Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi Kiraz
İlk denememi, çocuklara katı meyve sıkacağında sıktığım üzümün posalarıyla yaptım.
İçine çok az su dışında bir şey katmadım.
Kavanozun üzerine tülbent kapattım, sanırım yeterli havalandıramadım, beyaz yuvarlaklar oluştu (çiçeklenme), devam etmedim döktüm.
|
Sn. Kiraz,
Annemin ve kardeşimin söylediklerini aktarıyorum.
Birinci ve en önemli kural sirke kurarken (yaparken) biri bulunur ve mutlaka
kavga çıkarılır.
Kavga (ağız dalaşı şeklinde) ile yapılan sirke keskin olurmuş.
Yukarıda anlattığınız çiçeklenme şeklindeki beyazlaşma bozulma sebebiymiş ve dökülmesi doğrudur.
Sebebi
az su kullanılması olabilirmiş.
Su
az olmamalı
çok da olmamalı.
Posayı ya da cirbeye az az su katıyorsun. Tatlı kalmalı.
Daha doğrusu ortalama posanın seviyesi kadar su konuyor ve karıştırılıyor.
Bir süre sonra kabarmaya ve kaynamaya başlıyor. Su çok olursa keskin olmazmış.
Üzerinde sizin
ana'sı, bizimkilerin
ebe'si dediğimiz durum oluşuyor.
Bu sirkenin olmaya başladığını gösteriyor. Bu 'ana' ya da 'ebe' dökülmemeli. İyice
kabarsın,
kaynasın ve sonra
durulsun.
Biraz toprağa dökün eğer kabarıyorsa ( herhalde asitik etki) sirke olmuş demektir. Kokusuna güvenmeyenler için.
Sonra ama geçiçi bir süre 15 ile 20 gün gibi asitli içeçek kabına konur. Örneğin 2 lt.lik gazoz
vb. kabına.
Burada da sirke oluşumu devam eder ve ağzı kapalı kap şişer. Cam olursa patlar.
Kabı ağzı ara sıra gevşetilir ve gazı alınır.
Bu sirkenin içine, yeşil domates, lahana, havuc, acı biber v.b. sebzeler konur ve meydana gelen turşu sabahları tarhana çorbasının yanında yenirken bir iki kaşık da suyundan atılır.
Yaptığınız elbette sirke ama gerekli keskinlikte olmayabilmiş.
Sirke yaparken yapacağınız meyvenin posası kullanılmalı. Kendi suyu kalırsa sirkeden şaraba doğru giden yolda kıldan ince kılıçtan keskin bir kö
prüden geçilirmiş. Denge önemli tabii...
Dördüncü Murat dönemiymiş. Bizim Bektaşi içkinin yasak olduğu dönemde, hemde Ramazanda, şarap içerken yakalanmış ve padişahın huzuruna çıkarılmış.
Padişah ' sen şarap yapıp içiyormuşsun, doğrumu bektaşi' demiş. Bektaşi bakmış kelle gidecek, bari gerçeği söyleyeyim hiç olmazsa mundar gitmesin diye içinden geçirmiş ve...
_Valla Padişahım ben üzümü kübün içine dolduruyorum, iyice dolsun diye çiğniyorum, ara sıra kepce kepce içiyorum. Ama kübün içinde sirke mi oluyor şarap mı oluyor onu ben bilemem. Allah biliyor demiş.
Sözde kelleyi kurtarmış deniyor.