View Single Post
Eski 24-11-2008, 20:18   #100
ilker_eroglu
Ağaç Dostu
 
ilker_eroglu's Avatar
 
Giriş Tarihi: 27-07-2007
Şehir: İstanbul-Hadımköy
Mesajlar: 1,284
UNOPS NE YAPIYOR?

UNOPS ile birlikte çalışmalar yapıldığını/yapılacağını gazetelerde sık sık okuyoruz. Bu yazı dizisinin önceki bölümlerinde de UNOPS'un hazırlattığı rapordan bahsettik, bu araştırmadan alıntılar yaptık. UNOPS'un görevlendirdiği Dr. Cohen çalışmaya Ocak, 2002 de başlar ve çalışmasını Haziran ayında bitirir.

Özellikle burada bizi ilgilendiren CMC arazisindeki kimyasal maddeler olduğu için raporun bu konu ile ilgili bölümlerinden alıntılar yaptık. Anlatılanlar kelimenin tam anlamı ile korkunç şeylerdir. Peki tüm bunlar bu kadar açık bir şekilde bilinmesine rağmen onlar ne yapıyor?

UNOPS'un CMC atıklarıyla fiili ilgilenmesi nerdeyse bir yılı buluyor. Yani bir yıldan beridir resmen bu işin içindedirler ve bu konu hakkında detaylı bilgiye sahiptirler. UNOPS'un önündeki bürokratik-siyasal engeller onları belli dengeler üzerinde iş yapmaya zorlayabilir, bunlar hepimizin bildiği sorunlardır, ama öyle anlaşılıyor ki Kıbrıs sorunudan kaynaklanan engeller çoğu zaman olduğu gibi burada da işten kaçışın iyi bir bahanesi olmuş durumda.

UNOPS'un bugüne kadar yaptığı tek şey kapsamlı bir rapor hazırlatmak olmuştur, üstelik onu bile muhataplarına ulaştırmada acze düşmüşler. Peki rapor hazırlatmaktan başka yapabilecekleri hiç bir şey yok mu? Biz, ilgili devlet birimlerini 300 vareli bile kontrol altında tutmaktan acizdirler diye suçlarken, bu eleştirilerden sorundan haberdar uluslararası kurum ve kuruluşların da payına birşeyler düşmüyor mu?

Üstelik bu sorunla ilgili tek uluslararası kurum da UNOPS değildir. Avrupa Birliği Kıbrıs Büyükelçisi birçok kez bölgeyi gezip sorunla ilgilenmiş, Şubat, 2001 de Lefke'de yapılan ve ana konusunu CMC maden atıklarının oluşturduğu "Avrupa Birliği Çevre Politikaları ve Kıbrıs'ta Madencilik" isimli konferansın açılış konuşmasını yapmış, Kıbrıs Avrupa Enstütüsü'nün müdürü bu konferansa bildiri sunmuş, AB parlamentosundan milletvekilleri Lefke'ye gelip incelemelerde bulunmuşlar gözlemlerini raporlarına yazmışlar... Herşeye rağmen değişen hiç bir şey olmuyor...

NE YAPMALI?
Elbette ki sorunlarımızın çözümsüzlüğünün önemli bölümünün nedeni bizleriz.

Kıbrıslı Türkler cemaatten halka doğru evrimleşirken, yani siyasallaşmış toplum haline dönüşürken, bugün kendilerini arama süreçlerinin aşamalarından birini yaşıyorlar. Kimliğimiz üzerine yürütülen yoğun çalışmalar, kimlik tasarımları, bu konudaki belirsizlik ve çeşitlilik, toplumsal adımızın bile ne olacağı, nasıl yazılacağına yönelik tartışma, öneri ve girişimler bu dönüşümün hızı ve yönünü işaretliyor ve karşıt süreçlere tepkiyi ifade ediyor. Kıbrıslı Türkler siyasal bir topluluk olarak tarih sahnesine çıkabilmenin sancısını yaşıyorlar. Bu ne kadar mümkündür veya tarihsellik ne kadarına izin verecek onlar ayrı konu, ama modern bir topluluk olabilme çabası bir gerçeklik.

Eski toplumun bağrından ne kadar çıkabildiğimizin biricik ölçütü ise toplumsal sorunlarımızın bütünü karşısındaki tutumumuzla ölçülebilir. Sorunlar karşısındaki duyarsızlık ile her biri belirli alanlardaki sorunları çözmeye yönelmiş sivil toplum örgütlerinin gücü, yani örgütlü toplum olama düzeyimiz, toplumumuzdaki ilericilikle gericilik arasındaki dengeyi, dönüşümü gösteriyor.

Bizler eğer ilericiler olma iddiasında isek, bunun ülkemiz özelindeki pratiğini yaratmak zorundayız.

Yurdunu sevmek, yurtsever olmak, siyasal sorunlar karşısındaki duyarlılıkla sınırlanabilecek bir duygusallıkla ifade edilemez. Siyasal sorunlar da dahil olmak üzere, yurt olarak benimsenen topraklardaki her türlü toplumsal sorunla eş düzeyde ilgili olmak, yurdun doğasına, ayrım gözetmeksizin insanına aşık olmak ve bu sevgiyi evrensel bir dünya görüşü ile harmanlayabilmekten geçer. Bunun da ön koşulu toplumsal sorunları, önemleri hangi düzeyde olursa olsun hiyerarşik sıraya sokmamaktır.

CMC'deki Kimyasallar başlığı altında bu konulara daha fazla giremeyiz. Ama var olduğuna inandığım potansiyelimize rağmen, sivil toplum örgütlerimizde yaşanan çaresizlik büyük oranda yukarıda çok az açabildiğim teorik çözümlemeleri ülkemiz özelinde yapmamış (ya da çok az yapmış) olmamızdır.

300 varile teslim olmuş bir toplum olmak, en basit sorunları bile çözme kapasitesinden yoksun bürokratlar tarafından yönetilmek ile toplumun sivil gücü arasında kopmaz bir ilişki vardır. Eğer saygın bir toplumsal kimlik istiyorsak, bu ancak sorunlarımızı çözme konusundaki kararlılığımızla mümkün olabilecektir. * 5 *

***

CMC RAPORU

Bu metin Lefke Çevre Derneği'nin girişimleri ile, Ege Üniversitesi Çevre Merkezi Müdürü Prof. Dr. Ümit Erdem başkanlığında, Prof. Dr. Hans Günter Barth, Prof. Dr. Ünal Altınbaş, Prof. Dr. Eymür Henden, Prof. Dr. Şevki Filiz ve Prof. Dr. İsmail Duman tarafından hazırlanan raporun özetidir.


Bu metin Lefke Çevre Derneği'nin girişimleri ile, Ege Üniversitesi Çevre Merkezi Müdürü Prof. Dr. Ümit Erdem başkanlığında, Prof. Dr. Hans Günter Barth, Prof. Dr. Ünal Altınbaş, Prof. Dr. Eymür Henden, Prof. Dr. Şevki Filiz ve Prof. Dr. İsmail Duman tarafından hazırlanan raporun özetidir.

İLK İZLENİMLER VE GENEL GÖRÜŞLER
Dünyanın en büyük çevre sorunu olarak kabul edilmesi gereken Gemikonağı CMC atıkları her şeyden önce hukuksal bir sorundur. Konu mutlaka uluslar arası düzeyde hukuk kurullarına taşınmak durumundadır. Her ne kadar Kıbrıs yayın organları tarafından başlatılan bu çalışmalar Lefke'ye özgün çalışmalar olsa da, konu uluslararasıdır. Konu, Türkiye, İsrail, Mısır, Lübnan, Yunanistan ve İtalya gibi Doğu Akdeniz ülkeleriyle, Orta Akdeniz ülkelerini tehlike altına almaktadır.

Burada önemli bir konu, insanı ilgilendiren bir olaya siyasal, politik **** şekilci yaklaşmamak sorumluluğudur. Çünkü sorun, Lefke **** Kıbrıs Adası'nın değil, Amerika'dan başlayarak çok uluslu şirketlerin sorunudur. Türk Araştırmacılar grubundan önce yapılan çalışmalarla saptanmıştır ki; arsenik baryum gibi ağır metal birikimi Doğu Akdeniz'de önemli bir sorunu oluşturmaktadır. Alanda riziko analizi yapılmadan, orada tarım yapılmamalıdır, su kullanılmamalıdır, hayvan otlatılmamalıdır ve en önemlisi de dolaşılmamalıdır.

Yapılan incelemeler göstermiştir ki, ayrıca kirlilik alanı, belirtilen miktarın çok üzerindedir. 2000 dönüm olarak yaklaşık olarak belirlenen bu alan kirlilik bölgeleri dikkate alındığında 2000 dönümün çok üzerinde olarak saptanmıştır. Çünkü burada önemli bir konu da uzun süreli zehirlenmedir, aslında ölüm vadisi olarak nitelenebilecek alan içinde çalışma için için sürmekte, yani kimyasal reaksiyon devam etmektedir...

Burada yalınızca Lefke **** Kıbrıs'ta değil bütün Akdeniz'de önemli bir insanlık ayıbı yaşanmaktadır. Doğu Akdeniz bölgesinde arsenik, baryum, kadmiyum gibi önemli ağır metal kirliliği bir gerçektir, bölge bu yüzden hemen rehabilite edilmelidir. Maden şirketinin etkilediği alan yaklaşık 500 kilometre kare olarak görülmelidir. Yapılan ilk gözlemlerde bu alanda 8 milyon ton tehlikeli atık bulunmaktadır. Tekrar edilmek gerekirse bu yüzden sorun tüm Akdeniz ülkelerinin sorunudur.
TARİHSEL GELİŞME VE ÇEVRE OLGUSU
Yöredeki kükürt mineralizasyonu, okyanus diplerindeki ısı yüklü akışkanlar (hidrotermal)'in becerisi ile oluşmuştur. Karadağ yöresindeki Lefke açık ve Karadağ kapalı rezerv işletmelerindeki ham cevherler ile Gemikonağı Limanı'ndaki kimyasal atıklar, hurda birikintileri, siyanürlü altın üretimi atıkları, bakır flotasyon işletmesinin yan atıkları, %25-%30 kükürt içeren piritli atık havuzları, yörede toprak taban suyu ve deniz kirliliği yanında, yazın aşırı ısınma sonucu, kükürt gazları ve maden tanecikleri ile hava kirliliği de oluşturmaktadır.

Maden Deresi üzerinde toprak dolgu barajı olarak yapılan Gemikonağı Göleti'nde tarafımızdan yapılan incelemelerde demir ve bakırlı kükürt ile "paslar"yüzeysel sularla taşınarak içme suyu ve sulama suyu için ağır metal yoğunlaşmasına koşut olarak asit ortam oluşturabilecekleridir.
Bugünkü görüntü, çevresel bozulmanın ve ekolojik dengeye indirilen darbenin çok tipik bir örneğidir. O nedenle bu alan aslında tüm çevreciler ve yaşamının geleceğini düşünenler için ayrıca çevre kirliliğine örnek bir açık laboratuar olarak da değerlendirilmelidir.

Maden işletmeciliği sonrası şekillenen yerel kirlilik boyutları ele alınırsa yapılan gözlemlere, yerinde incelemelere göre denizden, dağlık alanlara doğru dört düzeyli bir belirleme yapılabilir. Bu düzeyler;

1.Gemikonağı girişinde bulunan ve siyanür içerme olasılığı bulunan altın atıkları.

2.Gemikonağı girişindeki işletme tesislerinin bulunduğu alandaki bakır flotasyon atıkları.

3.Yükselerek altı ayrımlı atık havuzu oluşturan ve içerisinde %30 civarında kükürt bulunduran, pirit mineralinin yoğunlaştığı atık havuzları.

4.Karadağ Bölgesi'nde madencilik becerileri sürecinde çıkarılmış olan düşük tenörlü bakır birikintileri ile kimi dere yataklarındaki pasa atıkları olarak belirlenebilir.
Burada, bir önemli nokta ise, madenin çıkarıldığı yöreler ile, cevher üretimi durdurulmuş açık işletme sahaları yanında yağmur sularına ve bu bağlamda Arazi eğimine koşut olarak yüzey akışlarının devinimidir. Bir başka önemli nokta ise, yüzeyde bulunan ve kükürtlü bir mineral olan pirit (FeS2) ve kalkopirit (CuFeS2), yağmur suları ve serbest oksijen ile tepkimeye girerek arazi yüzeyindeki atıklar yanında sulardaki asiditeyi de yoğunlaştırarak, yörenin yüzey sularını, çevresel toprakları deniz kıyısı ve deniz suyu ile yeraltı sularında kirlilik parametreleri oluşturmaktadır.

Bu arada yaklaşık 5 km. Genişliğinde ve 800 metreyi aşan bir boyutta. Akdeniz ortamında deniz suyunun kırmızıya döndüğü ve bu rengin yağışlardan sonra daha da yoğunlaşarak arttığı gözlenmiştir. Ayrıca asitliğin yoğunlaşmasının daha da ilerleyerek arttığı gözlenmiştir. Asitliğin yoğunlaşması metalik iyonlardan Fe, Cu, Pb'nun artışına neden olmaktadır. Kükürdün oluşturacağı iyon ve kompleksleri ileH` iyonu yoğunluğu toprak ve suda kirlilik oluşturarak onun doğal özelliğini olumsuzluğa doğru yönlendirmektedir.

Benzer şekilde yapılan gözlemler göstermiştir ki Gemikonağı Göletinin yukarı bölümünde ve Maden deresinin doğrudan göletle birleştiği noktada doğrudan bakırdan kaynaklanmaktadır. Çünkü suyun drenaj alanında bulunan pas ve madan cevheri birikimleri, eğim ve yüzey sularına bağımlı olarak gölete doğru bir akış özelliği göstermektedir. Ayrıca bir önemli nokta ise denizden yukarı bölümlere doğru, cevher atıkları, kimyasal madde atıkları işletmenin kapatılmasıyla çevredeki hurdalıklar bir başka önemli çevre sorunudur.

Atık havuzlardaki tepkimenin (PH) çok yoğun asit oluşu kimyasal ayrışmayı yoğunlaştırır ve sonuçta mikro element ve ağır metallerin serbest kalmasına ve bunların da taban suyu yanında, yüzeysel sularla denize ve çevre arazilerine taşınmasına ve kirlilik yükünün her geçen gün yoğunlaşarak artışına neden olur. Bu arada böyle düşük asitli koşullarında ayrışma ortamında sekonder oluşumlu kaolinit kil minerali yanında gibsit-Al(OH)3, hidrargillit-Al(OH) ve gootit-FeOOII oluşumları da yoğunlaşır.

Maden atıklarında çevresel topraklarda ve çözeltilerdeki Al-3 yoğunlaşması havuzlardaki kimyasal asitb ayrışmasının bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Deniz kıyısından itibaren 50-100m içerdeki kuşak şeklindeki oluşumda demir yoğunluğu oldukça fazla ve sonuçta atık yüzeyi kırmızı ve sarı rengiyle çok belirgin demir niceliği %14,7719 ile en başat sınırda dağılım göstermektedir. En yukarı bölümde örnekleme sürecinde, civardan akan suyun çok yoğun kükürt kokusu içerdiği belirlenirken atık örneklemelerinde kimi yüzeylerin kükürt elementi kabuğu bağladığı gözlenmiştir.

Pirit ve kalkopirit minerallerinden element ayırma işleminde, ayrışma ortamında sülfüroz ve sülfirik asit yoğunlaşması sonucu atık tepkimesi (PH) son derece asit olduğundan örnekleme sürecinde temasta bulunan cildimizin oldukça ileri düzeyde etkilendiği, burada ayrıca belirtmek uygun olacaktır. Bu arada çevresel rüzgarlarla %70-%80 sınırlarında dağılma gösteren kil+mil inorganik taneleri, yöreye toz bulutu şeklinde dağılarak ağır elementler ve kükürtçe artan çevresel kirliliğe neden olmaktadır.

Lefke ve Gemikonağı dolaylarının hidrojeolojik görünümüne bakacak olursak, Teodos Ofiyolit kompleksinden beslenen ve kuzeye doğru akış gösteren dereler ve beslenim alanlarında yer alan Cu-Fe-Sülfür maden sahaları terkedilmiş bir vaziyette çevresini ve yaşamın her türlü öğesini tehlikeye sokmaktadır.

SONUÇ VE DEĞERLENDİRME
İnceleme alanı olan Lefke ve Gemikonağı mevkii, deniz kıyısından başlamak üzere içerilere doğru devam eden 2000 dönümün üzerindeki bir alanı kapsamaktadır. Alan gözle görülebilir beş duyu organıyla hissedilebilir biçimde, önemli bir çevre sorunu yumağı ortamı durumundadır. Bu şekliyle alan Risk Bölgesi şekliyle tanımlanabilir. Tehlikeli Bir Çevre örneği olarak Açık Laboratuardır denebilir. Bu belirtilenler aşağıdaki bulgularla oldukça açık bir biçimde görülebilmektedir.

BULGULAR VE ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLER
1. Bölgede doğru bir envanter çalışması bulunmamaktadır.Bu nedenle araştırmalar ivedilikle derinleştirilmeli, kirlilik durumunun taban verileri saptanmalı, böylece Risk Analizi sonuçlarına ulaşılmalıdır.Ekolojik kapsamda yaşamsal bir Riziko Analizi bu nedenle oldukça önemli olarak görülmektedir. Konuyla ilgili tarafımızdan yapılan su analizleri ( Çizelge 2 ) durumu, ön araştırma çalışmasında bile açıklamaktadır.

2. Envanter çalışmalarının ve Riziko Analizi çalışmalarının sonucunda Alan Kullanım Karalarına gidilmesi zorunludur.Böylece doğru kullanımlarla risk sorunu en aza indirgenecektir. Çünkü alan 1974 tarihinden itibaren 25 yılı aşkın bir süredir terk edilmiş bir alan durumundadır.

3. Açık seçik ortada olan çevresel zararlanma yalnızca Lefke'yi ya da Kıbrıs'ı değil Doğu Akdeniz'e kıyısı olan ülkeleri, giderek Yunanistan, İtalya gibi turizim yörelerini de doğrudan etkileyecek durumdadır.

4. KKTC Devlet Laboratuarı Müdürlüğü tarafından 18.03.1999 sulama suyu raporları da göstermektedir ki önemli toksik maddeler adı geçen alanda standartların üzerinde bulunmaktadır.

5. Kısa vadede özellikle yaşamsal risk taşıyan önlemler ivedilikle ele alınmalı,böylece hemen tehlikeli olabilecek maddeler ortadan kaldırılmalıdır.

6. Alan depolama bölümünde verilen ksantatlar önemli bir tehlikedir. Bu kimyasalların beş yıllık ömrü olduğu bilinmektedir. Ancak şu anda nasıl bir tehlike içerdikleri ivedilikle araştırılmak durumundadır. Kansorejen olan bu maddelerin araştırma esnasında maskeler gibi ilgili araç gereç kullanılmalı ve daha sonrada bu maddeler yine ivedilikle enterne edilmelidir.

7. Her ne kadar gözle de görülebiliyor ve Çizelge 1-2'de belirlenebilmekte ise de, yine de alanda 50-60 noktada dikey araştırmalar yapılmalı.İzotop izleme yöntemi de kullanılarak hidrojeolojik akışlar belirlenebilmektedir.

8. Lefke Maden deresinde ki Gemikonağı göletine, drenaj havzası içinde yer alan pasa ve maden birikintilerinden olan atık girişlerinin önlenmesi. Göletin ve bunun kaynak verdiği kuyu sularının periyodik olarak kontrol edilmesi ve bunların sulama ve içme suyu olarak kullanılmasının engellenmesi,

9. Gemikonağında ki maden birikintileri, kimyasal madde atıkları, işletme sonrası geride bırakılan hurda atıkları, yörede gerek topraklarda, gerek bitkilerde ve gerekse sularda çevresel sorunlar yanında, görsel bağlamda da kirlilik oluşturmakta ve sonuçta kimyasal işlevin sağlıklı bir şekilde ortaya çıkarılması için yöredeki kirlilik kaynaklarının sürekli izlenmesi ve bu amaçla da 0-1m.,1-2,5m.,2,5-4m.,4-5,5m.,5,5-7m.,7-8,5m. derinliklerden periyodik olarak örnek alınıp analizlenmesi,

10. Maden işletme çevresinin tel veya yörenin ekolojik koşullarına uygun yeşil çitle çevrilerek buraya insan ve hayvan girişinin engellenmesi, bilhassa yeşil çit oluşturarak rüzgar tutucu özelliğiyle, çevresel kirliliğin en az düzeye indirilmesinin sağlanması.

11. Atık alanın güney yöresinde yağmur sularının atık alanına girişlerinin engellenmesi ve sonuçta son derece asit tepkime yanında sularda çözünen ağır metallerin denize olan deşarjlarını önlemek için, havzanın yukarı bölümlerinde çevirme kanallarının yapımı mutlaka gerekmektedir.

12. Bir başka ilginç bulgu da adı geçen alanda, Acacia cyanophylla (Kıbrıs akasyası- Top akasya) bitkisinin yoğun oluşudur. Bitki türü adından da anlaşılacağı gibi Siyan seven akasya demektir. Bu durum da ayrıca düşündürücüdür. * 6 *

***
CMC GERÇEĞİ-2

Geçen sayıda Lefke içme suyuna ilişkin şüphelerimizi ve bir dizi çelişkili tahlili ve raporu gündeme getirmiştik. Lefke içme suyunu risk altına sokan, su kuyularının bulunduğu yerdir. İçerisindeki su, maden atıklarıyla kirlenen ve kesinlikle içilmemesi gerektiği raporlarla kanıtlanan Gemikonağı Göleti ayni zamanda içme suyu kuyularını da tehlike altına sokmuştur.

Geçen sayıda yayınlanan tahlil sonuçlarından da görüldüğü gibi bu durum en azından zaman zaman tehlike olmaktan öteye geçmiş ve bazı dönemlerde Lefke'liler limitlerin üzerinde ağır metaller içeren suyu bilmeden içmişlerdir. Bugün içme suyu tahlilleri her ay düzenli olarak yapılmaktadır. Ancak , geçmişte halkı uyarması gereken kurumların tavrını gördükçe haklı olarak kuşkulanmamak elde değil. Ayrıca, geçmiş yıllarda Lefke Çevre Derneğine bir kopyası gönderilen analiz sonuçları yaklaşık olarak bir yıldan beridir gönderilmiyor.


SULAMA SUYU (GEMİKONAĞI GÖLETİ)

Gemikonağın Göletinin projesi aslında oldukça eski bir projedir. Dere yatağının altından denize doğru oldukça güçlü bir su kaynağının yıl boyunca kesintisiz akmakta olduğu anlaşılınca, bu bölgeye su kaynağının önünü derinden kesmeyi amaçlayan bir gölet projesi ilk kez Kıbrıs Cumhuriyeti döneminde hazırlanır. Bu proje yaklaşık on yıl kadar önce uygulamaya konulur, ancak 'inanılmaz' bir hata ile! Orijinal projenin uygulanacağı yer göletin yapıldığı yerden yaklaşık 600-700 metre kadar daha güneydedir.Aslında o bölgede en uygun yer de orası idi. Göleti biraz daha kuzeye inşa ederek maliyetini oldukça artırmışlar. Bu duruma birçok kurum karşı çıkmış ama onları dinleyen olmamış. Göleti şimdiki yerine inşa ederek sadece maliyetini yükseltmekle kalmayıp ayni zamanda onu milyonlarca ton maden atığının tam ortasına inşa ettiler.

Eğer trilyonlarca liraya mal olan böyle bir projeyi rezil edebilmek için özel çaba harcansaydı ancak bu kadarı başarılabilirdi. Göletin inşa edildiği alanla ilgili yazmaya gelecek sayıda da devam edeceğim, bu sayıda bizi ilgilendiren gölet suyunun neyi içerdiğidir. Tarım ve Orman Bakanlığı yetkililerine göre göletin suyundan kaynaklanan hiç bir sorun yoktur. Yeter ki içme suyu amaçlı kullanılmasın. Sulama suyu olarak Kıbrıs'ın en kaliteli suyu imiş. 27 Temmuz 1999 gecesi, Tarım ve Orman Bakanlığı müsteşarı Mehmet Şanlıdağ ve Ziraat Yüksek Mühendisi Mehmet Altan, Lefke'ye gelerek bir toplantı düzenlediler ve gölet suyunun sulama suyu olara kullanılmasında hiç bir sakınca bulunmadığını halka anlatmaya çalıştılar.

Özellikle, Mehmet Altan, gölet suyunun bitkiler için ne kadar faydalı olduğunu Lefke'lilere uzun uzun anlatır. Mehmet Altan'nın devletin bu konu ile ilgili birimlerini de ikna etme çabası içinde olduğunu biliyoruz. Ancak, ayni toplantıda, bu su ile sulanan alanlarda yaprağı yenen bitki ekilmemesi gerektiğini söylemekten de geri kalmıyordu. Oysa o sırada dönümlerce tarlada bu tür bitkiler gölet suyu ile sulanmaktaydı ve bu durum bugün de devam ediyor. Bunun sorumluluğu Tarım Bakanlığında değilse kimdedir ?

Gölet suyunda bazı ağır metallerin limitlerin kat kat üzerinde oluşunu Tarım Bakanlığı uzmanları hiç önemsemiyor. Ne gariptir, 'bizim yetkililerin' dışında, araştırma yapan herkes başka şeyler söylüyor. Yandaki sütunda, Türkiye Cumhuriyeti Çevre Bakanlığı, Çevre Kirliliğini Önleme ve Kontrol Müdürlüğü uzmanları tarafından hazırlanan rapordan bazı bölümleri aktarıyorum. Bakalım 'bizimkiler'şimdi ne diyecek?

RAPOR

*Gemikonağı Göleti'nin sulama amacıyla devreye girmesinden sonra, maden atıklarından kaynaklanan ağır metallerin sulama suyunda kirlilik olşturduğu yapılan analiz sonuçlarından anlaşılmaktadır.

*Su kirliliğine neden olan unsurlardan birisi de toksik maddelerdir. Bu maddeler arasında en önemli gurubu ağır metaller oluşturur. Zehir etkisi gösteren bu maddeler düşük konsantrasyonlarda bulunmaları durumunda bile çevre ve insan sağlığı açısından tehlike oluştururlar.

*Su kütlesinde zararsız gibi görülebilen derişimler o suda yaşayan ve ekonomik değer taşıyan ürünlerin bünyesinde ve sulama suları ile bitki bünyesinde benzer şekilde toksik değere ulaşabilirler.

*Göletin suyla dolu rezerv alanından sadece 8-10 metre gibi bir uzaklıktan alınan su numunesinin 408 ppm demir,50.90 ppm bakır içermesinin yanısıra pH değeri de 2,42 dir. Bu değerleri taşıyan su örneği içme suyu olarak kullanılamayacağı gibi tarımsal amaçlı kullanılması da sakıncalıdır.

*KKTC Devlet Laoratuvarının bu yıl içinde yaptığı analiz sonuçlarından da gölette ağır metal kirliliğinin ve dip savak seviyesinde asidik bir su tabakasının mevcut olduğu anlaşılmaktadır.

Gemikonağı Göleti'ndeki kirliliğin önlenmesi ve giderilmesi için, öncelikle gölete olan asit drenajın durdurulması gerekmektedir. Bu amaçla gerekli önlemler alınarak gölette tutulan su tahliye edilmeli, gölet dibinde biriken ve kirletici unsurların yoğun olarak bulunduğu dip çamuru sıyrılmalı, rezervuar içinde bulunan binalar yıkılmalı,asit drenajına neden olan havza içi kirlilik alanlar kil veya benzer bir maddeyle kaplanarak etkisiz hale getirilmelidir.Bu önlemlerin alınmasının ardından gölette su tutma işlemine yeniden geçilmeli,gölet suyunda uzun süreli ölçümler yapılarak kirlilik düzeyi belirlenmelidir. Bu önlemlerle su kalitesi sulama suyu kalitesine çıkarıldıktan sonra tarımsal amaçlı kullanılabilir... * 7 *

Kemal KURUSAKIZ / Çevre Uzmanı Hüseyin UĞUR / Ziraat Mühendisi

***

Sarsıcı bir doğa gezisi: Lefke Maden Tesisleri

Hayatımın en kötü gezisiydi. En acı verici olanı, en sarsıcısı. Bir doğa aşığı olan ben için Lefke Gemikonağı ve Karadağ bölgesindeki CMC maden tesislerinden arta kalan hastalıklı toprakları görmek, o topraklar üzerinde yürümek, sıcak ve rüzgârlı havanın etkisiyle iyice keskinleşen kokuyu duymak oldukça sarsıcıydı. İlk göze çarpan göz alabildiğine uzanan gri/mor/kahverengi tarlaların göze hiç de tanıdık gelmeyen, irkiltici görünümüydü. Toprak, toprak olma niteliğini kaybetmiş, fokurdayıp taşmış asitli bir karışımdan geriye kalan atıklar gibi duruyor.

Bir bakıma da öyle zaten. Toprağın altından sızan ve yağmur suyuyla akıp giderek dere yataklarından sulama sularına, bölgede bulunan su kuyularına ve Gemikonağı göletine karışan asit ve diğer mineraller ağır metal kirliliği yaratmakta. Bunu ben söylemiyorum gezide bize eşlik eden Lefke Çevre Derneğinden arkadaşların elimize tutuşturduğu bilimsel raporlar söylüyor.

Aslında çevreyi biraz dolaşıp, çukur yerlerde biriken kara suları görmek, toprağın aldığı görünüm ve bu tür maden şirketlerinin tarihleri boyunca altın ve maden çıkarma işlerinde siyanür kullandıklarını ve bütün önlemler alınsa bile geriye mutlaka mahvedilmiş bir çevre bıraktıklarını bilince insanın içinin rahat etmesi artık mümkün olmuyor. Bunlara bir de ikibin yılı boyunca Lefke bölgesindeki ölümlerin yüzde kırkaltısının kanserden olduğu ve bu rakamın çok da ayrıntılı ve kapsamlı bir çalışma sonucunda değil, ulaşılabilen vakalardan elde edildiğini eklerseniz durumun hafifsenecek bir tarafı olmadığını itiraf etmeniz zor olmaz sanırım.

Tamda maden atıklarının bulunduğu ve çevre kirliliğinin en yoğun olarak gözlemlendiği bir alana gölet yapmak ise bizim ne kadar insan merkezli(!) bir devlete sahip olduğumuzu göstermesi açısından iyi bir örnek olsa gerek. Göletin çevresi maden atıklarıyla dolu. Ayrıca gölet alanı içerisinde önceleri Lefke'nin içme suyunu karşılamakta kullanılan iki adet de kuyu bulunmakta. Ancak daha sonra asit drenajı nedeniyle gölette meydana gelen kirlenmenin kuyuları da etkileyeceği düşünülerek tarımsal amaçlar için kullanılmaya başlanmış. Aslında suya geçen ağır metallerin yarattığı kirlilik tarımsal ürünlerin insanlar tarafından tüketilmesinde ya da hayvanların beslenmesinde kullanıldığında sonuç dolaylı yoldan da olsa insan sağlığını halâ tehdit eder niteliktedir. (Biz oralarda dolaşırken bu sularla yetiştirilmiş karpuzlar kamyonlara yükleniyordu meselâ.)

KTMMOB'nin 1995 yılında yaptığı çalışmaların sonucu da bunları göstermektedir. Gemikonağı Göletinden alınan su örneklerinde içme suyu olarak kullanımı kesinlikle imkânsız kılan, tarımsal amaçlı kullanımın ise sakıncalı olarak nitelenmesini gerektiren sonuçlar ortaya çıkmış.

Bütün bunları okudukça içim karardı. Lefkede olan biteni, CMC'nin yarattığı kirliliği basından falan okumak tamam ama görmek, solumak başka. Göz alabildiğine uzanan o tuhaf renkli, tuhaf görünümlü tarlalarda tek bir tane bitki yok, tek bir dal yeşillik yok. Kızgın güneşin altında adeta "yer demir, gök bakır". Alabildiğine doğallıktan uzak bir doğa söz konusu oralarda. Bir an kendinizi atom savaşı sonrası, kimyasal kirlilikten yenik düşmüş, insanıyla, hayvanıyla, bitkisiyle ölmüş bir dünyada gibi hissediyorsunuz. Ama ordasınız ve olan olduktan sonra geride kalanlar halâ hayatta kalanlar için bir tehdit unsuru olmaya devam ediyor. Tıpkı maden ocakları çalıştığı sürece denize akıtılan, dere yataklarına akıtılan siyanürlü atıkların yok ettikleri bir yana geriye kalan atıkların da halâ yok etmeye devam etmesi gibi.

Milyonlarca ton atık oralarda büyük bir tehdit olarak sinsi sinsi bekliyor. Bunlardan denize sızanlar zaman zaman masmavi denizin kahverengi ya da mor bir renge bürünmesine yol açıyor. Terkedilmiş maden ocaklarının yarattığı kirliliğin boyutları sadece Lefke bölgesi ya da Kıbrıs değil tüm Akdeniz kıyısını tehdit eder nitelikte.

Bu yargı da bana ya da benim naçizane gözlemlerimin sonucuna dayanmıyor gene bilimsel raporlar bunu söylüyor. Ama gözle görünen de bunu destekler nitelikte. Bölgeyi gezdiğiniz zaman "Canım bütün bu tehlikeyi yaratanlar bunlar mıymış?" demiyorsunuz, diyemiyorsunuz.

Sadece "Aman Tanrım, aman Tanrım." Cümleciği dökülüyor ağzınızdan. (Ateist bile olsanız.) Hele bu konuda çeşitli kurumların, birçok biliminsanı ve uzmanın görüşlerini içeren raporları da okuyup gördüklerinizle birleştirince bu konuyu halâ savsaklayan ve saçmalayan yetkililere bayağı öfke duyuyorsunuz. Bir de "Canım o atıklar ve terk edilmiş tesisler yıllardır orada duruyor, değişen bir şey yok." Görüşü var. Aslında hiç de öyle değil. Oralardaki kimyasal atıklar durduğu yerde durmuyor. Birleşiyor, ayrışıyor, toprağa, havaya, suya karışıyor ve hep sinsi bir faaliyet içinde

ilker_eroglu Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön