View Single Post
Eski 27-11-2006, 16:39   #65
malina
agaclar.net
 
malina's Avatar
 
Giriş Tarihi: 03-04-2004
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 37,246
Karadeniz'in durumu içler acısı

1960'lı yıllara kadar dünyanın ekolojik yönden en zengin, balıkçılık yönünden en bereketli denizlerinden biriyken 1990'lı yıllara gelindiğinde sanayileşme, tarım faaliyetleri ve kentleşme dolayısıyla Karadeniz'in tabiri caizse denizi gitmiş karası kalmıştı. Sorun sadece Karadeniz'e kıyısı olan kentlerde yaşayan yaklaşık on altı milyon insanın yarattığı çöp dağları, arıtılmadan denize akıtılan lağımlar, kıyıların tahribatı nedeniyle heba olan turizm potansiyeli değildi.

Karadeniz'e akan bütün nehirlerin ve kollarının başta Tuna, Dinyeper, Don olmak üzere, geçtiği Karadeniz havzası, Avrupa'nın yaklaşık üçte birini kapsıyordu. 1992 Bükreş Sözleşmesi ile denizi paylaşan ülkeler bu gidişe bir dur demek için kolları sıvadılar. Karadeniz'e kıyısı olan ülkeler ortak bir strateji etrafında birleşti ve uluslararası fonlar devreye sokularak Karadeniz Çevre Programı başlatıldı.

Bu arada görevli olduğu kurumda Karadeniz'de radyoaktivite ölçümü ile ilgili uluslararası bir projenin başında olan nükleer güvenlik uzmanı Gül Göktepe, aynı zamanda Türkiye Çevre Koruma ve Yeşillendirme Kurumu gönüllü ikinci başkanıydı. Çevreci kimliğiyle Karadeniz için STK projeleri hazırlayıp uygulamaya geçirdi. Koltuklarında birden fazla karpuzla on yıldır cengâverler gibi çalıştı.

Türkiye Atom Enerjisi Kurumu ve Enerji Bakanlığındaki uzmanlık statüsünün ağırlığı bir yanda, devlet memurluğunun getirdiği sınırlamalar öte yanda sivil toplum kuruluşlarını bir amaç etrafında güçbirliği yapmaya yöneltip, sokaktaki vatandaşı elini taşın altına sokmaya davet ederken iki oğluna annelik yaptı. Hep gizli bir kahraman olarak kaldı.

31 Ekim Dünya Karadeniz Günü'nde aldığı uluslararası madalya medyada fazla dikkati çekmedi. Geç kalmışlığımın mahcubiyetiyle ona kulak verdim. Umarım bu söyleşiden sonra, Karadeniz'in bahtını kara olmaktan çıkarmak için yeni gönüllüler çıkar da Gül Göktepe'yi arayıp "Ben ne yapabilirim?" diye sormaya başlar

Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı ve Bükreş Sözleşmesi şartlarını yerine getirmek ve uygulamakla sorumlu olan Karadeniz Komisyonu size madalya verdi. Tebrik ederim; ama nükleercilik nasıl oluyor da çevrecilikle uzlaşabiliyor?

Aslında çok uzlaşıyorlar. Nükleer enerji uzmanları en ileri düzeyde çevre eğitimi alırlar. Radyoaktivite ile uğraşmanın temel kuralı önce kendi sağlığınızı, işyerinizi ve çevreyi korumaktır. Dünyada en ileri seviyede güvenlik uygulamaları risk analizleri, çevre güvenliği kavramı, atık yönetiminde sorumluluk, insan güvenilirliği mühendisliği gibi kavramlar nükleer teknolojinin gelişmesine paralel olarak ortaya çıkmıştır.

Peki neden iki kavram zıt bellenir ve madalya haberi "çevre ödülü nükleerciye gitti" diye alaycı bir başlıkla verilir bu ülkede?

Konuya çok dar açıdan bakan bazı karşıt gruplar, nükleer enerjiyi çevreye bir risk olarak görürler. Teknolojik ilerlemeleri, yenilikleri göz ardı edip geçmiş kazaları gündeme getirirler. Oysa nükleer enerjiyle hem arz güvenliği sağlar hem de havaya hiçbir atık vermeden çok büyük miktarda elektrik üretirsiniz. Nükleer en çevre dostu elektrik üretim seçeneğidir.

Aldığınız madalyanın kriteri, Karadeniz'le ilgili programlara son on yıldır pozitif katkıda bulunan kişi olarak tanımlanmış. Profiliniz "Bilimsel kimliğiyle uluslararası bölgesel projelerde kirlilik araştırmaları ve değerlendirmelerini yapan, aynı zamanda 96'dan itibaren STK'larla yani işin sivil toplum ayağında halkın bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesi için yoğun ve tempolu bir şekilde uğraşan birey" diye yazılmış. Yani bedavadan sevmemişsiniz Karadeniz'i, emek vermişsiniz

Benim çocukluğumda Karadeniz, derelerin, denizin kristal gibi suyu, kıyılarda tatil yaparken zıplayan yunuslar, tertemiz plajlarıyla inanılmaz güzellikteydi. Şu andaki durumu içler acısı. Bilimsel araştırmalarımız için deniz dibinden örnek almaya gidiyorum. Canlılardan çok çöp çıkıyor. Her türlü atığın ortalıkta olduğu, çöp dağlarının tüttüğü, çöplük sularının simsiyah aktığı, tarımda kimyasalların aşırı kullanıldığı, kuralsız avlanmanın önüne geçilemediği ortamlarda, lağımlarla uğraşan gönüllü çevrecilerin arasında buluyorum kendimi. Dağların dinamitlenip, oyulup, otoyol için kıyılara yığıldığını dehşetle görüyorum. Milyonlarca yılda oluşan o canım kumsallar, koylar, körfezler, falezler otoyol yapımı uğruna kurban ediliyor. Canlı yaşama darbe indiriliyor. Otoyol projesi ile insanların deniz ile irtibatı kesildi, balıkçılığa darbe vuruldu. İnsanlar ne yüzebiliyor, ne deniz kenarından faydalanabiliyor, ne de deniz kenarında turizm beklentileri olabilir. Yani bölgeye bilimsel kimliğimle görevimi yapmaya gidiyordum; ama gözlemlerime dayanarak başka sorunlara dalmış biri olarak yeni projeler geliştirmek üzere dönüyordum.

İnsanları sorumluluk almaya ikna edebilmek dünyanın en zor işi. İşe nereden başladınız?

İşe Karadeniz'in önemini ve değerini anlatarak başladık. Üzerinde durduğumuz şey şuydu. Karadeniz kirleniyor; ama kayıplarımız var. Önce insanlara o kaybı sonra da Karadeniz iyileştirildiğinde olası kazançlarını anlatmak lazımdı. Çünkü halkın en önemli problemi geçim.

ÇEVRE HERKESİN UMURUNDA OLMALI
E tabii ekmek parası peşindeyken çevre kimin umurunda?

Oysa tam da bunun için ilgilenmesi gerekiyor çevreyle. Yörede en önemli geçim kaynağı balıkçılık. Ama hem türler azalmış hem de tutulan balık miktarı ve elde edilen gelir yetersiz. Balıkçılar fakir. Neden bizim balıkçımızın yaşam kalitesi Norveçli balıkçı gibi olmasın? Karadeniz'i bu kadar kirletmezsek, iyileştirirsek gelir düzeyi çok artacak. Çevre umurumda değil, diyenin sağlığı da tehlikede. Sulara direkt lağım deşarjları verirseniz, her türlü sanayi ve hastane atığını gelişigüzel ortalıkta bırakırsanız kansere davetiye çıkarırsınız, ki bu konuda ciddi bir travma var bölgede.

Bunun sorumlusu biraz da Çernobil değil mi?

Algılandığı ölçekte asla değil. Ben Karadeniz'de radyoaktivite ölçüm ve değerlendirmesi için yapılan son yılların en büyük bölgesel teknik işbirliği projesinin yürütücüsüydüm. Bizim bu konuda konuşmalarımız bilimsel bilgiye dayanıyor. Ancak kamuoyunda yıllardır süregelen tartışmalarda, bazı kişi ve kuruluşların iddiaları öne çıktı ve negatif bir algılama yarattı. Sürekli Çernobil tartışmasıyla kamuoyunu meşgul edenler aslında kansere yol açan diğer önemli risk faktörünün göz ardı edilmesine sebep oluyorlar. Uluslararası raporlara göre kanser bütün dünyada artıyor. Özellikle de gelişmekte olan ülkelerde. Bunun sebepleri de gösteriliyor. Enfeksiyonlar, tarımda zararlı kimyasalların kullanımı, sigara, açığa bırakılan atıklar vs. Çernobil yok bunların içinde.

Karadeniz'e kıyısı olan ülkelerden birer kişiye madalya verildi. Sizin profilinizin farkı ne?

Atom mühendisliği eğitimi almış, çevre güvenliği uzmanı bir kadın oluşum. Bir diğer farkım, hem kamuda çalışmam, hem de sivil toplum kuruluşlarında liderliğe soyunmuş olmam. 'Karadeniz ile ilgili neler yaptınız?' denildiğinde ortaya koyacağım, hem bilimsel raporlar, bilimsel bildiriler, çeşitli yazılar, hem de sivil toplum kuruluşları için yazdığım, hazırladığım, yönettiğim ve uygulamaya koyduğum onlarca faaliyet ve proje var. Hem büyük bölgesel teknik proje, hem de küçük ölçekli ama topluma mal olduğu söylenen projeler.

Karadeniz'in iyileştirilmesi için gereken formüller hazırlandı; ama hâlâ lağım akıyor

Lağımlar azaldı; ama doğru, halen akıyor. Ancak Tuna'dan gelen kirlilik, 1997'deki değerinden yüzde elli azaltılmış durumda. Karadeniz iyileşiyor; ama değişim süreci çok yavaş. Bir yeri toparlarken başka yerlerde yara açılıyor. Bir kısım halk ne kadar bilinçlense de üç kişi itiraz ederse orada proje olmuyor biliyorsunuz.

Bizi okuyan insanlardan ne bekliyorsunuz?

Bütün denizlerin birbirine bağlı olduğunu, Karadeniz'in kirliliğinin Ege ve Akdeniz'i de tehdit ettiğini unutmasınlar. Durumun vahametini kavrasınlar ve iyileşmesi için çok önemli adımlar atıldığının farkına varsınlar. Yapılanlara seyirci kalmak, eleştirmek yerine kararlara katılsınlar. Kendilerini daha iyi bir gelecek beklediğine inansınlar. Hükümetlerin, özel sektörün, akademisyenlerin olduğu kadar tek tek bireylerin de çevre için yapacağı bir şeyler var. 'Ben ne yapabilirim?', diye sorsunlar kendilerine. En yakınlarında bulunan bir çevre derneğine üye olsunlar. Karadeniz'i kurtarmak için bir damla olsunlar. Türkiye Cumhuriyeti yasaları herkesin derneklerde, vakıflarda çalışma hakkını tanıyor. İnsanlar bu haklarını kendi gelecekleri için kullanmak zorunda.

Bir ev kadını ne yapabilir?

Yaşadığı bölgeye daha duyarlı olabilir. Daha çok okuyabilir ve belgeselleri izleyebilir. Evinde su, enerji israfını engeller. Daha az deterjan kullanır. Çöplerinin geri dönüşümüne katkıda bulunur. Anne ise çocuğuna çevre bilinci aşılar. Daha verimli olabilmek için en yakınındaki çevre derneğine, vakfına üye olabilir.

Hemen sizinle bağlantı noktalarını verelim.

Elektronik posta adresim: b.gulgoktepe@gmail.com
Türkiye Çevre Koruma ve Yeşillendirme Kurumu.
Mühürdarbağı Sok. Kadıköy.
Tel: 0216 338 00 17.
www.turcek.org.tr

ÖDÜL ALMAK MÜTHİŞ BİR DUYGU
Atom mühendisliği sizi nasıl bir insan yaptı?

Sıra dışı herhalde. Atom mühendisliği çoğu kişi için bir hayaldir. Ben bu hayali gerçekleştirdim. Benim için daha üstü bir eğitim yoktu. Böyle çok ağır ve nadir bir tahsili, İngiltere'de devlet burslusu bir kız öğrenci olarak yapmış olmanın getirdiği özgüven, toplum yararına projelerde kullanma arzusu doğurdu. Verilen rutin görevi icra etmemin dışında fikir geliştirme ve iş yapma inisiyatifini verdi. Ve toplumda daha fazla sorumluluk almamı sağladı. Nükleerin çevre ile ilintisi beni çevreci yaptı. Nükleer güvenlikle çevresel risk konularında uzmanlaşmaya başladım. İhtimalli risk dediğiniz zamanda günlük hayatınızda her şeye tatbikatı olan bir konu. O zaman beyniniz sürekli ihtimaller ve sonuçlarla uğraşıyor.

Bu sizi paranoyak da yapmıştır Allah bilir!

(Gülüyor) Olmamak için dikkatimi hep başka tarafa yönelttim. Saplantılı olmak yerine çok yönlülüğü tercih ettim. Her şeyi derinliğine düşünmek zorundasınız. İhtimaller ve sonuçlar. Bir yerde mutsuz da olabiliyorsunuz. Çevre kirliliğiyle uğraşmak karamsar yapıyor. Çünkü insanların dikkat bile etmediği bir şey, herhangi bir görüntü sizi alıp götürüyor. Çevre sorunları içinde çok bunaldığımı hissettiğimde, inceleme çalışmalarımda kendimi doğa ile baş başa bırakırım. Karadeniz'e karşı oturup uzun bir süre sadece dalgaları seyrederim. Deniz bütün sıkıntınızı alıp götürür. Karadeniz'in bütün sorunları içinde güzelliklerini de doyasıya yaşama fırsatını kendime veririm. Fırtına Vadisi'nde coşan derenin, ormanın uğultusunu dinlemek inanılmaz bir duygudur. Doğanın sesi İlahi bir müziktir. Orada kendimi Allah'a daha yakın hissederim.

Hele de emekleriniz bir madalya ile ödüllendirildiyse

Karadeniz'de onuncu yıl dolayısıyla bir madalyanın Karadeniz'e kıyısı olan her ülkeden bir kişiye verilmesi, Türkiye'den de benim layık görülmem müthiş bir duygu. Keyifli, gururlu ve mutlu hissediyorum kendimi. Bu ödül bana büyük bir ivme verdi. Bundan sonra yapacaklarımı hemen planladım ve tatbikata başladım bile.

NURİYE AKMAN

Zaman

malina Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön