View Single Post
Eski 21-08-2006, 23:24   #9
saka
Ağaç Dostu
 
saka's Avatar
 
Giriş Tarihi: 18-05-2006
Şehir: Ankara
Mesajlar: 378
Hoş gördüm, nazik karşılama için teşekkürler.

Sn Malina, siz lütfen benim belki de biraz karmaşık ve kompleks bir atmosfer yaratan
forumdaki ilk mesajımın özünü, yorgun-argın aşılabilecek bir tepe tasviri gibi hayal etmeyin.

Doğa' da pek çok tepe var. Elbet bunlardan bir tanesi herbirimize keyifli
bir yürüyüş imkanı sunuyordur. Demeye geyret ettiğim şey o ki, suyun altına indiğimizde
dalmaktan keyif alacağımız farklı derinliklerde, çok farklı hazlar ve renkler sözkonusudur.
Su basar ekosistemlerden, veya doğrudan 12 ay su altında kalan coğrafyalardan sanki
maket bıçağı ile kesilmiş bir kesiti (biyotop) yaşam alanlarımıza dahil edebileceğimiz gibi.
Fotosentezi bile beton duvarlar arasında yaşam mekanlarımızda fotoğraflayıp, yaşayan
ruhlarımızın doğaya dair vuslatını, hasretini biraz olsun giderebiliriz diye düşünüyorum.

Bunun için şüphesiz ilgi kadar, bilgi ve tecrübe de gerekmektedir. Ancak, belki de daha
önemlisi; "denize girmeden yüzülmez".

Yeri geldiğinde ekipmanlı, yeri geldiğinde serbest dalış, kimisine tramplen atlama,
kimisine çivileme çakılma, kimisine serbest stil, kimisine ritmik yüzme... vs. vs.

Bunların her birisi, kararlılık ve çalışkanlık ile pek çoğumuz tarafından yapılabilir şeylerdir.

-------------------------------------------
Sn. Arsakay, Aslına bakarsanız "su sesinin" bir tür terapi olarak insan üzerindeki etkilerinden
hareketle Osmanlı'da da, bu konuda geçmişte çalışmalar yapıldığı bilinmektedir. İster felsefik
olsun, ister meditasyon amaçlı bakılsın, isterse karı-koca/patron dırdırından bir kaçış soundu olsun;
sonuçta pek çok açıdan su sesinin insan üzerinde pek çok müspet etkisi olduğu yönünde
geçmişte bazı yazılar okuduğumu bilirim.

Öte yandan, bu durum umum için böyle olsa da, bizim gibi evinde 2 tona
yakın su bulunduran zavallılar için, su sesi dinlemekten bıkan eşlerimiz için durum pekte böyle
olmasa gerek. Olası bir depremde, depremden çok selden korkan bir binada su sesi
ters tepki yapıp, paranoyaları depreştireceği için malesef bu zavallı su sesi
çıkaran her nesneyi kısmak durumunda kalmaktadır.

Sizin böyle bir imkanınız varsa, mutlaka değerlendirin derim. Çok basit ve ucuza akvaryumculardan
temin edebileceğiniz su içinde çalışan bir su pompası ile, yaratıcılığınızla orantılı olarak
suyu, gördüğünüz havuzcuklardaki gibi devri daim edebilirsiniz. Gördüğünüz havuzcukların belki de
daha ötesine geçip, minimal bir şelale yaratıp, suyun değdiği ve sprey-bar lar oluşturduğu damlacıkların
kayalara çarptığı yerleri aydınlatarak, yosun bile geliştirmek için belki denemeler yaparsınız!..

Suda yaşayan bitkiler için, iç-mekan/dış-mekan ayrımı kategorik olarak pek bir anlam ifade etmiyor.
Bunun yerine karbon kaynaklarına erişim açısından konuyu ele alıp, suda çözünmüş CO2 gazının
oranının arttırılıp arttırılmayacağı (beraberinde aydınlatmada da değişim gerekecektir) veya suyun
asidik olarak tamponlanıp tamponlanmayacağı gibi ayrımlara gitmek daha tercih gören kategorizasyonlar
olmaktadır. Ben her halükarda, optimum bitki gelişimi için mümkün olduğu kadar doğayı anlamaya çalışmak
ve elimden geldiğince simüle etmeye veya taklit etmeye çalışmakla yetinirim. Ötesi tanrıcılık oynamaya kadar varabilir. Tasarım konusunda ise, doğanın
doğallığı ile sınırlı kalmam; kendimce -belkide kimilerinin doğal bulmayacağı- bir doğallık anlayışım
olduğunu söyleyebilirim. Acizane önerim, geçmişte gördüğünüz havuzcukları kafanızdan silin.
Bundan sonraki, doğa gezilerinizde çevrenize birazda eve indirgenebilecek kısımlarına yoğunlaşarak bakın.
Teknik mütalalar dağarcığınızda birikene ve olgunlaşana kadar, kendinize zaman tanıyın. Başarısız denemelerin yaratabileceği, mutsuzluktan korunmanın bir yolu; teşebbüsten önce, gerekli araştırmayı yaptığınız hissine kapılmaktan geçer. Bu sebeple, ön-araştırmalar ne kadar çok olursa, hayal kırıklıklarına bağlı küskünlük ve pes edişler o kadar az olur.

Bu güne kadar, sucul bitkilerden insanlara geçebilecek zararlı bir aktivite ile ilgili olarak herhangibir
nota denk gelmedim. Sucul bitkilerin, insanın bulunduğu yaşamsal alanlarda iklimlendirme konusunda
faydalı olduğuna inananlardanım. Öte yandan, işin içine bitkiler değil ancak "su" girdiği için, sudan insana
geçebilecek patojenler konusundan daha hassas olunmalıdır. Yetişkinler zaten bu sudan kendilerini koruyacak
refleksleri geliştirmişlerdir!.. (Yere damlayan su damlasını yalamaya çalışmazlar!). Ancak çoçuklar ve bilhassa
bebeklerin bu sudan korunması gerekir. Keza, suya daldırılan ellerin hijyeni ve beraberinde kullanılan ekipmanın
kapaklı dolaplarda saklanması gibi basit bir kaç tedbirle endişeler kolaylıkla bertaraf edilebilecektir. Bekleyen
her türlü sudan, "bağışıklık sistemleri gelişmekte olan çocuklarımızı" sakınmamız gerekir.

saygılarımla,

saka Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön