View Single Post
Eski 01-10-2006, 17:20   #2
Selahattin Yılmaz
Ağaç Dostu
 
Selahattin Yılmaz's Avatar
 
Giriş Tarihi: 16-05-2006
Şehir: Bursa
Mesajlar: 5,284
Daha önceden bende Sığla ile ilgili bir araştırma yapmıştım işte sonuçlar:

Günümüzde sadece Anadolu, Amerika ve Çin'de doğal olarak yayılış gösteren Liguidambar cinsine ait taksonlar,paleontolojik bulgulara göre Tebeşir, Tersiyer,Pleistosen ve Eosen devirlerinde Kuzey Amerika ve Eurasya'nın geniş kesimlerinde bulunmaktaydı.Sığla ağacı esasında üçüncü zamandan kalma endemik bir türdür.Nitekim bugün yaşayan tek türüne rastlanmayan Avrupa kıtasında bile Tersiyerde birçok türlerinin yaşadığı bilinmektedir.Ancak buzul çağından sonra şimdiki yayılış safhalarına çekilmişlerdir.İlk bulunan Liguidambar poleni ve paleosen devrinde ,Kafkasya'nın ve Türkmenistan'ın (Hazar Denizi'nin doğusunda) maden yataklarında ve benzeri yerlerde bulunmuştur.En eski yıllara ait liguidambar polenleri paleosen'de Sibirya ve Kafkasya'da ,alt Oligosen depositelerinde Rusya ve Uzakdoğu'da bulunması bu cinsin jeolojik devirlerde bütün Kuzeydoğu Asya'da geniş yayılış gösterdiğine işaret sayılmaktadır.Weyland(1964) ,Tersiyer ve Tebeşir'de geniş yayılış gösterirken,bugun sahasının çok sınırlı olmasını uzun zamanın etkilerine bağlamaktadır.Szafer (1947) Karpatların kuzey eteklerinde, Depape(1923) aşağı Rhono vadisinde Tersiyer zamanından kalma liguidambar cinsine ait fosilleri tespit etmişlerdir.


LİQUİDAMBAR ORİENTALİS MİLL.(ANADOLU SIĞLA AĞACININ) DENDROLOJİK (ODUN) ÖZELLİKLERİ

Sığla ağacının bugün için Kuzey Amerika ile Güneybatı(Türkiye) ve Doğu Asya'da yaşayan türü kalmıştır.Bu türlerden üçü önemlidir.Bunlar L.styraciflua (Kuzey Amerika'da yetişen tür),L.orientalis(Türkiye'de yetişmekte) ve L.formosana(Doğu Çin ve Formoza adası'nda yetişmekte).
Çınarı veya akçaağaçları anımsatan sığla ağacının tepesi genç fertlerle dar-sivri, yaşlı olanlarda yayvan ve geniştir.Sığla yağı üretimi yapılan yerlerdeki ağaçların gövdeleri düzgün değildir,formları çok bozuktur.Taban suyu seviyesi yüksek yerde yetişen diğer ağaçlar gibi gövdelerinin alt kısmı tabana doğru genişleyerek nayloid bir şekildedir.Sığla yağı ihtihsali yapılan meşcerelerde (Orman alanlarında) ,ağaçların boylarının en fazla 28,5m, çevrelerininde 3 m. olduğu ; sığla yağı istihsali yapılamayan sütçüller'deki ağaçların boylarının ise 35 m. 'ye ulaştığı saptanmıştır.Diğer taraftan cinsinin önemli türlerinden biri olan Amerikan sığla ağacı ,doğal türümüzden 45 m. 'ye varan boyu,120 cm. (Maksimum 96 m. boy ,88 cm. çap )'ye ulaşan çapı ile fark göstermektedir.Ağaçlar çok sayıda kök ,kütük ve su sürgünleri verir ve bu sürgünlerin üzerinde mantarsı çıkıntılar bulunur.Sonbaharda sarı ,koyu kırmızı, ilkbaharda kendine özgü canlı yeşil y,renkli yapraklara sahip olan sığla ağacımız oldukça dekoratif bir bitki olup ,park ,bahçe ve piknik alanlarında kullanılmaktadır.
Kökleri farklı yetişme yerlerinde farklı yapıdadır.Taban suyu yüksek ve nemli olan yerlerde,taban arazide sığ, geniş ve yayvan olup,kök sisteminin küçük ve çok sayıda yan kökleri vardır. Çok rutubetli yerlerde ve bataklıklarda kazık kök geliştirmez .Taban arazide köklerin sığ, yayvan ve geniş olması bazı ağaçların rüzgar ve fırtınaların da etkisi ile devredilmesine neden olmaktadır.Yamaçlarda ve kurak yerlerde ise ağaçlar derine giden kök sistemi geliştirmektedir.
Kubuk genç iken çatlaksız yaşlı iken çatlaklıdır.Kabuklar genç iken rengi grimsi ,yaşlanınca grimsi kahverengi veya kahve renklidir ve meşe ile akçaağacın kabuğunu andırır.Enine ve daha çok boyuna yarıklı olup ,pullar küçük ve büyüktür.Çatlaklar derindir veya bazı bireylerde derinlik fazla değildir.Kesilen kütükler üzerinde yapılan yaş sayımına göre 40 ila 80 yaş arasındaki ağaçlarda kabuk kalınlığı 0.5-1.9 cm. arasında ,çok yaşlı bazı fertlerde ise 4 cm. ye ulaşmaktadır.Kabuktaki çatlama 17 -24 yaşları arasında başlamaktadır.Bazı genç ağaçlarda kabuğun üzerinde ağacın ekseni üzerinde uzanan ince şeritler halinde mantarsı çıkıntılar bulunur.Genç sürgünler önce yeşilimtrak , sonra kırmızımsı-kahverengi olup ,incedir.Çıplak ve parlak olan sürgünler üzerindeki lentiseller küçüktür ve çıplak gözle görülebilir.Yan tomurcuklar sürgünlere çok sıralı sarmal olarak dizilmiştir ve sürgüne az çok yatıktır.Tepe tomurcuğu yan tomurcuklardan biraz daha büyüktür.Yumurta şeklinde ,elipsoid ve sivri uçlu olan tomurcuklar parlak olup pulların kenarı hafif kirpikli , kahverengi sürmeli ve çıplaktır.Pulların rengi elma yeşili-kahverengidir.Ovuşturuldukları zaman aromatik olup ,üzerinde 3 adet iletişlim demeti izi taşır.
Ovuşturulukları zaman tomurcukları gibi aromatik kokulu olan(içerdikleri sığla yağından dolayı)yapraklar morfolojik (yapısal açıdan ) bakımdan çok büyük farklılıklar gösterir.Aynı sürgünlerde yapraklar boyut ve şekil bakımından birbirlerinden farklıdır.Beş loplu ve ışınsan damarlı olan yapraklarda her bir lop genellikle sekonder olarak loplara ayrılır. Ucu küt veya sivri olan lopların sayısı ender olarak 3 veya 7'ir.Yaprakların kenarı ince ve muntazam dişlidir.Dişlerin çok küçük olması özelliği ile çınar ve akçaağaçlardan ayrılır.Yaprak ayasının tabanında, ana damarların birleştiği yerde tüy demetleri saplanmış olup ,bazı yapraklarda söz konusu tüyler yok denecek kadar azdır.Üst yüzleri tamamen çıplak ve parlak yeşildir.Yaprağın sapı ince ve oldukça uzundur. Erkek çiçekler kurul şeklinde ve tomurcukların üst ekseninde bulunanlar sık ve sapsız ,alt tarafında bulunanlar ise daha seyrek olarak yerleşmiştir.eksenin en altında yer alan tomurcuklar ise saplıdır.Ayrıca topuzcuklardan eksenin ucunda yer alanlar daha büyük eksenin alt tarafındakiler ise küçüktür.Renkleri ilk oluştuklarında çok canlı yeşil olan tomurcukların her biri çok sayıda ,uzun ve kahverengi tüylerle örtülü bir pul(Brahte)tarafından taşınırlar. Erkek çiçekler olgunlaştıktan ve polenlerini dağıttıktan sonra ,renkleri soğuk sarı olur.
Dişi çiçekler ilk oluştukları zaman renkleri yeşil olup daha sonraları kırmızımsı renk alır. Üzerleri hafif tüylü olup, meyve içinde dökülmeden kalırlar ve sertleşip odunsu bi hal alırlar.
Meyve ilk oluştuğu zaman canlı yeşil iken, olgunlaştığında açık kahverengi olur. Kasım-aralık aylarıda olgunlaştığında meyveler sertleşir ve odunsu bir yapıya dönüşür. Uzun bir sapın ucunda, aşşağı doğru sarkık olarak durur. Olgunlaştıkları zaman sertleşir, kapsüller açılr ve tohumlar dökülür (meyvesi cok sayıda kapsülden oluşan, gürz şeklinde bir bileşik meyvedir). Meyveler dağılmaz )kapsüller bir arada kalır). Tohumlarını dağıttıktan sonra, kışı, hatta gelecek yazı ağaçta asılı olarak geçirir .Yeni oluşan meyvelerle, geçen yıla ait, tohumlarını dökmüş olan meyvelerin ağaçlarda bir arada bulundukları görülmektedir.
Her bir kapsülde 1-2 adet tohum vardır. Kasım-aralık aylarında olgunlaşan meyvelerde kapsüller açılır, rüzgarın etkisi ile tohumlar dışarı saçılır. Tohumların bir kısmı boştur. Çok küçük kanatlı olan tohumun rengi koyu kahverengidir, basık, dip tarafı yuvarlak, uç kısmı sivridir. Tohum kabuğu parlak, ince ve serttir.
Çimlenme laboratuvar koşullarında, edildikten sonra bir hafta sonra gerçekleşir. Açık havada ise çimlenme süresi 15 gündür. Doğada çimlenme özellikle rutubetli yerlerde kolay olmaktadır. Çimlenen tohumlardan, çenekleri oval, ilk yaprakları loplu olan fidecikle çıkar.

SIĞLA YAĞI ÜRETİMİ VE ECZACILIKTA KULLANIMI İLE SIĞLA AĞAÇLARININ DURUMU HAKKINDA BİLGİ

Sığla ağaçları gövdelerinde normal olarak bulunmayan, yaralanma sonucu oluşan travmatik (yaralanma) balsam kanalları oluşur. Bu balsamından dolayı bu ağaca Latince Liquidus (sıvı) ve Arapça, Amber (kokulu) sözcüklerinden yararlanılarak Liquidambar adı verilmiştir. Sığla ağacından sığla yağının çıkarılması ağaçta yara açılması ile olur. Bu amaçla, önce ağaçlarda yara açılacak kısımlar üzerindeki kabuk mart ayı sonuna doğru yontularak inceltilir. Buna kızartma işlemi denir. Ağaçlar bir ay süre ile bu sekilde bırakılır . Mayıs ayı sonunda, kaşık adı verilen aletle yaraların açılmasına başlanır. Damar denilen bu yaralar, dış kabuk, diri kabuk, kambium ve çok az miktarda da diri oduna girecek şekilde açılır. Bir hafta sonra, yaralar tazelenir ve bu işleme ''sır'' denilir . Bu işlemden iki hafta sonra, damarlar içinde biriken yağ kaşık ile sıyrılarak alınır ve buna da ''sır arkası'' denilir. Bundan sonra, esas sığla yağının alınması işlemine geçilir. Temmuz ayı ortasından ekim ayı sonuna kadar sürer. Bu süre içerisinde her 15 günde bir yaralar üzerinde biriken yağ, kabuk, kambiyum ve odun tabakları ile birlikte kaşıkla yontularak alınır. Böylece toplanan yağ ile kabuk, kambiyum ve odun tabakaları yongacıklar halinde olup, buna kapçık denilmektedir. Bunlar işçilerin ön tarafına asılmış torbalar içerisinde toplanır. Bu işleme ''sefer'' adı verilir. Ekim ayı sonunda yaralardan sızan ve sertleşen, oksidasyon nedeniyle koyu renk alan yağ kalıntıları yine kaşıkla kazınarak toplanır. Bu sonucu işlemede ''kara kap'' denilmektedir. Kapçık adı verilen ve yağ ile birlikte kabuk, kambiyum ve diri odun ihtiva eden yongalarbakır kaplarda su içerisinde 0,5 ile 1,5 saat süre ile kaynatılır. Sonra kaynatılan yongalar saplı kabalarda kazandan alınarak keçi kılından yapılmış torbalara konulur. Bu torbalar preslerde sıkıştırılarak sığla yağı çıkartılır ve beton havuzlarda toplanır. Preslerme sonunda torbalar içinde kalan ve yağ ile bulaşmış haldeki artık (küspe) ise kurutulur. Bu artıklara günlük veya buhur adı verilmektedir. Dikili ağaca yara açarak balsam üretiminde sürekliliği sağlamak için ağacın sağlığının korunması gerekir. Ağacın çapı açılan yaranın gövde yüzündeki uzunluğu, genişliği, derinliği ve sayısı çok önemlidir. Üretim süresi, üretime başlama ve son verme zamanı, üretim tekniği ürünün kalitesi üzerinde etkili olur. Ağaç çapının1/3 veya 2/5'i kadar gövde yüzünün yaralanmaması gerekir. Çok küçük çaplı ağaçların yaradan zarar gördüğü, eğrildikleri ve bazen öldükleri görülmüştür. Ağacın 1,30 yüksekliğe sahip yerdeki çapının 20 cm. den az olduğu ağaçlarda üretim yapılmamalıdır yaralar ne kadar uzun, geniş, derin ve çok sayıda olursa yağ üretimi de o oranda fazla olur. Ancak o oranda da ağaç hırpalanır ve ömrü kısalır. Yara uzunluğunun 50 cm, genişliğinin 5 cm.den fazla olmaması gerekir. Ağaç gövdesi üzerinde açılan yara sayısı çapa göre değişir. Örneğin 25cm. çapa 3 yara açılabilir. Bundan sonraki her 5 cm. çap artımında bir yara daha açılabilir. Sığla ağaçlarını yok olması istenmiyorsa, sığla yağı üretimi sırasında yukarıda belirtilen ağacın yaşı ,çapı,yara sayısı,genişliği,uzunluğu ve derinliğine dikkat edilmelidir. Son yıllarda Amerika'da yetişen sığla ağaçlarından yağ elde edilmesinde bizimkinden farklı üretim teknikleri uygulanmaktadır. Sığla yağı (Styrax Liquidus T.K) taze halde iken kahverengimsi, sarı bir rengi ve kendine özgü belirgin bir kokusu, acı lezzeti vardır. İçerisinde sinamik asit (tarçın asidi), sytracin, sytrol, sytron, storesinol ve styrogenin maddeleri bulunmaktadır. İçerdiği tarçın asidi nedeniyle ısıtıldığı zaman tarçın kokusu verir. Sığla, yağı genellikle koyu bal kıvamında olup, özgül ağırlığı 1,091-1,113 gr/cm'tür. Bu balzamın arındırılması ile elde edilen ''Styrax Depuratus'' adlı madde çok değerlidir. Sığla yağı iyi bir antiseptik ve parazit öldürücüdür. Dahilen alındığında astım, bronşit gibi üst solunum yolu hastalıkları ile blenaoraji ve fluoalbus hastalıklarında kullanılır. Pomat ve yakı halinde uyuz, mantar gibi cilt hastalıklarında yararlıdır. Özellikle parfümeri ve sabun endüstrisinde önemli kullanım yeri vardır. Alkoldeki çözeltisi parfümlerin kokularını tespit etmede fiksatör (kalıcı olma özelliği) görevi yapar. Sığla yağı üretimi sırasında arta kalan ve günlük veya buhur adı verilen madde ''Cortex Thymiatis'' ise cami ve kiliselerde tütsü amacı ile yakılarak kullanılır. Sığla yağı çok eski devirlerden beri tanınır. Ticareti Finikeliler tarafından yapılıyordu. Eski Mısırlılar bu yağı mumyaların hazırlanmasında kullanmışlardır.

SIĞLA AĞAÇLARININ TAHRİP EDİLME NEDENLERİ VE KORUNMA TAHRİPLERDEN KORUNMASI İÇİN ÖNERİLER

Sığla ormanlarının en büyük yok olma nedeni, toprağın çok verimli olması nedeniyle yapılan tarla açmaları, sulama kanalları ve otlatmadır. Verimli topraklarda tarla açmak için ağaçlar kesilmekte, ağaç gövdelerinde burgu ile açılan deliklere asit dökülmekle, gövdeye çivi çakılmaktadır. Açılan su kanalları taban suyu seviyesini aşağılara düşürerek, ağaçları kurutmaktadır. Sığla yağı üretimi sırasında uyulması gereken kurallara dikkat edilmemekte, ağaçlar dinlendirmeye alınmadan, sürekli her yıl üretim yapılmakta, bu durumda ağaçları kurutmaktadır.Asıl yayılışını Muğla ili sınırlarında, Fethiye, Marmaris, Köyceğiz'de yapan, ülkemizin relikt ve endemik (az bulunan) ağacı olan, sahaları gün geçtikçe daralan Liquidambar orientalis'i (Anadolu sığla ağacı) koruma altına almamız gerekmektedir. Bunun için sığla yağı üretimi sırasında yukarıda belirtilen kurallara uymalı, insanların tarla açmak, su motopomp-larıyla deinlerden su çekmeleri gibi nedenlerle ağaçlara zarar vermeleri önlenmelidir. Sığla yağı üretimi ana hedef olmamalıdır. Önemli olan bu değerli ağaçların varlığının sürdürmelerine imkan vermektir. Sığla ormanlarının toplam sahası 1949 yılında sayın Prof. Dr. Savni Huş'un doktora tezinde 6312 Ha., Prof. Dr. Hayrettin KAYACIK'ın Orman ve Park Ağaçlarının Özel Sistematiği'' adlı kitabının1981 yılı dördüncü baskısında 5000 Ha. Oalrak verilmekte, bir başka yayında ise 1337 Ha. ya Düştügü bildirilmektedir. 2002 yılı kayıtlarına göre ise mevcut sığla ormanı alanı 3200 Ha. olarak bildirilmektedir.1968 yılında sığla yağı üretiminin 63,1 ton satışının 55,2 ton, Prof. Dr. Hayrettin KAYACIK' ın ''Orman ve Park Ağaçlarının Özel Sistematiği'' adlı kitabının 1981 yılı baskısında yıllık üretiminin 80-90 ton arasında olduğu bildirilmekte iken, son yıllarda üretimi ve satışı giderek azalmıştır. Son altı yılın sığla yağı üretimi ise şöyledir:

1997-2707 kg.
1998-1570 kg.
1999-4198 kg.
2000-3286 kg.
2001-5284 kg.
2002-yaklaşık 2000kg.
2003-yılı için planlanan üretim miktarı 2000 kg. dır.

Son zamanlarda sığla ağaçlarının korunması konusundaki çalışmalar artırılmıştır. Bu çalışmalara değinecek olursak, özellikle sayın MUHİTTİN KIZILEL' in Orman Bölge Müdürlüğü sırasında Muğla Orman Bölge Müdürlüğü' ne bağlı Köyceğiz, Dalaman, Marmaris ve Fethiye Orman İşletme Müdürlüklerinde sığla ağaçlandırmaları yapılmıştır. Ağaçlandırılan bu alanlar dışında üstün kalıtsal nitelikli ağaçlardan oluşan sığla ormanı Fethiye-Göcek' te, Orman Ağaçları Tohum Islahı Araştırma Müdürlüğünün denetim ve gözetiminde tohum meşceresi olarak ayrılmıştır. Köyceğiz'de sığla ağacının biyolojik be biyolojik özelliklerini korumak için 30,0 Ha.lık bir alan biyogenetik rezerv olarak ayrılmıştır. Ayrıca Sütçüler'de sığla yağı üretimi yapılmadığı için, düzgün gövde oluşturan ağaçlar da korunmaya alınmıştır.
Parasal yönden değerlendirilmesine gelince; 2002 yılında üretim birim fiyatı ortalama 5 mil TL./Kg, ihaleli satış ortalama fiyatı ise sığla yağı için 8 mil. TL/Kg, buhur için ise 3 mil. TL/Kg dır . Döviz cinsinde hesaplayacak olursak 1 Kg sığla yağının ortalama fiyatı 5, buhurun 1,75 ve bunların üretim maliyeti de 3 Dolardır. 1968 yılı için verilen üretim miktarı olan 63000 Kg. üzerinden bugünkü satış fiyatları üzerinden elde edilecek kazancı hesaplayacak olursak 63000 kg. ve 5 Dolardan 315000 Dolar, buhurdan ise yaklaşık 20000 Kg. dan ve 1,75 Dolardan 35000 Dolar, bunların üretim maliyeti 3 Dolardan da 189000 dolar masraf ve bunun sonucunda da 161000 dolar kazanç elde edebilecektik. Halbuki 2003 yılı için planlanan üretim miktarı 2000 Kg.dır. Bu miktarın sağlayacağı kazancı hesaplayacak olursak, 2000 Kg. sığla yağından 10000 Dolar, elde edilecek yaklaşık 750 Kg. buhurdan da 1300 Dolar olmak üzere toplam 11300 Dolar gibi çok cüzi bir satış rakamı elde ederiz. Bu rakamdan üretim maliyeti olan yaklaşık 3 Doları da düşersek, bu rakam 5300 Dolar gibi çok daha aşağılara düşecektir.
Üretim rakamlardan da görüleceği gibi, sığla yağı üretimi yıllara göre değişmekte ve son yıllarda giderek düşmektedir. Bunun en büyük nedeni dış piyasada sığla yağının en büyük alıcısı olan Fransa'nın ihtiyacını sentetik olarak üretilen sıla yağından karşılamaya başlamasıdır.
Bir başka neden de kaçak sığla yağı üretimidir. Sığla yağına olan talep artıp satış fiyatı yükseldiğinde, ertesi yıl kaçak üretim artmakta piyasaya kaçak sürülen sığla yağı piyasa ihtiyacını kaçak üretim miktarı kadar doyurmakta, bu da fiyatın düşmesine ve resmi yollardan sığla yağı temin eden tüccarların haksız rekabetle karşı karşıya kalmasına neden olmaktadır.
Dileğimiz, sadece ülkemizde yetişen bu değerli ağacın kıymetini bilmemiz ve varlığının sürmesi ve korunmasıdır.

Selahattin Yılmaz Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön