View Single Post
Eski 22-02-2009, 09:06   #8
Oğuz Karsan
Ağaç Dostu
 
Oğuz Karsan's Avatar
 
Giriş Tarihi: 04-12-2006
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 1,085
Merhaba.

Sn. Hale Kulacaoglu,

Orman kadastrosu sırasında veya daha sonra yapılan ihmal sonunda, Orman olan bir yerin, orman sayılmayan yerlere katılması veya diğer sebepler ile orman sınırı dışında bırakılması çok yaygın olarak yapılan yanlışlıklar arasındadır.

Böyle unutulan araziler, daha sonra kanundaki boşluklardan yararlanmasını becerebilen uyanıklar tarafından, devlet kademelerinde bulunan bazı kötü niyetli memurların da yardımıyla sahiplenilmektedir.

Böyle bir araziyi ağaçlandırarak, tekrar devlet mülkiyetinde insanların yararlanmasına açmadaki eyleminizi takdir ediyorum.

Orman niteliğinde bir yer ise, öncelikle hangi kanun veya mevzuatın kapsamında kaldığının araştırılması gerekir.

Mevzuata gelince, öncelikle evveliyatı orman olan araziler ile ilgili birkaç adet yardımcı olabilecek kanun var.

Ama benim anladığım kadarıyla orman mevzuatı o kadar karışık hale getirilmiş ki, belki de orman olarak tekrar devlet mülkiyetine geçemeyebilir. O taktirde kendi mülkiyetinize alıp koruma yoluna gidebilirsiniz.
mesela.

1-Söz konusu araziyi sizin kullandığınızı belgeleyebilirseniz ki içine diktiğiniz ağaçların faturaları, çalıştırdığınız işçiler veya size yardımcı olmuş olan kişilerin şahitliği bu iş için delil oluşturacaktır. Araziye orman dışına çıkarılma tarihinden itibaren 20 yıl dolmuşsa, zilyetlikten davası açabilirsiniz.
Bu yol araziye sulanan diğer kişilerin önünü ve iştahını kesmeye yetecektir.

2-Evveliyatı orman olan bir arazinin zamanaşımı veya zilyet ile kazanılmasına imkan yoktur. Gördüğünüz gibi kanun koyucu ormanın lehine karar alabilmek için işi iyice karıştırmıştır.

Kanunun bir sürü meddesi, eklentiler ve içtihatlat da karışınca birbiriyle çelişir hale gelmiştir.

3- Kanunların yetmediği hallerde yine de ormanların kazara kaybedilmesini önlemek adına bazı yargıtay içtihatları çıkartılmış.,

Yargıtay 20, Hukuk Dairesi 12,07,1993 gün ve 1992/11625 esas 1993/6200 karar sayılı içtihatında soyle demiş

Alıntı:
"Kesinleşmiş tahdit sınırları dışında kalmış olsa dahi,eylemli durumda orman niteliğini koruması halinde taşınmazın Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden sayıldığından ve özel mülkiyete konu edilemeyeceğinin kabulu gerekir."
sadece bu madde bile orasını kazanmanıza yetebilir.

4- ''Orman olarak muhafazasında bilim ve fen bakımından hiçbir yarar görülmeyen, aksine tarım alanına dönüştürülmesinde kesin yarar olduğu tespit edilen yerler orman sınırları dışına çıkarılır. Bu yerler dışında orman sınırlarında daraltma yapılamaz.'' maddesi de işinize yarayabilir. Siz orman yetiştirebildiyseniz, henüz bilim ve fen bakımından orman şartlarını koruyor olabilir.

Bu arada aşağıdaki yazıdan da birşeyler çıkarabilirsiniz. Yapıştırıyorum

ORMAN SINIRININ DIŞINA ÇIKARILAN YERLERİN

HUKUKİ DURUMU


Dr. Veysel Başpınar[*]


I. Genel olarak Türk hukukunda ormanlarla ilgili düzenlemeler

Ormanlar, bir tabiî servet olması nedeniyle, Anayasa (m. 168), OK. m. 3 ve Kadastro Kanununa (m. 16) göre, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır[1]. Ormanlar, çeşitli faydalarının yanında, toplum açısından çeşitli fonksiyona da sahiptirler. Gerçekte de, ormanlar, suyun, havanın, iklimin, çevrenin, doğal hayatın korunmasında, bitkilerin ve hayvanların yetişmesinde vs. son derece önemli alanlardır[2]. Bu nedenle, ormanlar, taşıdıkları önem ve kamu yararı ile yakın ilişkisi dikkate alınarak, hemen her ülkede, diğer taşınmazlardan farklı bir düzenlemeye ve hukukî rejime tabi tutulmuştur[3]. Türk hukukunda da kanun koyucu tarafından, ormanlar için aynı şekilde farklı bir hukukî rejim benimsenmiştir. Gerçekten de, Anayasa’ya göre, ormanlar tabiî servetler arasında yer almaktadır (AY. m. 168)[4]. Ayrıca, Anayasa m. 169-170 hükümlerine yakından bakıldığı takdirde, ormanlar konusunda yasama ve yürütme organlarının yetkilerinin kısıtlı olduğu görülür[5].
1
Anayasa’da ormanların kamu malı niteliği ön plâna çıkarılarak, üzerinde kamu mülkiyetinin bulunduğu açıkça ortaya konmuştur[6]. Bu nedenle, söz konusu yerler, nitelikleri gereği özel mülkiyete konu olamazlar[7] ve zamanaşımıyla iktisap edilemezler (AY. m. 169/II)[8].
2

II. Kadastro Açısından Orman Alanlarının Belirlenmesi
Ülkemizde ormanların sınırlarının belirlenmesi işlemlerine 1937 yılında kabul edilen 3116 sayılı Orman Kanunu ile başlanmıştır[9]. Bu tarihten itibaren orman alanları sınırlandırılmak suretiyle belirlenmiş, çalışmalar bugüne kadar devam etmiştir. Gelecekte de, bu konudaki çalışmalar sürdürülecektir[10]. Çünkü, OK. m. 1 anlamında orman alanları belirlendikten sonra, bunların tescil işlemi gerçekleştirilir. Bu andan itibaren bir yerin orman olup olmadığı tartışması da son bulur[11]. Fakat, söz konusu tarihe kadar orman sınırı ile ilgili ihtilaflar, tartışmalar devam edecektir. Bunun sebeplerinin başında, orman içinde veya kenarında yerleşik köylerde yaşayan insanların ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla ormandan yer açmaları gelmektedir. Gerçekten de, ülkemizin % 25-26’sı[12] orman alanı olmasına karşılık, orman içinde veya kenarında yaşayan nüfus miktarı 9-10 milyonu bulmaktadır[13]. Bu nedenle, mevzuatın yasaklamasına rağmen, orman içinde veya kenarında yaşayan insanlar, yerleşim alanı veya tarla, bağ, bahçe, zeytinlik, fındıklık vb. gibi tarımsal amaçla, orman alanlarında açma faaliyetinde bulunmaktadırlar. Bunun sonucunda ise, orman kadastrosundaki orman sınırları ile fiilî sınırlar birbirine uymaz hale gelmiştir. Söz konusu fiilî durumun hukukîleştirilmesi amacıyla kanun koyucu tarafından bir çok kanun kabul edilmiştir. Fakat, orman idaresi ile orman köylüsü arasındaki ilişkileri düzenlemek amacıyla kabul edilen hükümler, orman sınırları içerisinde veya kenarlarında yaşayan insanları tatmin etmediğinden, sonuçta bu konudaki çabalardan beklenen başarı gerçekleşmemiştir[14].
4
Kanımızca, orman kanunlarının, orman idaresi ile orman içinde veya kenarında yaşayan insanlar arasındaki ihtilafların çözümünde OK. m. 1 ve 2 çalışmaları, bir yerde bir kere uygulanmalı ve konu halledilmelidir. Orman köylüsünün zilyet olduğu taşınmaz, orman ise niteliği kesin olarak belirlenmelidir. Bunun için ormancılıkla ilgili politika ve düzenin temel ilkeleri açıkça ortaya konmalı, bu konuda keyfi uygulamalara son verilmelidir. Böylece söz konusu kimselerin vadede, zilyet oldukları taşınmazı iktisap edebileceği ümidi ortadan kaldırılmak suretiyle, ormana daha fazla zarar vermeleri de önlenmiş olur.
5
Bir yerin orman olup olmadığı Orman Kanunu hükümlerine göre belirlenir. Ormanın tanımı[15] 6831 sayılı Orman Kanunu m. 1/I’de yapılmıştır. Buna göre, ”Tabiî olarak yetişen veya emekle yetiştirilen ağaç ve ağaççık toplulukları yerleriyle birlikte orman sayılır”. Aynı maddenin ikinci fıkrasında orman sayılmayan yerler ayrıntılı olarak belirlenmiştir. Gerçekten de, Orman Kanunu m.1’de orman tanımı yapıldıktan sonra, hangi alanların üzerinde ağaç ve ağaççık toplulukları bulunduğu halde orman sayılmayacağı, 11 bent halinde sayılmıştır. Buna göre, sazlıklar, step nebatlarıyla örtülü yerler, her çeşit dikenlikler, parklar, sahipli arazide bulunan ve civarındaki ormanlarda tabiî olarak yetişmeyen ağaç ve ağaççık nevilerinin bulunduğu yerler, orman sınırları içinde veya bitişiğinde tapulu, orman sınırları dışında ise her türlü tasarruf belgeleriyle özel mülkiyette bulunan ve tarım arazisi olarak kullanılan dağınık veya yer yer küme ve sıra halindeki her nevi ağaç ve ağaççıklarla örtülü yerler orman sayılmamaktadır. Yine aynı maddeye göre, orman sınırları dışında olup, yüzölçümü üç hektarı aşmayan sahipli arazideki her nevi ağaç ve ağaççıklarla örtülü yerler, sahipli arazide ve muhitin özelliklerine göre yetişmiş ve yetiştirilecek olan fıstık çamları ve palamut meşelikleri dahil olmak üzere her nevi meyvalı ağaç ve ağaççıklar, sahipli arazide aşılı ve aşısız zeytinliklerle, özel kanunu gereğince Devlet ormanlarından tefrik edilmiş ve imar, ıslah ve temlik şartları yerine getirilmiş yabanî veya aşılanmış fıstıklık, sakızlık ve harnupluklar, funda veya makilerle örtülü orman ve toprak muhafaza karakteri taşımayan yerler de orman olarak nitelendirilmemektedir[16].
6

III. Orman Kadastrosu Açısından Orman Alanlarının Türleri
Doktrin ve uygulamada orman alanlarının belirlenmesinde, orman kadastrosu görmüş yerler ve orman kadastrosu görmemiş yerler ile orman sınırları dışına çıkarılmış yerler ayrımı yapılmaktadır[17].
7

A. Orman kadastrosu yapılmış yerler
Orman kadastrosu tamamlanan ve kesinleşen yerlerde, bu kadastroya ilişkin harita ve tutanak, taşınmaza uygulanır[18]. Bu uygulamada söz konusu taşınmaz, harita ve tutanakların kapsamında kaldığı takdirde, orman sayılır ve özel mülkiyete konu olmaz[19]. Bu nedenle, bugünkü hukuk düzeni karşısında, orman sınırları dışına çıkarılmayan bir yerde, üzerinde orman bulunsun veya bulunmasın, mülkiyet iktisabını sağlayacak, haklı bir zilyetliğin kurulması mümkün değildir[20]. Bunun sebebi OK. m. 1/I hükmüdür. Gerçekten de, OK. m. 1’e göre, daha önce orman örtüsü taşıyan, bu niteliği itibariyle orman sayılan yerler, bugün üzerinde orman sayılan ağaç ve ağaççık toplulukları bulunmasa bile, orman alanı işlemi görmekte ve özel mülkiyete elverişli olmayan taşınmazlar arasında yer almaktadır[21]. Yargıtay da aynı görüştedir. Nitekim Yargıtay’ın yeni bir kararına göre, öncesi orman olsun veya olmasın dört tarafı ormanla çevrili orman içi açık alanların özel mülkiyete konu olması, dolayısıyla zilyetlikle iktisabı mümkün değildir[22]. Aynı şekilde orman sınırları içerisinde kalmakla birlikte, tabiî olarak orman örtüsü bulunmayan, orman içi açık alanlar da orman sayılmaktadır. Bu tür yerler, mera veya çayır otlarıyla kaplı olduğu için, amenejman planlarında orman toprağı (O-T) olarak gösterilirler[23]. Böyle yerlerin de zilyetlikle iktisabı mümkün değildir[24]. Uygulamada ise, bu tür yerlerle ilgili olarak vergi kayıtları veya arazi beyannamelerinden doğan mülkiyet iddiaları bulunmaktadır. Oysa orman alanlarında, orman örtüsü kalkmış olsa bile, söz konusu yerin, özel mülkiyete dönüştürülmesi ve zamanaşımıyla iktisabı mümkün değildir. Fakat ellerinde zilyetlik belgesi bulunan kimseler, böyle bir sonucu bilmediklerinden, orman sınırı içerisinde bulunan bu türlü yerler üzerinde mülkiyet iddiasında bulunmaktadırlar. Adı geçen alanlarla ilgili sorun da buradan kaynaklanmaktadır[25].
8
Orman sınırları içerisinde olmakla birlikte, çayır veya otlarla da örtülü olmayan, daha çok orman deposu, orman yolları, lojman gibi çeşitli hizmet amaçlı amaçlarla kullanılan yerler de orman sayılır. Bir görüş, bu tür yerler hakkında Almanya Federal Orman Kanunundaki hükmün[26] (Bundeswaldgesetz § 2/I), ülkemizde de kabul edilmesini savunmaktadır. Buna göre ormana hizmet eden alanlar da orman sayılır[27].
9
Bir yerin orman sınırları içerisine alınmasının en önemli sonucu; gerek olağanüstü zamanaşımıyla, gerek ihya yoluyla iktisaba elverişli olmaktan çıkmasıdır. Böyle bir halde taşınmazın iktisabı için gerekli olan aralıksız zilyetlik kesilir ve eski süreye eklenemez. Çünkü, orman sınırları içerisine alınma ile taşınmaz Devlet ormanı niteliği kazanmakta, böylece olağanüstü zamanaşımıyla veya ihya ile iktisaba elverişli olma niteliğini kaybetmektedir[28].
10

B. Orman kadastrosu yapılmamış yerler
Orman kadastrosu görmeyen yerlerde, bir yerin orman alanları içerisinde kalıp kalmadığı ve söz konusu taşınmazın orman sayılıp sayılmayacağı hâkimin tayin edeceği bilirkişi tarafından tespit edilir. Bilirkişi, taşınmazın bulunduğu yerde inceleme yapar. Hâkim, bilirkişiden gelen rapora göre kararını verir [29].
11
3373 sayılı Kanunla 6831 sayılı Orman Kanunu m. 11’de yapılan değişiklikle, orman sınırlandırması ve ormandan çıkartma işlemlerine karşı açılacak davalar, genel adlî mahkemelerden alınarak, bir ihtisas mahkemesi olan Kadastro Mahkemesine devredilmiştir[30].
12
Orman kadastrosu görmüş ve kesinleşmiş yerler ile orman kadastrosu görmemiş yerlerde, orman sınırlarını gösteren belge ve tutanakların taşınmaza uygulanması özel bilgiyi gerektirdiğinden, bu işlem bilirkişilerce yapılmalıdır[31].
13

C. Orman sınırları dışına çıkarılan yerler
Orman sınırları dışına çıkarma[32] ile ilgili ilk çalışmalar 1961 Anayasası döneminde yapılmıştır. Gerçekten de, ormanlarla ilgili olarak çeşitli spekülasyonları ve politik düzenlemeleri önlemek amacıyla, 1961 Anayasası’nın 131. maddesi kabul edilmiştir[33]. Böylece siyasi iktidarların ormanlarla ilgili tasarruf yetkisi ve af kanunu kabul etmeleri bir ölçüde sınırlandırılmıştır[34]. Fakat Anayasa’nın söz konusu hükmü, sorunları çözecek yerde, büsbütün karmaşık hale getirmiştir. Çünkü bu hükümle, orman köylüsünün büyük çoğunluğu davalı durumuna düşmüştür. Bunun üzerine, 1970 yılında 1255 sayılı Kanunla, 1961 Anayasası’nın 131. maddesi değiştirilmiştir. İşte Türk hukukunda “orman sınırları dışına çıkarma” deyimi, ilk kez[35] 1973 yılında 1744 sayılı Kanunla, OK. m. 2’de yapılan değişiklikte yer almış[36], daha sonra bu konudaki uygulamalar devam etmiştir. Gerçekten de, bu konuda 1744 sayılı Kanundan sonra, 2896 sayılı Kanun ve 3302 sayılı Kanun kabul edilmiştir[37].
14
İnceleme konumuz açısından önemli olan; niteliğini kaybettiği için orman sınırları dışına çıkarılan yerlerdir[38]. Anayasa’ya göre[39], orman olarak muhafazasında yarar görülmeyen, tarım alanına dönüştürülmesinde kesin yarar olduğu tespit edilen yerler[40] ile 31.12.1981 tarihinden önce[41] bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak kaybetmiş yerler[42], orman sınırı dışına çıkarılır (AY. m. 169/IV, 170/I)[43].
15
Anayasa m. 169/son’a göre, orman sınırı dışına çıkarılacak yerlerle ilgili olarak bir süre öngörülmemiştir. Gerçekten de, orman olarak muhafazasında bilim ve fen bakımından hiçbir yarar görülmeyen, aksine tarım alanlarına dönüştürülmesinde kesin yarar olduğu tespit edilen yerler her zaman orman sınırı dışına çıkarılabilir[44].
16
Kanun koyucu, orman niteliğini yitirmiş ve özellikle tarım alanı veya yerleşim merkezi haline gelmiş bölgeleri, ülke ekonomisine katkıda bulunmalarını sağlamak amacıyla, orman sınırları içerisinde tutmayı uygun bulmamıştır[45]. Bu nedenle, Anayasa’nın bu hükmünün gereği olarak 2924 sayılı “Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi Hakkında Kanun kabul edilmiştir[46]. Bu Kanunun[47] uygulamasını göstermek üzere, “Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi Hakkında Yönetmelik çıkarılmıştır[48]. Gerek Kanun, gerek ilgili yönetmelikte, orman sınırı dışına çıkarılan yerlerle ilgili olarak ayrıntılı hükümler getirilmiştir[49].
17
Orman sınırı dışına çıkarma tarihinden itibaren, daha önceden zaten taşınmaz üzerinde zilyet olan kimselerin, söz konusu işlem ile birlikte, zilyetlikleri yirmi yılı doldurduğu takdirde, kazandırıcı zamanaşımıyla iktisapları gündeme gelmektedir. Bunun için Hazinenin söz konusu süre içinde sessiz kalması yani itiraz etmemesi ve yirmi yıllık sürenin dolması yeterlidir. Gerçekten de orman sınırı dışına çıkarılan taşınmaz, orman sınırı dışına çıkarma işlemi ile Hazinenin tescil talebinde bulunup, adına tescil edildiği tarih arasında, zilyetlikle iktisaba elverişli tapusuz bir yerdir. Hazine adına tescil edilmeyen yer, bir kamu hizmetine de tahsis edilmemiş ise, sınırlandırma tarihinden itibaren, çekişmesiz ve aralıksız malik sıfatıyla zilyetliğin 20 yıla tamamlanması halinde, zamanaşımı yoluyla iktisap edilebilir[50]. Ancak, sınırlandırma işleminden önceki zilyetlik hesaba katılmaz. Çünkü, orman sınırı dışına çıkarma işleminden önce taşınmaz orman sayılmaktadır. Bu nedenle, taşınmazın orman niteliğini kaybetmiş olmasına rağmen, henüz orman sınırı dışına çıkarma işlemi yapılmamışsa, yine orman sayılmaktadır. Taşınmaz, orman sınırı dışına çıkarıldıktan hemen sonra, Hazine adına tescil edilmişse, çıkarma işleminden sonra ne MK. m. 639/I, ne de KK. m. 14’e dayanılarak iktisap edilebilir[51]. Bu nedenle bir görüş, Anayasa m. 169 hükmü ile orman alanlarının daraltıldığı sonucuna vararak karşı çıkmaktadır[52].
18
Orman niteliğini yitirmiş olması nedeniyle orman sınırları dışına çıkarılan arazi[53] miktarı; yılda yaklaşık 20 000 hektardır[54]. Yedinci Beş Yıllık Planda bu rakam 25 000 hektar olarak öngörülmüştür[55]. Kanımızca, bu konuda önemli olan, kalkınma planlarında öngörülen rakamlar değil, fiilen orman sınırı dışına çıkarılan yerlerin miktarıdır. Buna göre, 1992 yılından itibaren bu rakamlar, öngörülenlerin çok altında gerçekleşmiştir. Hatta, bazı yıllarda söz konusu miktarlar 6000-6500 hektara kadar aşağıya çekilmiştir[56].
19
Orman kadastrosu görmüş ve kesinleşmiş yerlerde, orman niteliğini kaybettiği belirtilen yerlerin, orman sınırları dışına çıkarılmasına[57] orman kadastro komisyonu[58] yetkilidir[59]. Orman Kadastro Komisyonu bu görevi Bakanlık adına yerine getirmektedir[60]. Hâkim, bu konuda herhangi bir nedenle, önüne gelen meselenin çözümünde bilirkişi olarak orman muhafaza memurunu görevlendiremez ve ona inceleme yaptıramaz[61]. Buna karşılık, orman kadastrosu görmeyen yerlerde bu yetki Orman Bakanlığına[62] aittir.
20
3302 sayılı Kanunla, Orman Kanunu’nda yapılan değişikliğe göre, orman sınırı dışına çıkarılan yerler devlet ormanı ise Hazine adına, kamu tüzel kişilerine ait ise onlar adına ve özel orman ise sahipleri adına[63] orman sınırı dışına çıkarılır. Uygulama kesinleştikten sonra tapuda kesin tashih ve tescil işlemi yapılır.
21
Orman sınırı dışına çıkarılan yerler, 2924 sayılı Kanunu hükümlerine göre işlem yapılarak, hak sahiplerine satılmak üzere ayrılmaktadır (OK. m. 2/VII). Oysa, 1744 sayılı Kanun döneminde, orman sınırı dışına çıkarılan yerler, daha önceden tapulu ise, eski tapu sahiplerine intikal etmekteydi[64]. Böyle önemli bir imkân, 2896 sayılı Kanunla ortadan kaldırılmış, bu durum 3302 sayılı Kanunla devam ettirilmiştir[65].
22
2924 sayılı Kanun m. 3’e göre, orman kadastro komisyonlarınca orman sınırları dışına çıkartılan yerler, Orman Bakanlığı’nın talebi üzerine Hazine adına tescil edilir. Bu yerler, söz konusu Kanun hükümleri uygulanmak kaydıyla, Orman Bakanlığı emrine geçmektedir. Aynı Kanun’un “ıslah, imar ve ihya” başlığını taşıyan 4. maddesine göre, orman sınırları dışına çıkartılarak Hazine adına tescil edilip, (Tarım ve) Orman Bakanlığı emrine geçen yerler, iklim ve toprak yapısına en uygun tarım arazisine dönüştürülmek ve yerleşim yeri halinde düzenlenmek üzere köy işleri ile ilgili kurum tarafından ıslah ve imar, Tarım Bakanlığı tarafından ihya edilir[66].
23
Orman sınırları dışına çıkarılan yerler, Devletin özel mülkiyetindeki taşınmaz mallar arasında yer alır[67]. 2924 sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi Hakkında Kanun. m. 2’ye göre, OK. m. 2/B’ye dayanarak, orman kadastro komisyonlarınca orman sınırı dışına çıkarılacak yerler ayrıntılı olarak belirlenmiştir. Bunlar arasında ilk sırada, bilim ve fen bakımından orman olarak muhafazasında hiçbir yarar görülmeyip, aksine tarım alanlarına dönüştürülmesinde kesin yarar görülen yerler bulunmaktadır. Ayrıca, otlak, kışlak, yaylak gibi yerlerle[68], tarla, bağ, bahçe, meyvelik, zeytinlik, fındıklık, fıstıklık (Antepfıstığı) gibi tarım alanları ile şehir, kasaba köy yapılarının toplu olarak bulunduğu yerleşim alanları da, orman sınırı dışına çıkarılacak yerler arasında bulunmaktadır[69]. Gerçekten de, 2924 sayılı Kanun‘un “Tarım alanlarına dönüşmüş yerlerin değerlendirilmesi“ başlığını taşıyan m. 11 hükmüne göre[70], tarım alanlarına dönüşmüş yerleri kullanan kişilere, rayiç bedelleri peşin veya on yıllık süre içinde ve eşit taksitle alınmak üzere, Tarım ve Orman Bakanlığı‘nca satılır” hükmü yer almaktadır.
24
Orman sınırları dışına çıkarılan yerlerin hukuki durumunun doğru tespiti için, bu işlemin, hangi kanun döneminde yapıldığının açıkça belirtilmesi gerekir. Bu nedenle, söz konusu işlem hakkında, 1744 sayılı Kanun, 2896 sayılı Kanun veya 3302 sayılı Kanun dönemi olmak üzere bir ayrım yapmak gerekir.
25

1) Orman sınırı dışına çıkarma 1.1.1984’den önce yapılmışsa

1744 sayılı Kanunla değiştirilen OK. m. 2/B’de çıkarma işleminin kimin adına yapılacağı konusunda bir hüküm bulunmamaktadır[71]. Bu nedenle, orman dışına çıkarılan yer sınırlaması itirazsız kesinleşmiş ve daha öncesi bir kimse adına tapulu ise, tekrar eski sahibine intikal eder[72]. Uygulama da bu yöndedir. Gerçekten de, Yargıtay bir kararında aynen : “...“Hangi sebeple olursa olsun orman sınırları dışına çıkarılan yerlerin ormanla bir ilgisi kalmaz...” görüşüne yer verirken[73], başka bir kararında[74] 1744 sayılı Kanun döneminde tamamlanmış işlemlere 2896 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanamayacağını[75] vurgulamıştır. Kararda aynen:”...1744 sayılı Yasa, evvelce orman sınırlandırılması itirazsız kesinleşen ormanlarda on yıl içinde yapılacak sınır düzeltilmesi sonucu orman sınırı dışına çıkarılan yerlerin mülkiyeti tapu sahiplerine intikal edeceğini kabul etmiştir...” ifadelerine yer verilmiştir. Aynı şekilde Yargıtay’ın diğer bir kararında[76] aynen şu cümle yer almaktadır: “...Tapu kayıtları, taşınmaz mallardaki mülkiyet hakkının belgesi ve göstergesidir. Anayasa’nın 35. maddesi gereğince mülkiyet hakkı temel insan hakkıdır. İnsan haklarına ve kazanılmış haklara saygı gösterilmesi hukuk devleti olmanın temel şartıdır...”[77]. Kanımızca gerek hâkimin gerek bilirkişilerin, bu konuda son derece dikkatli olması, yukarıdaki içtihatta belirtildiği gibi, mülkiyet hakkını zedelememeleri gerekir.
26
1744 sayılı Kanuna göre, Kanunun yürürlüğe girdiği 20.6.1973 tarihi ile 2896 sayılı Kanun’un yürürlük tarihi olan 1.1.1984 tarihine kadar[78], tapulu olup da, Orman Kanunu’nun m. 2/B uygulaması ile orman sınırları dışına çıkarılan şahıslara ait yerler[79], yine eski sahipleri adına tescil olunur[80]. Buna karşılık, tarım arazisi olması nedeniyle orman sınırı dışına çıkarılan yer, tapusuz ise, çıkarma işlemi Hazine adına yapılmalıdır[81]. Bu dönemde orman sınırı dışına çıkarılan yerin kendiliğinden Hazine adına tescili mümkün olmayıp, bunun için Hazinenin talebi gereklidir[82].
27

2) Orman sınırı dışına çıkarma 1.1.1984’den sonra yapılmışsa

1.1.1984 tarihinde yürürlüğe giren 2896 sayılı Kanuna göre, orman sınırı dışına çıkarılan yerler, daha önce Devlet ormanı ise Hazine adına, tüzel kişiliğe sahip kamu kurumuna ait orman ise, söz konusu kurum adına, özel orman ise sahipleri adına tescil edilir. Görüldüğü gibi, 1.1.1984 tarihinden sonra orman sınırları dışına çıkarma işlemlerinde, çıkarma işleminin yanı sıra, söz konusu yerin kimin adına kaydının yapılacağı da açıkça belirtilmelidir[83]. Ayrıca gerek 2896 sayılı Kanun gerek 3302 sayılı Kanunla, orman sınırları dışına çıkarılan yerlerin, 1744 sayılı Kanun döneminde olduğu gibi, eski malikine intikali engellenmiş bulunmaktadır. Oysa bu Kanun döneminde şartları taşıyan yerler orman sınırı dışına çıkarıldıktan sonra, söz konusu yerler taraflar arasında davaya konusu olmaktaydı. Böylece fiilî durumun hukukîleşmesine imkân tanınmıştı. Uygulama yerinde olmuş ve orman köylüsü de bu hükme alışmıştı. Bundan dolayı 1744 sayılı Kanunla getirilen imkânın, kanun koyucu tarafından kaldırılması yerinde değildir.
28

IV. Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerle İlgili Öneriler

A. Kazanılmış hakların korunması açısından
1.1.1984 tarihinden önce orman sınırları dışına çıkarılan bir yerin daha sonra, orman sınırları içerisinde gösterilmesi mümkün değildir. Böyle bir uygulama, her şeyden önce Yargıtay’ın içtihadı birleştirme kararına aykırıdır. Gerçekten de, 22.3.1996, E. 1993/5; K. 1996/1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı’nda[84] “...Her olaya, olay tarihinde yürürlükte bulunan mevzuat hükümlerinin uygulanması zorunludur...”. ilkesi yer almaktadır[85]. Söz konusu uygulama ayrıca kazanılmış haklara da aykırılık teşkil eder. Gerçekten de, bir hukuk kuralının yürürlüğü sırasında kişilerin o kurala uygun olarak bütün sonuçları ile edindikleri haklara kazanılmış hak denir. Kanunlar, önceki kanunun öngördüğü hükümlere uygun olarak yapılan işlemleri, yeni kanuna uymasa bile kabul etmişlerdir. Gerçekten de, kanunların geçmişe şamil olmaması genel bir hüküm olup, bu sonuç kural olarak bütün kanunlar için geçerlidir. Bu durumu Cumhuriyetin ilk yıllarında Medeni Kanun ve Borçlar Kanunu ile birlikte kabul edilen, Tatbikat Kanununun birden çok maddesinde dahi görmek mümkündür. Buna göre, bir olayın meydana geldiği sırada yürürlükte bulunan kanun hükümleri o olaya uygulandıktan sonra doğan haklar ve hukukî sonuçlar geçerli olmaya devam eder. Dolayısıyla eski kanun zamanında olmuş ve hukukî sonuçlarını doğurmuş olaylara yeni kanun hükümleri uygulanmaz[86]. Ayrıca, kanunların geriye yürümesi hukuk güvenliğini yok eder. Hukuk güvenliği, hukuka güvenme, toplum ve toplumsal hayat için su kadar, hava kadar gereklidir. Çünkü, kanunların geriye etkili olarak çıkarılması güvenin korunması ilkesini zedeler, rencide eder, hatta tamamen yok eder. Kişiler yapmış oldukları işlemlere güvenebilmelidir.
29

B. Elde edilecek gelir açısından
Bir görüş, 2924 sayılı Kanun’a göre orman sınırları dışına çıkarılan yerlerin orman köylüsüne satışının gerçekleşemeyeceğini savunmaktadır. Bu görüşü savunan yazarlara göre, gerek komisyonların yapısı, gerek bu konudaki hukukî sınırlar nedeniyle, Devlet malının satışı son derece zordur. O halde yapılacak iş, söz konusu yerleri kiraya vermektir. Bu işlemden elde edilecek gelir, hiç de küçümsenecek rakamlar değildir. Gerçekten de, orman sınırları dışına çıkarılacak yerlerin kiraya verilmesi ile, Devlet Hazinesi’ne 1999 yılı rakamlarına göre, 5.2 katrilyon ile 6 katrilyon arasında bir gelir sağlanacaktır[87].


Biraz uzun oldu. İnşallah işinize yarayan birşey bulursunuz. devamını diğer yazıma ekliyorum.

Selamlar

Oğuz Karsan Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön