View Single Post
Eski 16-06-2009, 00:33   #14
kuru.umit
Ağaç Dostu
 
kuru.umit's Avatar
 
Giriş Tarihi: 27-05-2007
Şehir: istanbul
Mesajlar: 712
Vodno Dağı sonrası Kosova sınırına geldik. Kosova’da da TC pasaportlulara vize yok. Burada işlemleri ışık hızı ile yaptılar diyebilirim. Yeşil pasaporta damgada vurmuyorlar. Hiçbir sınır kapısında bu sürati görmedim. Artık yeni bir ülkedeyiz, dünyanın bağımsızlığını ilan eden en genç devleti olan Kosova’da.

Üsküp ile Prizren arası 97 km ve 1.5 saatlik bir yol. Şar dağlarını takip ederek, yeşillikler arasında ilerliyoruz. Ben önde, Stefan’ın yanında oturuyorum. Stefan bir ara içlerinden geçtiğimiz köylerin tabelalarına dikkati vermemi istedi. Tabelalarda beldelerin veya köylerin isimleri hem Sırpça ve hem de Arnavutça yazılı. Ama ismin bir tanesi mutlaka çizik oluyor. Meğerse eğer o yerleşim yerinde Sırpların ağırlığı varsa Sırplarca, Arnavut yerleşim ismi çiziliyormuş, yerleşim yerinde Arnavut nüfus ağırlığı varsa tersi oluyormuş. Yanımızdan bolca geçen Barış Gücü (KFOR) askerlerine ait zırhlı araçların sıklığı daha da bir anlam kazandı şimdi. Buralarda her şey daha çok taze. Kötü şeyler tekrarlamaz inşallah.

Sonunda Kosova’nın güneyinde bulunan ve Şar Dağları eteklerindeki vadiye kurulu 220000 nüfuslu Prizren şehrine geldik. Burası Osmanlının izlerinin çokça bulunduğu bir şehir. Aynı hissi bir de Arnavutluk’ta Berat şehrinde yaşadım. Prizren 1455 yılında Fatih Sultan Mehmet’in ünlü kumandanlarından Ahmet Bey Evrenoszade tarafından fethedilmiştir. Prizren çok eski bir yerleşim yeri, adının uzaktan görülen kale anlamında Sırpçadan geldiği yazılıyor Osmanlıca Pür zerrin den değişim geçirerek Prizren olduğu da yazılı (ziynet dolu anlamında). Prizren içinden Bistrica adlı bir nehir geçiyor. Şehir bu nehrin iki yanında yer alıyor.

Önce buradaki Türk rehberimizi yanımıza alacağız. Stefan iyi bir rehber ayarlamış; Pristina’da yaşayan ve kökenleri buralı olan Ercan bey. Ercan Bey, ayrıca bir haber ajansımızın buradaki temsilcisi. Onunla buluşup, gezimize başladık.

Nehir boyunca yürüyüp şehir içine ilerlerken kapısında Arnavut Ligi Binası yazan bir bina gördüm. Bu binanın önemi Arnavut Aydınların burada Osmanlıya karşı ayaklanmaya karar verdikleri bina olması. Ercan bey şöyle bir geçecekti ama ben içeri girmekte ısrar edince girdik. Önce kararların alındığı evi gezdik. Eskimiş fotoğraflarda bulunan insanların hepsi Türk isimli, bazılarında Paşa unvanı var. Bu nasıl iştir?

Osmanlı arkadan vurulmuş fikri oturmaya başlarken, çat-pat Türkçe konuşan bir Arnavut vatandaş yanımıza geldi. Hoş-beşten sonra Etnografya müzesini de gezmeye davet etti. Burası programda yoktu, bu nedenle orasının ücretini yatırmadık desek de bizi buyur etti. İçeri de, Türkiye’de Safranbolu evlerinde gezdiğimiz etnografya müzelerinde ne varsa hepsi vardı, her şey tanıdık.

Üst katta resimleri gezince iş biraz değişti. Arnavut müze rehberi (belki de değil) her resimde kalleş Osmanlının Arnavutları nasıl kullandığını, özgürlük sözü verip de nasıl tutmadığına getiriyor işin sonunu. Bizim Ercan bey ve ben savunmadayız. Tarihi sonradan değerlendirmek kolay da, o zamanın koşulları içinde değerlendirmek çok zor olsa gerek. Ülkedeki huzursuzluk hakkında biraz daha bilgi sahibi olarak oradan ayrılıyoruz.

Eklenen Resimler
     
kuru.umit Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön