View Single Post
Eski 11-08-2009, 22:41   #5
karinca70
Ağaç Dostu
 
karinca70's Avatar
 
Giriş Tarihi: 14-04-2007
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 3,235
Sektörde Banka ve GDO Hareketliliği

http://www.ekolojistler.org/sektorde...ketliligi.html adresinden alıntıdır:

Sektörde Banka ve GDO Hareketliliği

Cuma, 24 Temmuz 2009

D-8 Tohum Bankası ve GDO'lar ile hareketli günler yaşayacak olan tohumculuk sektörünün, önümüzdeki 10 yıl iç nde hacmini 1 milyar dolara çıkarması hedefleniyor Sektörde 'banka' ve GDO hareketliliği Türkiye'de kurulacak olan D-8 Tohum Bankası ve Ulusal Biyogüvenlik Kanun Tasarısı'yla gündeme gelen GDO tartışması, tohumculuğun iki yeni konusu olarak gündeme oturdu.

1980'lerde toplam tohumluk pazarının 80 milyon dolardan daha az olduğu tahmin edilen Türkiye'de, 2009 yılında toplam ticari tohumluk hacminin 400 milyon doları aşması bekleniyor.

Tohumculuk sektörünün son dönemdeki gündem maddesi hiç şüphesiz genetiği değiştirilmiş organizmalar, kısaltılmış haliyle GDO'lar oldu. Geçtiğimiz şubat ayında yapılan gıda güvenliği toplantısında Türkiye'de kurulmasına karar verilen tohum bankası için görüşmelerin İzmir'de başlamış olması ise, sektörde bir anda gündeme oturdu. Bu iki önemli gelişme ile hareketli günler yaşayacak olan tohumculuk sektörü, uluslararası anlamda etkin bir oyuncu olmaya hazırlanıyor.

Hükümetin, şu anda taslak halinde bulunan Ulusal Biyogüvenlik Kanunu Tasarısı'yla yasal giriş kapısı aradığı GDO'lar toplumun büyük bir kesimi tararından tepkiyle karşılanıyor. GDO'ya tepki gösteren kesim tarafından 'frankeştayn gıdalar" diye anılan GDOlar, en basit anlatımla; biyoteknoloji yöntemi kullanılarak kendi dışındaki bir türden gen aktarma yoluyla belirli özellikleri değiştirilen bütün organizmalara deniliyor. Çevre ve insan sağlığına etkilerinin tam olarak saptanamaması ise GDO karşıtlarının temel çıkış noktasını oluşturuyor.

Günümüzde 25 ülkede yaklaşık 125 milyon hektar alanda yapılan GDO'lu ekime Türkiye'de kanunen izin verilmiyor. GDO'lu ürünlere Japonya, Güney Kore, Yeni Zelanda ile çok sayıda AB ülkesi tarafından kau sınırlamalar ve yasak getirilirken, Türkiye ise yasalaşması beklenen Ulusal Biyogüvenlik Kanunu Taslağı'yla GDO'lar için gün sayıyor. Türkiye'de GDO'lu ekime kapıyı aralayacak olan biyogüvenlik yasasının yalnızca GDO'lu ürünleri kapsamadığım ve bu nedenle bu teknolojiye önyargıyla yaklaşmanın yanlış olacağım düşünenler de var. GDO'lu ürünlerin ithal edilmesinin yerine bu teknolojinin Türkiye'de kullanılmasının ülke açısından daha olumlu olacağım savunan bazı sektör temsilcileri, bunun ekonomik olarak da caha doğru olacağı görüşünde. Biyoteknolojiye karşı çıkan ülkelerin bu teknolojiden yoksun ülkeler olduğu da sektörde konuşulanlar arasında yer alıyor. Bu görüşe göre biyoteknolojiyi kullanan ülkelerin oluşturacağı 'ticari tekel' bu teknolojiye kapılarını kapayan ülkelerin asıl çekincesi olarak gösteriliyor.

350 milyon dolarlık 'banka' yolda Gıda güvenliği konusunu konuşmak üzere D-8'in yani gelişmekte olan sekiz ülkenin (Endonezya, İran, Malezya, Nijerya, Pakistan, Mısır ve Türkiye) tarım bakanlarının katıldığı toplanu, geçtiğimiz şubat ayında Malezya'da yapdmışn. İki gün süren toplantıda D-8 Tohum Bankası'mn kuruluş yeri olarak Türkiye belirlenmişti. Bankanın kuruluş çalışmalarını yürütmek amacıyla oluşturulan komite 21-24 Temmuz tarihleri arasında İzmir'de bir araya geldi.

Kamu ve özel sektörün birlikte yer alacak olmasıyla, alanındaki tek girişim olarak gösterilen projenin yanma maliyeti 350 milyon dolar. Banka projesi aynı zamanda Türkiye ve dünya gen kaynaklarının korunması ve geliştirilmesi açısından büyük önem taşıyor. Banka bir özelliğiyle de GDO karşıtlarım sevindireceğe benziyor. Alman bilgilere göre banka, genetigiyle oynanmamış yani GDO'suz ürünlerden oluşacak 19801i yıllarda toplam tohumluk pazarının 80 milyon dolardan daha az olduğu tahmin edilen Türkiye'de, 2009 yılı itibariyle toplam ticari tohumluk hacminin 400 milyon dolan aşması bekleniyor. Yaklaşık 30 yıllık süreçte Türkiye, tohumculuk sektöründe 5 kat artış göstererek, dünyadaki seyre paralel bir büyüme gösterdi. Özelleştirmenin hızlanması ile birlikte özellikle hibrid sebze, ayçiçeği, mısır ve patateste özel sektörün üretimdeki payı yüzde 100lere ulaştı.

Ticaret hacmi 10 yılda 1 milyar S'a ulaşacak Dünyada 100 yılı aşkın geçmişe sahip olmasına rağmen Türkiye'de henüz çok yeni sayılan tohumculuk sektörü, son yıllarda yabancı sermayeli firmaların da ilgisiyle atılım yapn.

Bugün Türkiye'de 250 kadar tohumculuk şirketi faaliyetini sürdürüyor.

Sektörde 25 yıllık geçmişi olan Türkiye, bugün pek çok tohumculuk firması ile uluslararası pazarlarda çok uluslu firmalarla rekabet eder hale geldi. Dünyanın en büyük tohumculuk firmalarının yaptıkları yatırımlarla Türkiye'ye ilgi göstermeye devam ettiği sektörde, Türk firmalan da her yıl yeni tohum çeşitieri ile ürün yelpazelerini genişletiyor.

Sektör bugün yaklaşık 450 milyon dolarlık ticaret hacmine ulaşmış durumda. İthalat rakamının 90, ihracat rakamının da 60 milyon dolar olduğu sektör, gelecek 10 yılda ticaret hacmini 1 milyar dolara taşımayı hedefliyor. Tohumluk üretiminde kullanılan yerli çeşitlerin oranı yüzde 60-70 arasında bulunuyor. Türkiye'de şimdiye kadar toplam 73 türde çeşit tescil ettirildi. Toplam tescilli çeşit sayısı ise bin 710.

Biyoteknoloji yalnızca GDO demek değil

Biyoteknolojinin tohumculuk sektöründe de uygulama alam bulmasıyla gündeme gelen Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO) ile ilgili tartışmalar bitmek bilmiyor. Sanılanın aksine biyoteknolojinin sadece GDO'larla ilgili olmadığım, tohum ıslahında da çok geniş uygulama alanları bulduğunu söyleyen Türkiye Tohumculuk Endüstrisi Derneği (TÜRKTED) Yönetim Kurulu Başkanı Ali Özbuğday, bu teknolojiye önyargıyla yaklaşılmaması gerektiğini belirtti. Özbuğday, biyoteknolojiden sakınmanın yanlış olduğunu kaydederek, "Biyoteknoloji sadece GDO'lardan oluşmadığı gibi tohum ıslahında çok geniş uygulama alanları buluyor. Önemli olan teknolojinin kendisinden sakınmak değil, teknolojinin bilimsel sınırlar çerçevesinde kanuni düzenlemelerini tamamlayarak dünyadaki gelişmelere paralel bilimsel ve teknolojik çalışmaların önünün açılmasıdır" diye konuştu.

Türkiye'nin daha fazla vakit kaybetmeden bu teknolojiyi kullanabilmesi için konuyla ilgili mevzuatın hazırlanmasının önemine dikkat çeken Özbuğday. aynı zamanda kamu ve özel sektörde eğitimli bir uzman kadro oluşturulması gerektiğini ifade ederek, "Biyoteknolojinin risk analizleri yapılarak, tohum teknolojisinde de kullanılmasıyla bitkisel üretimde karşılaşüan yetiştiricilik ve kalite sorunlarının daha ekonomik, kolay ve etkin yöntemle çözümünde hızlı basan sağlanacak. Bu teknolojinin bitki ıslahı ve üretiminde güvenilir bir şekilde kullanılmasıyla ilgili olarak düzenlenecek uygulanabilir yasalarla mümkün olacak" dedi.

Gerçek çekince, 'tekelleşme korkusu' Biyoteknoloji tartışmalarının temelini, bu teknolojinin insan sağlığına etkileri oluşturuyor. Bu teknolojilere mesafeli yaklaşımda çevre ve insan sağlığına etkilerin ön plana aktığını anlatan Özbuğday, asıl çekincenin ticari tekelleşme korkusundan kaynaklandığım ileri sürdü. Özbuğday, şunları söyledi: "Bu teknolojilere mesafeli yaklaşımın görünür çekincesi çevresel ve insan sağlığı faktörleri gibi olsa da, gerçekte pek çok teknoloji sahibi olmayan ban ülkesinde esas çekincenin ticari tekelleşme korkusu olduğunu gözlemlemekteyiz. Dünyada belli başlı firmaların önderliğinde 'çeşit koruma' üzerine ileri düzeyde 'gen patenüeme' uygulamalan üzerinde çalışılıyor. Böylece bugün geçerli olan UPOV çeşit koruma uygulaması 'ıslahçı hakkı' tanımasına rağmen yani herhangi iki ticari çeşidi ıslatıcısının iznine gerek olmadan kullanarak yeni genetik materyal türetme hakkı mevcut iken bu uygulamayı "patent'e dönüştürerek izinsiz kullanımı kısıdamak istemektedir." Bu konuyla ilgili dünya genelinde önemli ve kritik bir kutuplaşmanın başladığım ve gelecek dönemde bu Biyoteknolojinin yalnızca GDO'lardan ibaret olmadığını söyleyen TÜRKTED Yönetim Kurulu Başkanı Ali Özbuğday, "Bu teknolojiye önyargıyla yaklaşmak yanlış olu-" dedi.

tarnsmalann alevlenerek devam edeceğini ileten Özbuğday, tarnsmalann temelinde GDOTara ticari ve rekabetçi ortamda ulaşma fikrinin bulunduğunu savunarak, "Ülkemizin de yakın gelecekte durusunu tam olarak belirlemesi ve ülke politikalarım buna göre yönlendirmesi gerekecek" dedi.

Tohum bankası stratejik açıdan önemli Şubat ayında Malezya'da yapılan gıda güvenliği konusundaki toplantısında alman kararla Türkiye'de kurulmasına karar verilen D-8 Tohum Bankası'nın Türkiye açısından önemli bir gelişme olduğunu kaydeden Özbuğday, 'Türkiye, D-8 ülkeleri (Gelişmekte olan 8 ülke) arasında kendine özgü bitki türleri en fazla olan ülkedir.
D-8 Tohum Bankası çalışmalamun Türkiye merkezli yapılması da özellikle Türkiye'de var olan yerel çeşitler veya ıslahla geliştirilen türlerin muhafaza edilmesi ve Ar-Ge materyali olarak kullanılması açısından stratejik değer taşıyor" diye konuştu.

Türkiye'nin ayrıca Norveç'te buzullada kaplı bir alanda yer alan ve 1ayamet günü kasası' olarak bilinen tohum bankasına da üye olması gerektiğine dikkat çeken Özbuğday, şunları söyledi: "Norveç'teki banka ile küresel bir felaket yaşanması durumunda tohum çeşitliliğinin güvence altına alınması amaçlanıyor. 25 ülkenin üye olduğu bu bankaya Türkiye'nin de katılması büyük önem taşıyor." D-8'in tohumları Türkiye'de toplanacak GDO tartışmalarının hızla sürdüğü tohumculuk sektörü, aynı zamanda güzel gelişmelere gebe.

Türkiye'yi gelişmekte olan sekiz ülkenin tohum merkezi yapacak olan proje, sektörde yeni fırsat kapılarım aralayacak.

Toplantı ile birlikte D-8 Tohum Bankası'nm fonksiyonu, kapasitesi ve hangi kaynaklardan finanse edileceği netlik kazanacak.

Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO) tarüşmalannın tüm hızıyla devam ettiği Türkiye'de, aynı zamanda tohum sektörüyle ilgili güzel gelişmeler de yaşanıyor.

D-8 Tohum Bankası'nm proje çalışmasını yürütecek komite 21-24 Temmuz arasında İzmir'de yaptığı ilk toplantıda ise, bankanın hangi şehre kurulacağı, fonksiyonu, kapasitesi, hangi tohumların kullanılacağı ve finansman kaynaklan konularını ele aldı. 350 milyon dolara mal olacağı belirlenen projede, kamu ve özel sektörün birlikte yer alacak olması bu alandaki tek girişim olarak gösteriliyor. 350 milyon dolara mal olacağı belirlenen projede, kamu ve özel sektörün birlikte yer alacak olması bu alandaki tek girişim olarak gösteriliyor.

Türkiye Tohumcular Birliği (TÜRKTOB) olarak tohum bankasının Türkiye'deki özel sektör ayağım oluşturduklarım dile getiren Hakkı Şafak Ses, projenin Türkiye için önemli bir kazanç olduğunu kaydetti. Bankada GDO'lu ürünlerin yer almayacağını vurgulayan Ses, projenin finansmanmda Avrupa Birliği, Dünya Gıda Örgütü ve Birleşmiş Milletler kaynaklan kullanılacağını ifade etti. Ses, Türkiye'nin tohumluk potansiyeli bakımından proje için uygun bir ülke olduğunu ifade ederek, 'Türkiye'nin coğrafi konum ve tohumluk potansiyeli bakımından böyle bir projeye öncülük yapması çok doğal. Tohumculuk geleceğin stratejik sektörlerinden biri olacak. Türkiye, böyle bir projeye imza atarak diğer ülkeler açısından bir merkez durumuna gelecek. Ayrıca bu proje D-8 ülkeleri dışında da dünya ölçeğinde Türkiye'ye prestij kazandıracak.

Bundan böyle gerek kamuoyu gerekse diğer ülkeler Türkiye'yi tohumculukta daha çok ciddiye alacak" diye konuştu.

"Biyolojik çeşitlilik için; biyoteknoloji gerekli" Son dönemde tarım sektöründe en fazla konuşukn bir diğer konu da genetiği değiştirilmiş organizmalar (GDO) oldu. Hükümetin, Ulusal Biyogüvenlik Kaıun Tasarısı Taslağıyla GDO üretimine ışık yakmasıyla hızlanan tartaşmalann odağında ise GDO'lann insan sağlığı üzerindeki etkileri yer aldı.

Bu tartışmaların sona ermesi için konuyla ilgili yasal düzenlemenin bir an evvel yapılması gerektiğini dile getiren Başkan Ses, modern biyoteknolojinin Türkiye'nin sahip olduğu biyolojik çeşitliliğin değerlendirilmesi açısından büyük önem taşıdığım söyledi. Ses, "Ülkemizin sahip olduğu biyolojik çeşitlilik ve genetik kaynak zenginliğini göz önüne aldığımızda, modern biyoteknolojinin, bu zenginliğin değerlendirilmesinde çok önemli katkılar sağlayacağının farkındayız. Bu nedenle önceliğimiz, ithal ürünlerin üretiminin yerine bu teknoloji kullanılarak sahip olduğumuz böyle bir zenginliğin ülke içinde değerlendirilmesi ve ekonomik bir değere dönüştürülmesidir" şeklinde konuştu. Bu ürünlerle ilgili verilecek kararlara toplumun katılımının sağlanması gerektiğinin altını çizen Ses, yasal düzenleme yapılırken tarımsal ve ticari yapı, insan sağlığı ve yerli tohumculuk sektörünün durumu gibi hususlann öncelikli olarak göz önünde bulundurulması gerektiğini vurguladı.

Ses diğer yandan bu ürünlerde varlığı kabul edilen risklerin bilimsel olarak tespit edilmesi ve önlemlerin alınması gerektiğini söyleyerek, "Kanun taslağı bu anlamda en az Avrupa Birliğinde alman tedbirlere yakm tedbirler getiriyor" dedi.

Modern biyoteknolojinin "önemli bir teknoloji" olduğunu belinen Ses, bu teknolojinin tek kullanım alanının GDO'lar olmadığını hatırlattı. Bu nedenle yapılan tartışmaların farklı boyutlara taşınarak gerçeklerin hasıraln edildiğini ifade eden Ses, "Yapılacak taraşmalann ülkemiz öncelikleri ve hassasiyetleri dikkate alınarak, bilimsel esaslar kaybedilmeden ve her türlü politik mülahazadan uzak olarak yürütülmesi gerektiğine inanıyoruz" diye konuştu.

Protokolün temel yaklaşımını benimsiyoruz TÜRKTOB olarak konuyu daha geniş bir bakış açısıyla ele aldıklarına dikkat çeken Ses, bu ürünlerin yapı itibanyla bir risk taşıdıklannın doğru olduğunu söyleyerek, şöyle devam etti: "Türkiye'nin de imza attığı Birleşmiş Milletler Cartagena Biyogüvenlik Protokolü bu temel varsayıma dayanıyor. Halihazırda 156 ülke bu protokole imza am ve taraf oldu. Biz de bu temel yaklaşımı benimsiyoruz. Protokolün getirdiği üç temel ilke olan 'ihtiyati tedbir yaklaşımı', 'her bir ürünün ayn değerlendirilmesini' ve 'tam eşdeğerlilik ilkesini' destekliyoruz. Şu anda taslak halinde olan kanunda da aynı yaklaşımların bulunmasını bekliyoruz."

24.07.2009 Dünya Sektör Araştırması

karinca70 Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön