Sayın Eskimo, Öncelikle beni konunun uzmanı olarak nitelendirdiğiniz için çok teşekkür ederim. Doğrudan bu konuyla ilgili eğitim almış olmama ve uzun yıllar boyunca arazi kullanımı üzerine çalışmalarda bulunmama rağmen yine de kendimi bu konuda uzman olarak göremiyorum. Öte yandan öylesine derin bir konuyu açtınız ki, ne kadar konuşsak azdır ama ne kadar çok konuşsak da o kadar yararsız bir durum ortaya çıkmaktadır. Ziraat Fakültelerinden tutun da tarım kooperatifleri birliklerine kadar herkesin dile getirdiği ve topraklara sahip çıkması gereken Bakanlığın da samimi bir şekilde toprakları koruyamamasını itiraf ettiği bir ülkede yaşıyoruz.
Yine de sorunuzla ilgili olarak bildiklerimi aktarmaya çalışacağım: Öncelikle kurumuş dere yatağının doldurulmasının sonuçları yağışlı dönemde görülecektir mutlaka. Beni esas üzen 1. ve 2. sınıf verimli tarım arazilerinin tarım alanı olmaktan çıkartılmasıdır. Aşağıda Tarım ve Köyişleri Bakanlığının web sitesinde yayımlanan bir rapordan alıntılar var:
"Tarım alanlarının korunarak, amacına uygun kullanılmasını sağlamak, ülkemizdeki sınırlı miktardaki tarım alanlarında tarımsal üretimde bulunabilmenin temel şartıdır. Oysa, ülkenin işlenebilir tarım arazilerinin % 60.1’inde (15.859.455 Ha.) orta, şiddetli ve çok şiddetli olmak üzere su erozyonu sorunu bulunmaktadır. Ülke topraklarında taşlılık, drenaj ve çoraklık sorunları önemli boyutlardadır. Her türlü tarıma elverişli arazi varlığının toplam arazi varlığının sadece % 6.5 oranında olması nedeniyle, doğal kaynağımız ve geleceğimizin güvencesi olan tarım arazilerimiz sanıldığı kadar geniş bir alan kaplamamaktadır" (Tarım ve köyişleri Bakanlığı)
Verimli tarım arazilerimizin amaç dışı kullanımı yanısıra bir de yanlış arazi kullanımı (aşırı sulama nedeniyle toprak tuzlanması, tarım kimyasallarının bilinçsiz kullanımı nedeniyle toprakların kirlenmesi vb.) ile IMF nin diretmeleriyle tarım desteklerinin kaldırılması sonucunda çiftçilikle uğraşan nüfusun Büyük kentlere göç ederek başka geçim yolları araması ve bunun getirdiği sosyal çöküntüler suç oranının artmasına dolayısıyla hapishanelerin dolup taştıkları için yenilerinin yapılmasına neden olması garip bir çelişki ortaya çıkartıyor. Çok dolaylı gibi görünse de verimli tarım arazilerimizin azalmasının inanın bu türden olumsuz sonuçları da ortaya çıkıyor.
Bakın size Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'nın internet sitesinden başka bir alıntı: "Verimli tarım arazilerinin tarım dışı amaçlarla kullanımıyla ilgili bir yönetmelik bulunmasına karşın, yaptırım gücünün olmaması nedeniyle, plansız kentleşme, sanayileşme ve turizm yatırımları sonucu her yıl önemli miktarda verimli tarım toprakları elden çıkmaktadır. Çukurova, Ege, Bursa, Trakya ve benzeri diğer verimli tarım arazilerinin bulunduğu bölgelerde bu bilinçsiz uygulamalar gelecek için tehlike işaretleri vermektedir. Marmara Bölgesinde 17 Ağustos ve 12 Kasım 1999 tarihlerinde yaşanan depremler de, tarım arazilerinin tarım dışına çıkarılmasından doğan zararın acı ve gerçek boyutunu gözler önüne sermektedir. Dolayısıyla ülke genelinde detaylı toprak etütlerinin yapılarak, tarım dışı sektörlerin ihtiyacı olan sahaların öncelikle ve ivedilikle belirlenmesi şarttır. Bu etütlere dayalı olarak yapılacak arazi kullanım planlaması, verimli tarım topraklarının tarım dışına çıkmasını önleyen bir ilk adım olduğu gibi, deprem, sel vb. doğal afetlerden doğabilecek zararların da en aza indirilmesine sebep olacaktır."
Alıntının tam metnini bu adreste bulabilirsiniz:
http://www.tarim.gov.tr/arayuz/6/ice...ma_gerekce.htm
Önceki mesajınızda "ağaçlandırmayı hızlandırmak için bir aldatmaca mı?" diye sormuşsunuz. Bu bir anlamda doğru ancak ağaçlandırmanın hızlandırılması gerçekten zorunlu. Yani ağaçlandırmayı hızlandırabilmek için ne gerekirse yapılmalıdır. Tabii bu işlem yapılırken o yörenin asli bitki türlerinin dikilmesi ve dikilen ağaçlara şu kadar sene sonra bu kadar ster odun, kereste gözüyle bakmaması koşuluyla. Ağaçlandırmaya sadece toprak erozyonu açısından bakmamak gerekir diyorum, diyoruz..Bu dünyada insan dışında da canlıların yaşadığını unutmadan, onlardan çaldığımız ortamlarını geri vermek açısından yaklaşmalıyız. Elbette su ve karbon dengesi açısından da önemini de belirtmek gerek.