View Single Post
Eski 03-10-2009, 15:50   #10
Derya Özen
Ağaç Dostu
 
Derya Özen's Avatar
 
Giriş Tarihi: 18-11-2006
Şehir: ANKARA
Mesajlar: 1,517
Müzik, toplumsal farkındalıkların algılanmasında ne kadar etkilidir?

Başlık böyle olunca, bende en iyi bildiğim alandan. kendi kültürüm için müziğin ne demek olduğunu buraya taşımak istedi.

Müzik, Alevi yaşamının en önemli boyutunu oluşturmaktadır. Gerek dinsel gerekse diğer ortamlarda müziğin varlığı hep hissedilir. Türk halk müziği ağırlıklı olarak Aleviler’e dayanmaktadır. Türkiye’deki en büyük ozanlar da yine Aleviler’in içerisinden çıkmıştır.
Alevi ibadetlerinde de müzik vardır. O da ibadetin parçasıdır. Cemden önce Dede veya Zakir saza üç kez niyaz ettikten sonra çalmaya başlar. Saz için “Telli Kuran” da denir. Saz olmadan söz, söz olmadan da saz olmaz. Saz bir diğer adıyla bağlama Alevilerce kutsal bir müzik aletidir. Çünkü bu toplumun inançları, duyguları, düşünceleri saz eşliğinde dile getirilmiştir. Cemlerde söylenen deyişler, düvaz-imamlar, mersiyeler, miraçlamalar ve semahlar da Alevi müziğinin türleri olarak sayılabilir.
Aleviler’de saz aşıkları Sazandar, Güvende, Aşık, Zakir gibi isimlerle adlandırılır. Aşıklar gerek dinsel ibadetlerde gerekse başka zamanlarda toplumun karşısına çıkarlar. Kimi aşıklar kendi besteleri ile çalıp söylerken kimileri de tanınmış Alevi ozanlarının nesilden nesile aktarılan deyişlerini söylerler. Dedelerin aynı zamanda aşık olanları bulunmaktadır. Bazı cemlerde hem Dedeler hem aşıklar bulunurken, bazı cemlerde Dedeler’in aşıklık görevini de üstlendikleri görülmektedir.
Cumhuriyetin kurulması sonrası ortaya çıkan yeni toplumsal yapı içerisinde ilk başlarda eski geleneğin devamı sayılabilecek Aşık Veysel ve Aşık Ali İzzet gibi halk ozanlarının varoldukları görülmektedir. Daha sonra Davut Sulari, Aşık Daimi, Mahmut Erdal, Ali Ekber Çiçek, Hüseyin Çırakman, Feyzullah Çınar, Nesimi Çimen, Ozan Şah Turna, Mahzuni Şerif, Muhlis Akarsu gibi ozan ve sanatçıların aşık geleneğinin değişen yüzünü simgeledikleri söylenebilir. Günümüz toplumsal koşullarının doğal bir sonucu olarak aşık geleneği giderek yok olmaktadır. Radyo ve televizyon gibi iletişim araçlarının da devreye girmesi ses sanatçılarının ortaya çıkmasına yol açmıştır. Bunların en tanınmışları arasında Sabahat Akkiraz, Güler Duman, Arif Sağ, Gülcihan Koç, Musa Eroğlu, Deste Günaydın, Yavuz Top gibi sanatçıların adları sayılabilir.
Günümüzde deyişler ve müzik bakımından yeni eserler yaratılmaktan çok, önceki yüzyıllara ait deyişler ve makamlar derlenmekte ve topluma sunulmaktadır. Alevilik’in coşkulu ve sosyal içerikli edebiyatı ve buna paralel olarak müziğinin adeta bir dönüşüm sürecinde olduğu görülmektedir. Her ne kadar Pir Sultan’ın, Şah Hatayi’nin deyişleri, düvazları ve semahları cemlerde coşkuyla çalınsa da, yeni edebi ve müzik ürünleri oldukça azdır.


Alevi müziği kanımca ikiye ayrılır:
1. Dinsel içerikli olanlar;
2. toplumsal içerikli olanlar.

Dinsel içerikli olanlar alevi gelenek ve göreneklerini yaşatmak ve sürdürmek, sonraki kuşaklara bunları aktarmak için cem ayinlerinde töreni sürdürmek için kullanılır. Toplumsal içerikli olanlar da insanları iyi ahlaka, doğru davranmaya ve toplumsal kılmaya yöneliktir.

Dinsel içerikli Alevi müziğine örnek olarak Alevi semahlarını ve her dörtlüğünde bir imamın ( Oniki İmam, ali, Hasan, Hüseyin, vd. ) adının anıldığı duvazı İmamları ( Arapça bir tamlama olan duvazı imam bildiğimiz Oniki İmam demektir) verebiliriz. Bu müzikle hem cem töreni sürdürülür hem de imamların adı anılarak onlara saygılı oldukları belirtilir. Genç kuşakların onları tanıması sağlanır. Semah, bir noktanın çevresinde, hareketleri turnanın uçuşunu ve gezegenlerin güneş çevresinde dönüşünü yansıtan, Orta Asya çok tanrılı inançlarında şamanın kuş olup büyüyle uçuş yetisinin bir anlatımıdır. Semahlara çeşitli adlar verilmiştir. Bunları şöyle sınıflandırabiliriz:
1. Eren, evliya, pir adını göre: Hacıbektaş Semahı, Hızır Semahı, Hubyar Semahı, Ali Nur Semahı, Muhammed Ali Semahı, Zeynel Abidin Semahı, Çoban Baba Semahı, Sarı Kız Semahı.
2. Sevilen ve kutsal hayvan adına göre: Kırat Semahı, Turnalar Semahı.
3. Yöre adına göre: Alaçam Semahı, Çorlu Semahı, Erzincan Semahı, Fethiye Semahı, Ladik Semahı, Malatya Semahı, Tokat Semahı, Şiran Semahı.
4. Diğer Semahlar: Kırklar Semahı, Gönüller Semahı, Nevruz Semahı, Dem Geldi Semahı, Çark Semahı, Çapraz Semahı, Erkan Semahı, İllallah Semahı.

Din dışı alevi müziğine örnek olarak da deyişleri verebiliriz. Bu deyişlerin her biri birer okul ödevi görür. Son dörtlüğünde, halk şiiri formuna uygun olarak yaratıcısının mahlasını mutlaka görürüz. Hacı Bektaş Veli'nin bir dörtlüğünü buraya almak istiyorum:

Hareket nardadır sacda değildir
Keramet baştadır tacda değildir
Her ne ara isen kendinde ara
Kudus'te, Mekke'de, hacda değildir

Burada her şeyin merkezinin insan olduğu vurgulanıyor. Bir kitap yayınlaşmıştı Türkiye'de: Tapılacak En Büyük Kitap İnsandır. Kaynağını ilahi varlıklardan da alsa, Alevi düşüncesi ve somut ve gerçekçi temellere dayanmıştır. Geçenlerde ölen Rahibe Teressa, "baktığım her insanda Tanrı'yı görüyorum", demişti. Rahibe Teressa'nın yeni keşfettiği bu durumu , ondan çok daha önceki dönemlerde Alevi deyişlerimizde bulmamız mümkün:

Aynayı tuttum yüzüme
Ali göründü gözüme

Ya da derisi yüzülerek vahşice öldürülen Hallac-ı Mansur'un sözünde yaşam bulmuştu: Enel Hak. Yani ben Tanrıyım. Elbette Hallac-ı Mansur burada kendisinin Tanrı olduğunu iddia etmiyor. İnsanın Tanrı'nın bir yansıması olduğunu söylüyor. Tanrı insan da tecelli etmiştir. O yüzden insan kötülük eden, Tanrı'ya kötülük etmiştir. İnsanı sevmeyen Tanrı'yı da sevmez.

Alevi müziğinin temelleri Orta Asya'daki yaşamlarında kutsal varlıklar olarak benimsedikleri kam, bakşı, şaman adları verilen ozan büyücüler, şimdiki halk ozanlarının atalarıdır. Toplum içinde büyük saygı duyulan ve onlardan korkulan bir dönemden evrim geçirerek ve İslam dininin de etkisiyle günümüzdeki ozanlara ulaştık. Ozanlarımızın artık korkulacak bir yanı yok (siyasal iktidar dışında ). Halk müziğinin en güzel örneklerini veriyorlar.

Bu kültürün müziği günümüze kadar çeşitli baskılara uğramış ve sindirilmeye çalışılmıştır. Bu yüzden de gizli yapılmış, bu gizlilikten dolayı Sünni Müslümanlar arasında asılsız Alevi tanımlamalarının doğmasına yol açmıştır. Kızılbaş sözcüğü Alevilere bir küfür olarak kullanılmıştır. Dönemin yöneticileri, zamanın ileri gelen din adamlarından, şeyhülislamdan aldıkları fetvalarla dinsel dansları yasaklamışlardır. Örneğin 1666'da tasavvuf sahiplerinin semah yapmaları yobaz Vani Efendi'nin yalan dolan bilgi ve sözleriyle, tesvirleriyle yasaklanmıştır. ( İlhan Cem Erseven, Alevilerde Semah, s. 119, Ekin Yayınları, 1990, Ankara )

Yine İlhan Cem Erseven'in bildirdiğine göre İstanbul'da Vanikoy, tasavvufçular tarafından Vani-i Cani denilen ve Vani Efendi tarafından kurulduğu için lanetli sayılarak gidilmezdi. ( İlhan Cem Erseven, Alevilerde Semah, s. 119, Ekin Yayınları, 1990, Ankara) yine 1490- 1575 yılları arasında yaşayan ve ünü günümüze dek ulaşmış Ebuss'ud Efendi'nin fetvaları, bu kültürü ve müziği yakından ilgilendirir. Kanuni ve II. Selim zamanında otuz yıl kadar Şeyhülislamlık yapmış olan bu kişi Alevilere büyük darbeler indirmişti. Vecd içinde ilahi okuyanları hoş gören Şeyh için katli mubahtır diyen bu adam, Yunus Emre'yi bile küfr içinde gösteriyor.

İlhan Cem Erseven'den başka bir alıntıyla sürdürmek istiyorum: Sema oyunu ile ilgili çatışmalar, tarihin her döneminde oluşmuştur. Bu fetvaların yanı sıra dinsel törenlerde oyun oynamanın, sema yapmanın özgür olması yönünde fermanlar da alınmıştır. Fakat bunlar uzun sürmemiştir. Zamanında, Kemalpaşazade, alevi Bektaşi dergahlarındaki raks ve devran için saygı gösteren fetvalar vermişti. Kemalpaşazade Ahmet Şemsettin, Kanuni döneminin ünlü şeyhülislamlarındandır. Yavuz Sultan Selim zamanında, Balıkesirli Sarı Gürz Muhlissiddin, zamanında şeyhülislamı Kemalpaşazade'ye gelerek- Ne yapar Şeyh Sümbül Sinan Efendi Fatih'te, Ayasofya'da? Deyip kışkırtmaya çalışırmış. ( 1512 -1513 ). Sonraları yobazlar, bu konuyu yeniden ele almışlar, Ustüvani bir yobazın etrafında toplanıp Sivas dergahının mürşidine şöyle yazılı bir kağıt göndermişlerdir:
"Sen raks ve devran etmekle men'in vacip olmuştur. Ve tekkeni basup seni ve etba'ını , - sana uyanları- katlederiz ve tekkenin birkaç arşın temelini kazıp toprağını buraya dökeriz." Daha sonra Ustüvani, Köprülü Mehmet Paşa zamanında birkaç yandaşıyla birlikte sürgüne gönderilir. ( İlhan Cem Erseven, Alevilerde Semah, s. 120, Ekin Yayınları, 1990, Ankara)

Tüm bu baskılar ve yıldırma çalışmaları Türkiye Cumhuriyeti'ne ulaşmış ve günümüze kadar da sürdürmüştür. Alevilerin cem ayinleri sırasında gizliliğe önem vermeleri ve bunun için de kapıcı dedikleri bir görevliyi bu işle görevlendirmelerini sağlamak içindir. Kapıcı, cem töreni sırasında dışarıdan gelebilecek herhangi bir tehlikeyi önceden görüp önlem almakla görevlidir.

Bu gizlilik Alevi müziğini de etkilemiş ve uzun süre açık bir biçimde icra edilmemiştir. Bu yüzden de Anadolu'da sadece Mevlevi müziği olduğu sanılmış ve devlet tarafından desteklenmiştir. Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra rahat bir nefes alan Aleviler, müziklerini daha rahat ama yine de tedbirli bir biçimde icra etmişlerdir.

Bu gün resmileştirilmeye çalıştığımız söylenen Alevi müziği çok daha önce, TRT'nin kurulmasıyla birlikte resmileştirilmiş
Ama revizyona uğratılarak TRT'de çalışmış ve söylenmiştir. Derlenen deyişler türküleştirilmiş, tek saz, yani bağlama düzeni yerine Yurttan Sesler Korosu aracılığı ile ve çok sayıda sazla birlikte tek sesli olarak icra edilmiştir. Bu müzik, kendisini doğuran ortamdan soyutlanmış ve içi boş ruhsuz bir duruma sokulmuştur. Yine aynı biçimde, Hızır Paşa'nın Pir Sultan Abdal'ı affetmek için ondan içinde Şah sözcüğünün geçmediği deyişler istemesini andırır bir biçimde, tüm Şah, Ali, Pir vs... gibi Alevilerin vazgeçemediği simgeleri bir kalemde silerek yerine dost, yar vs... gibi sözcükler yetiştirmişlerdir. Günümüzde TRT 'den yetişenler dahil olmak üzere çok sayıda sanatçı ve halk ozanı bu durumu değiştirdiler ve her şeyi yerli yerine oturttular

Kaynak: Yrd. Doç. Dr. BATTAL ODABAŞE

Derya Özen Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön