View Single Post
Eski 09-09-2006, 14:18   #81
Karga
n/a
 
Giriş Tarihi: 08-08-2006
Şehir: -
Mesajlar: 103
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi backyard
( ... ) çünkü bir dil ancak ona hakim olduğumuzda zenginleşir
Bana göre ise, bir dil ancak ve ancak yazarak gelişir.

Shakespeare ‘in, İngilizce’ye kazandırdığı bir çok kelime var. Peki ya bizde?

İngilizce ‘deki kelime sayısı 300.000 dolaylarında gezinirken, Shakespeare ‘in kendi üretmiş olduğu kelimelere kucak açabiliyor.


Bizde ise bu kural tam tersi doğrultuda, dili kısırlaştırıp, güdükleştirme üzerine kurulu bir '' düzen '' işliyor.

Burada, cevabı oldukça basit olan bazı sorular sorabiliriz:

Niçin dünyaca tanınmış bir yazar çıkarmıyoruz?

Neden Yaşar Kemal dünyaca tanınan bir yazar olamıyor? O anlatım gücüne rağmen, neden tanınırlığı az?

Cevap çok basit: Dil fakir.

Bunun ülke politikası ile ilgisi de var; lakin, birincil sebep dilin fakir olması.

Söylentilere göre, Türkçe ‘de otuz bin kelime var. Lakin, bana pek inandırıcı gelmiyor. Benim nazarımda, on bin kelime ya var, ya yok. Bu ‘’ on bin ‘’ kelime içerisinden Arapça ve Farsça kelimeleri de çıkarırsak, elde kalır üç – beş bin kelime.

Yaşar Kemal, bir röportajında şöyle söylüyordu:

‘’ Düşündüğünü anlatabilmek için en sıcak, en yürekten, sevgi dolu bir dil gerek. Dilin kalıplaşmışı hem çok tehlikeli, hem de bulunmaz bir ustalıktır. Kimi sözcükler çok kullanılmış, pörsümüştür. O sözcüğün dirilmesi, özsel gücüne kavuşması için yaratıcı söz ustasının eline geçmesi gerek. Bizdeki kötü sinema Türkçe’si birçok sözcüğü kullanılmaz hale getirdi, öldürdü. Bu ölü sözcükler, eski görkemine varmak için ustalarını bekliyor. Bir usta, fersudeleşmiş her sözcüğü alır, taptaze yapar, yerine koyar. ‘’
Yaşar Kemal ile Söyleşi / Feridun Andaç


Yukarıdaki yazıdan şunu anlıyorum:

Yazar artık, yazı eylemini ikinci plana atıp, eski kelimeleri gün yüzüne çıkarmak için uğraşıyor.

Peki ne için?

Dilin zenginleşmesini sağlayıp, dolaylı olarak da anlatımını zenginleştirmek için.

Ki Yaşar Kemal, bazı sanat çevrelerine göre, anlatım zenginliği olarak Homeros ‘tan sonra, ikinci sırayı alır.

‘’ Dil faşistliği ‘’ konusunda ise, ismi, Yaşar Kemal ‘den önce gelecek başka birini tanımam.



Alıntı:
Virgülsüz konuşabiliyoruz da neden virgülsüz yazamıyalım hele Türkçe öyle güzel öyle geniş olanaklı bir dil ki yalnız virgül değil nokta bile kullanmadan insan biraz özen gösterirse meramını rahatça anlatabilir

sözcüklerin tümcedeki yerlerini değiştirerek vurgulamaları bile belirleyebilir

halk şiirinde virgül de nokta da satır başlarında büyük harf de yoktur ama her dize kolayca anlaşılır.
Sayın Ecevit ‘in dediği gibi, halk şiirinde noktalama işaretleri olmamasına karşın, şiirde anlatılmak istenen duygu ve düşünce anlaşılmaktadır. Lakin, şiir ile nesir arasındaki farklar?

Şiirde noktalama işareti kullanılmaması, pek ( hiç ) sorun olmayabilir.

Düz yazıda noktalama işareti kullanılmaması ise, okuyucu için büyük bir sorundur. Hele ki, yazı sesli olarak okunuyorsa...

Ayrıca, bazı anlam karmaşalarına da yol açacağı gün gibi ortada.

Bir de, acaba ‘’ yazamıyalım ‘’ mı olacak, yoksa ‘’ yazamayalım ‘’ mı?

...

Bazıları, dilin yaşayan bir varlık olduğunu anlamalı; masa başında bir dil üretilemeyeceğini öğrenmeli; dilin hiçbir yere gitmeyeceğini, gitse bile konuşmamaktan, yazmamaktan gideceğini öğrenmeli vs. vs.

Dünya üzerinde en yaygınlaşan ‘’ yapma dil ‘’ Esperanto ‘dur. Bir rivayete göre, dünyada 1.6 milyon kişi bu dili konuşabilmektedir.

Esperanto ‘nun ‘’ icadı ‘’nın üzerinden bir asırdan fazla zaman geçmesine rağmen, halen tanınırlılığı yoktur.

Buradan da anlaşıldığı üzere, masa başında dil üretilmez / üretilemez.

Bu konuların çetrefil yahut muallakta olmasının bir nedeni de, herkesin bu konu üzerinde ( kati suretle ) bir bilgisinin olması ve konuya hakim bir kişinin çıkıp, ‘’ Bunun doğrusu budur! ‘’ dememesidir.

Konu üzerinde uzmanlaşmış ve konuya hakim kişilerin ‘’ gerekli ‘’ açıklamaları yapmaması sonucu, meydan Sayın Ecevit ‘e, bana ve benim gibilere kalmıştır.


Konunun biraz dışarılarında seyredeceğim ama, şunları söylemeden de edemeyeceğim:

Hakkı Devrim, köşesinde dilin ‘’ doğru ‘’ kullanılmasına yönelik bazı yazılar yazıyor. Lakin, iş yazı yazmaya gelince, işin hiç de göründüğü gibi olmadığı ortaya çıkıyor. ( Hakkı Devrim ‘i beğensem de, bu konulara hakim olduğunu sanmıyorum. Çünkü, ne dil bilimi, ne de fonetik üzerine ihtisas yapmadığını biliyorum. İlla ki, ihtisas yapmak gerekmez ama... )

‘’ Dil elden gidiyor ‘’ diye nutuk atanların, bu konu üzerine kitaplar yazanların, iki kelimeyi bir araya getiremeyip, taş çatlasa 200 kelime ile konuştuklarına şahit olduktan sonra, bu konu hakkında kimin bilgi sahibi olduğu ( benim için ) tam bir muamma.

Bana göre, ufak tefek hataların pek önemli yok. Bir yazıda, düşünce ve duygu yazıyı oluşturan öğelerin yüzde ellisini oluşturuyorsa, imla ve noktalama da diğer yüzde ellisini oluşturuyor.

Şuana kadar okuduğum ve takip ettiğim kadarı ile, yüzde yüze en yakın isim Çetin Altan.

Çetin Altan dedim de, aylar önce okuduğum ve zihnimin aydınlık yanında kalan bir yazı aklıma geldi:

http://www.milliyet.com.tr/2005/04/01/yazar/altan.html

Saygılarımla...

Karga Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön