View Single Post
Eski 14-06-2008, 17:49   #2
Emre Albayrak
Ağaç Dostu
 
Emre Albayrak's Avatar
 
Giriş Tarihi: 28-11-2007
Şehir: istanbul
Mesajlar: 642
1. Klimatik Faktörler

Kuraklık
Su, bitkiler için hem gerekli bir madde, hem de besinlerin içerisinde çözündüğü bir solvent olarak bitki büyümesinin temel taşıdır. Topraktaki ve bazen de havadaki azlığı oldukça büyük zararlar oluşturur. Su kıtlığı hasara daha açık olan büyük ve etli yaprakların ölümüne neden olur.
Doğada bitkiler için asıl zararlı olan toprak neminin az veya çok fazla olmasıdır. Nispi nem eksikliği bitkilerde nadiren zararlı olur. Kaloriferli evlerdeki saksı bitkilerinde nispi nemin %15’e düşmesi sonucu solgunluk, alt yapraklarında yanıklık, yaprak dökümü, çiçeklerde solma ve dökülme görülür.
Topraktaki su açığı; yetersiz yağış veya su drenajının iyi olmamasından kaynaklanmaktadır. Su açığının miktarını rüzgar, yüksek sıcaklık ve düşük hava nemi gibi faktörler etkilemektedir. Bitki yaprakları ile kaybettiği suyu kökleri ile topraktan alamadığı zaman kuruma görülmektedir. Fizyolojik kuraklık ise kurutucu rüzgarların estiği veya toprağın donduğu durumlarda toprakta su bulunsa dahi bitki suyu hayati organlarına yeterince hızlı taşıyamadığı durumlarda ve zamanlarda görülmektedir. Düşük sıcaklıklarda bitkilerin,özellikle göknar fidanlarının topraktan su alması güçleşir ve don kuraklık zararları meydana gelir.

Yaprakların canlı renginin kaybetmesini takip eden solgunluk, toprak kuruluğunun en belirgin semptomudur. Bu sararma geniş yaprakların kenarlarından,iğne yaprakların ucundan başlar. Su kıtlığının devam etmesi yaprak ve köklerin sertleşmesine ve tedricen kahverengi bir renk almasına neden olur. Bu durumdan hemen sonra bitki tohum vermeye çalışır ve ölür. Kuru hava semptomları aynı toprak kuruluğu gibidir. Fakat yapraklardaki sertleşme ve kahverengileşme çok yaygın olarak görülür. Yaprak ve sürgünlerdeki dökülmeler ve meyvelerdeki küçülmeler sık görülen kuru hava semptomlarıdır.
Yeterli, ancak fazla olmayan sulama uygulanmalıdır. Özellikle çiçeklenme mevsiminde gerekli özen gösterilmelidir. Oldukça iyi drenajlı hafif topraklarda malçlama çok iyi sonuçlar vermektedir. Açık alanlarda kuru havanın etkisinden kaçınmak mümkün değildir. Fakat seralarda çiçeklenme zamanında pollinasyona yardım etmek için sabahları veya akşamları bitkilerin üzerine su püskürtülerek kuru havanın zararlı etkileri önlenebilir.
Yüksek nispi nem bitkilerde doğrudan ve dolaylı zararlara neden olmaktadır. Nispi nemle birlikte toprak neminin fazla olması sonucu parankima hücreleri uzayarak yaprakların alt yüzeyinde, dallarda, nadiren de çiçek ve meyve saplarında entümesans denilen çıkıntılar meydana gelir. Yüksek nispi nemin dolaylı etkisi de fungusların enfeksiyonu için uygun ortam oluşturmasıdır. Örneğin, mildiyö hastalığı etmenleri, ancak çok yüksek nispi nem koşullarında, yapraklar üzerinde su damlası olduğunda enfeksiyon yapabilirler.

Don

Suyun donduğu nokta, yani 0 ºC’nin altındaki sıcaklıklara don denir. Donlar zaman bakımından sonbahar, kış ve ilkbahar donlarına ayrılırlar. Sonbahar donlarına erken, ilkbahar donlarına geç donlar da denir. En tehlikeli donlar ilkbaharın geç donlarıdır. İlkbahar donlarının tehlikeli oluşu, bitkilerin uyandığı ve en duyarlı oldukları döneme rastlamalarıdır. Donlar bitkilerde don ölümü, çatlatan don ve çıplak don olmak üzere üç şekilde zarar yapar.

Don ölümüne karşı en tehlikeli dönem gençlik ve özellikle çimlenme dönemidir. Don etkisiyle otsu bitkilerin toprak üstü kısımları solarak buruşur, yaprak ve sürgünleri aşağı sarkar. Renkleri başlangıçta kırmızımsı kahverengi ise de sonraları siyahlaşır. Bu belirtiler özellikle ilkbahar donlarında belirgindir. Sonbaharın başında görülen erken donlar taze sürgünlerin ölümüne neden olurlar.
Yaprak uçları ve çiçekler kavruk bir hal alır, fakat genellikle dökülmezler.
Erken donlarda bitkilerin yaprakları çoğu kez meyveden önce donar. Bazı ağaçlar üzerinde sıkça tekrarlanan don zararı bu ağaçların bodurlaşmasına neden olmaktadır.

Soğuk, az karlı kışlarda, özellikle kıştan ilkbahara geçişte, iğne yapraklı ağaçların genç sürgünlerindeki iğne yapraklar don kurutması nedeniyle yitirilebilir. Yani iğne yapraklar dondan birkaç gün veya birkaç hafta sonra ve özellikle dondan sonraki nemli, sıcak havalarda kızarır ve ilkbahar mevsiminde dökülür.

Tomurcukların sadece zayıf olanları ölür. Böylece sürgünde dondan zarar gören kısım sonradan iğne yaprakların azlığı ve yokluğu nedeniyle ilgiyi çeker. Özellikle ladinlerde rastlana bu olaya don kurutması denir.
Yapraklı ağaçlar genellikle iğne yapraklılara oranla don zararlarına karşı daha duyarlıdırlar. Kamelya, göknar, ladin, kestane, kayın, ökaliptus, manolya, Scimnia, kartopu, dişbudak, çınar, akasya, meşe gibi bitkiler ilkbahar donlarına karşı oldukça duyarlıdırlar. Yerli ağaç türlerinin tomurcuk ve odunlaşmış sürgünleri ancak ekstrem alçak kış soğuklarında donarak ölürler.

Fakat yaz sürgünleriyle egzotik ağaçların olgunlaşmamış ilkbahar sürgünleri, sonbahar ve kış donlarından etkilenirler. İlkbahar donları, göknarlarda genellikle sadece yan sürgünleri dondurarak kurutur. Sıcak yetişme yörelerinden daha serin bir iklime getirilmiş olan bitki türleri, sonbahar ve kış donlarından fazla zarar görmezler. Oysa kuzey ülkelerinden veya yüksek dağlardan daha sıcak yahut alçak yerlere getirilen bitkiler, yeni yerlerinde çok erken faaliyete geçeceklerinden ilkbahar donlarından zarar görürler.
Don çatlağı genellikle öz ışınları kuvvetli gelişmiş olan sert yapraklı ağaçlarda çok, iğne yapraklılarda ise ender olarak görülür. Bu tip don zararında kuvvetli kış donlarının etkisiyle su bakımından zengin topraklarda ve su içeriği fazla olan ağaç gövdelerinde kabuktan başlayarak öze doğru ilerleyen, az yahut çok miktarda derine giden uzunlamasına çatlaklar oluşur. Ağaçlar çatlarken çoğu kez kısa, tabanca patlamasına benzer bir ses çıkarırlar. Don çatlakları, mantar ve böceklerin oduna girerek zarar vermesine neden olurlar.
Kış sonu ve ilkbaharda, özellikle Şubat ve Mart aylarında, geceleri kuvvetli donlar oluşarak gündüzleri çözülürse, kökleri toprağın üst tabakasında bulunan 1-2 yaşındaki genç fidanlar don etkisiyle yavaş yavaş topraktan çıkarak oldukları yerde yükselirler. Eğer kökler fazla açığa çıkarsa, o zaman fidanlar devrilerek ölürler. Çıplak dondan en fazla ladin gibi yayvan köklü ağaç türleri zarar görür. Kökleri erkenden derine giden meşe, kestane, ceviz ve çam fidanları ise çıplak dondan zarar görmezler. Çimlerin don tehlikesini arttırmasına karşın çalı gibi bitkilerden oluşmuş yüksekçe bir toprak örtüsü, buharlaşmayı azaltmak suretiyle genel olarak dona karşı yararlı etkilerde bulunur.
Donların zararları yanında bazı faydaları da vardır. Örneğin, gelişmeyi durdurarak bitkileri istirahat haline geçirir, toprağın gevşeme ve ayrışmasını sağlar, zararlı ve hastalıkların gelişmesini sınırlar.

Yüksek sıcaklık
Her bitkinin normal gelişim gösterebildiği sıcaklık sınırları vardır. Bitkilerin büyük bir çoğunluğu 15-30 ºC’ler arasında sağlıklı gelişimlerini sürdürebilirler. Yüksek sıcaklık bitkilerin taze ve sulu kısımlarında yakma yapar. Örneğin, yol kenarındaki ağaçların taze yaprak ve sürgünlerinde yanıklıklar, ağaçlarda kabuk kurumaları ve çatlamalar görülür. Bitkiler gibi patojen mikroorganizmalar da sıcaklığın etkisi altındadır. Patojenler optimum sıcaklık derecelerinde en iyi gelişir, sporulasyon verir, infeksiyon şansına sahip olurlar. Birçok bitki üzerinde bir dizi olumsuz etki yapan yüksek sıcaklığın bitkilere en çok zarar veren hali güneş yakmasıdır. Özellikle yazın öğle saatlerinde kızgın güneş, akçaağaç, kayın, kiraz, kavak gibi ince kabuklu ağaçların güney ve güneybatı yönlerindeki kabuklarında zarar oluşturmaktadır. Keza elma, asma, armut gibi bitkilerin meyveleri de zarar görmektedir. Meyveler üzerindeki koyu veya bazen sarı renkli alanlar güneş ışınlarının zararlı etkileri sonucunda oluşmaktadır.
Yüksek sıcaklığın ikinci tip zararı bitkilerin toprağa yakın olan gövdelerinde sıcak toprak tarafından oluşturulan yaralardır. Odunsu bitkilerde görülen bu yaralar genellikle kendiliğinden iyileşirler. Ayrıca yüksek sıcaklığın yarattığı su kaybı nedeniyle ortaya çıkan su dengesi bozukluğu, bitkileri hastalıklara daha duyarlı hale getirir. Yüksek sıcaklığa karşı havalandırma veya zararlı ışınlara dayanıklı türlerin kullanılması her zaman olumlu sonuçlar vermektedir.

Işık
Işık, enerjinin kaynağını oluşturur, bu nedenle yaşam için kaçınılmaz bir faktördür. Işık, bitkilerin fotosentez, terleme, çimlenme ve çiçeklenmeleri üzerinde çok geniş bir etkiye sahiptir. Bitkiler ışığa olan gereksinimlerine göre yaşamları için şiddetli ışığa gereksinim duyanlar (Fotofil formlar) ve doğrudan ışığa gereksinim duymayan ve genellikle gölgeli yerlerde yaşamlarını sürdürenler (Siafil formlar) olmak üzere iki gruba ayrılırlar.

Işık eksikliği çok sık görülen bir durumdur. Yeterli miktarda klorofil oluşmadığı için bitkilerin doğal yeşil rengi kaybolur; açık yeşil, sarı yapraklar oluşur. Bitki gelişimi geriler, boğum araları uzar, gövde incelir. Bazen yaprak ve çiçek dökümü olur. Işık azlığı nedeniyle ortaya çıkan bu duruma etiolasyon denir.
Az ışıklandırılan ve ekilen fideliklerde bu olaya sık rastlanır. Etiole olmuş bitkiler zayıf geliştikleri için hastalıklara ve zararlılara karşı dirençleri çok azalmıştır.
Ayrıca süs bitkilerinde sevimsiz ve düzensiz renklenmeye neden olur.
Bitkilerde ışık azlığı alt ve iç dalların ölümü, sararma veya azman oluşumuna da neden olmaktadır. Hassas bitkilerde su damlacıkları yüksek ışık enstansitesi altında bir mercek gibi davranarak yapraklarda halka şeklinde yanıklar oluştururlar. Bu nedenle böyle bitkilerde sulama yer seviyesinden yapılmalıdır. Işık azlığı ayrıca kambiyum açlığını yaratır, bu da odunun olgunlaşmasını geciktirir. Bu durum bitkiyi don zararlarına karşı daha duyarlı bir hale getirir.

Emre Albayrak Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön