Avokadolara gelirsek sera şartları benim tahmin ettiğimin üzerinde sıcaklık derecelerine ulaştı geçen hafta pazartesi serada 48 dereceyi gördü.Bu derece şu ana kadar ölçtüğüm en yüksek sıcaklıktı genelde yaz boyu 43-45 dereceler arasında seyretti.Yinede bu dereceler bile avokado gibi tropikal bir bitkinin tahammül sınırlarının çok üstünde.
Tabi ki haliyle bitki çok fazla stres altında kaldı bu yüzden rengi açık yeşil ve sarı tonlarında.Birde bunun üstüne üstlük o günkü sıcaklıkla sulamayı ayarlayamadım ve o günü atlayınca bitki daha fazla strese girdi ve yaşlı birçok yaprağını dökme yoluna gitti kuraklık stresine karşı cevap olarak.
Bu tipteki olumsuzluklara karşı aldığım önlemleri aktif ve pasif olarak ayırırsak.Aktif önlemler birincisi bir tür sisleme sistemi,ikincisi mikro yağmurlama sistemi,üçüncüsü sera üzerini bir tür kil olan gölge tozu ile kaplamak.
Pasif olanlar daha çok bitki direncini arttırmaya çalışarak aldığım önlemlerdi.Birincisi yüksek miktarda amorf silisyum içeren granül yapıda silisyum uyguladım,yine bitkinin alabileceği bir formda orto silisik asit formunda yapraklardan silisyum uyguladım ancak benim denk geldiğim çalışmalara göre silisyum uygulanan bitkilerde bitki kuraklık stresine girdiği zaman yapraklarının çoğunu dökmemesi gerekiyordu ve bitki solgunluk belirtilerini daha geç veya daha ileri boyutlarda göstermesi gerekiyordu ancak öyle olmadı avokado yapraklarının çoğunu döktü.
İkinci uygulamam ise hayvansal içerikli aminoasit ve glisin ve betain içerikli bitkisel bir aminoasit.Yine bitki stres koşullarında bitki toleransını arttıran içerikler ancak görünen o ki pek etkili olmadı.
Ancak benim en çok uğraştığım problem ve belkide Türkiye'de avokado bitkisinin yayılımını çok sınırlayacak olan ve pek bir geleceği olmayan bir bitki türüne dönüşmesine neden olacak olan Türkiye'de ülkeye bize ait bir phytoptara cinnamoni'ye toleranslı bir anacın olmaması dahası hiçbir anacın olmaması.Şu anda Türkiye'de avokado fidanı tohum üzerine aşı yapılarak elde ediliyor.Her sektörde olduğu gibi burada da sektörü Metin abim koşturuyor yani düşünün normal pazardaki manavdaki satılan sıradan tohumların üzerine dahi aşılanarak fidan elde edilip satılabiliyor.Oysa geçtim dayanıklı seleksiyonlardan elde edilen dünyada kabul görmüş anaçları belli bir güce dayanıma sahip ilk akla gelen zutano çekirdeğine dahi aşı yapılmadığını bu işe girdikten sonra gördüm.Ne bununla ilgili bir çalışma var ne de geliştirme.Çiftçilerde Adana'dan tutunda Antalya bütün sahil boyu deli gibi avokado dikimi yapıyorlar.Tabi ki yurt dışından belli bir sayıda 5000 adet gibi iyi bir anaca sahip çeşit getirilebiliyor ancak haliyle anaç ve istenilen çeşite göre normal satılan fiyatı üzerinde bir tür telif hakkı gibi bir ücrette ekleniyor.Zaten ne o çeşiti ne de anacı çalıp yetiştirme yapıp ihracat yapma sansları yok dahası o çeşitler milli çeşit listesinde değil yani milli çeşit listesinde değilse satamıyorsun bile hiçbir ülke almıyor hass gibi eski çeşitler milli çeşit listesinde.Yani ne çeşit var ne anaç bir tek hass var geçerli o da dünyada geçen bir tür bizde onunda bir kıymeti yok.Yurt dışında fuerte çeşitini unutalı 50 yıl olmuş bizde ise fuerteyi yeni bir çeşit gibi iyi kabul gören bir çeşit gibi fidancılar tarafından cahilce dikimi yaptırılıyor.Oysa birçok pazarda ihracat değeri olmayan ileriye dönüklüğü olmayan bir çeşit.Dünyada şu anda hass ve hass'ın klonları ve benzerleri değer görmekte.
Phytoptara ile ilgili bölüme dönersek avokado Alanya'nın süzek kayrak dedikleri iyi derecede hava boşluğuna sahip su tutmayan arazilerinde bu tohum anaçları üzerinde içlerinde zayıf olanları ölerek selekte olarak bir şekilde hayatına devam etmekte.Ancak bu tipteki toprak yapısı ne Adana'da ne de diğer sahil bandında dikimi yapılan yerlerde var çünkü o topraklar ağır killi topraklar su tutan topraklar üzülerek söylüyorum çok büyük kıyıma uğrayacak bu dikimler .Malesef bende bu bitkinin Alanyadaki gibi yetişemeyeceğini deneyimleyerek gördüm, ki benim seram %50 oranlarda çakıl ve taşlı çok süzek bir topraktır.
Dünyada aslına bakarsanız tam anlamıyla bu hastalığın bir kontrolü yok.Bu hastalık için kalsiyum sülfat uygulaması hastalığı %70 oranında ilk dikim yıllarında baskıladığı ile ilgili çalışmalar var ancak daha sonraki dönemlerde özellikle Avusturalya'da bir tür enjektörle bitkiye fosforoz asiti uygulaması var bu uygulama ile bitki bağışıklığı belli bir düzeyde tutularak bitkinin hastalığı atlatması sağlanabiliyor ancak kesin çözüm değil belli aralıklarla uygulama yapmak gerekiyor.Bir diğer madde ise metalaxyl bizde bu da yok o içeriklerde daha çok mildiyö için ki bu tip ilaçlar phytoptorayı kontrol etmiyor.Mikrobiyal hiçbir ürün yok.Ben şu anda yüksek oranlarda tarımsal jips uyguluyorum kaybettiğim fidanları ise bir selekte denilemez ancak çok büyük zutano çekirdeklerine aşıladığım fidanlarda değiştiriyorum. Aslıa bakarsanız seçilmiş zutano çekirdeklerine aşı yapılmış olsa kayıplar belki çok düşük olacak ama malesef bir denetleme mekanizması yok her işte olduğu gibi.Klonal anaçmış yok hass türevi yeni çeşitlermiş o taraf kapalı belki çeşit kısmı için dünyada kabul gören bir çeşit yaratmak mümkün değil ancak anaç kısmı için birşeyler yapmak mümkün.Elimizde en azından zutano çeşiti var anaç potansiyeli olan ama ondan dahi enfekteli toprakta hayatta kalabilen tohumlardan bir seleksiyon denemesi dahi kurulmamış .
Seradaki ağaçların durumları ile ilgili ve ne şekilde bir yetiştirme yolu izliyorum umarım bir kaç fotoğrafla daha sonra devam edeceğim.
|