biricik yerdi...

Onu rüyamda hiç görmemiştim ki, ta ki bir gece, bütün bir gece boyunca sıkıntıyla onu görene kadar! Bütün bir kürsü Hocaları ve dostları ile birlikteyken beni yanına çığırdı birşeyler konuştuk... Sabah uyandığımda hiç hayra yormadım çünkü sıkıntıyla uyandığım rüyalarımı sevmem! O akşam intihara teşebbüs ettiğini ve yoğun bakımda olduğunu haber alıp yanına koştuk... Bana rüyamda konuştuğumuz herşeyi satır satır aynen tekrarladı! Şoke olmuştum... Hem onun mücadeleden vaz geçişine hem de rüyamdaki sohbetin böyle bire bir karşıma çıkmasına hayretler içerisinde kalmıştım! Üzüntüm ve şoke oluşum bir yana SÖ bunu yapmazdı! O benim -bizim -tüm fakültenin gözünde azmin yılmaz savaşçısıydı....

Neden dedim ona....Neden?
"Artık bir faydam yok" dedi... Siz şu an sadece kendiniz için benim yaşamamı istiyorsunuz çünkü kendiniz için beni seviyorsunuz ve yaşayayım istiyorsunuz" diye cevapladı...
Ona haksız olduğunu söylediysekte ben biliyordum ki kararlıydı! Gözlerinden biliyordum...Onu tanıyordum...Beni de göçebe ruhlu bulduğundan en çok içini bana açtığından biliyordum...
"Yoruldun mu" dedim...
"Hayır" dedi, "yorulmadım-ama işim bitti artık, faydam kalmadı!"
İkinci denemesinde ölmeyi başardı. Hiçbirşeyi kendi iradesi dışında kabullenmezdi. Depresyonda değildi... Sadece karar vermişti. İşi bitmişti! Nitekim ölümünü de kendi iradesiyle seçti. 2 ay sonra cenazesindeydik....

SÖ'yü toprağa vereli 4 yıl oldu. Ama ben 4 yıldır ona "Allah rahmet eylesin" diyemedim. Adı her geçtiğinde, ya da bir çilingir sofrasında en çok sevdiği içki olan rakıyı yudumlarken hep "Kulakların çınlasın SÖ" dedim...

İçimden gelmedi...Benim için ölmedi ki...


"Kulakların çınlasın SÖ"

Not: Lütfen benim için, çok sevgili Hocam için buraya şöyle dikenleri en sert olanından bir kaktüs resmi koyar mısınız? Hocam gibi olsun...

Eklenen Resimler
 

Düzenleyen Siyah : 13-02-2010 saat 14:30 Neden: Resim için Kartalpin'e çok teşekkürler
Siyah Çevrimdışı   Başa Dön