Epeydir "
kanser ta mısırlılarda bile varmış, şimdi kanserler arttı diye yalan söyleyerek organik reklamı yapıyorlar", "
organik de neymiş yaw, palavra", "
zehirli sentetik pestisit kullanılmadan tarımsal ürün olmaz", "dozunda zehir iyidir"
vb. gibisinden söz eden olmamış.
Elbette, bu düşüncelerin değişmesinden değil, "
ben bildiğimi okurum, gerisinden bana ne" anlayışından.
Bir konuya açıklık kazandırmak gerek. Olay salt tarladaki bitkisel üretim ile de ilgili değil. İçinde bulunduğumuz ekolojinin tümü ile ilgili. Yediklerimizin yanı sıra, içtiğimiz su, soluduğumuz hava, bastığımız toprak (şayet kaldıysa), yaşam biçimimiz, hepsi bir bütün.
8 yıl önce Dr.Onur Hamzaoğlu isminde bir Halk Sağlığı profosörü Kocaeli Dilovasında (
boya fabrikalarının bulunduğu mahalle) bir araştırma yapıp sonuçlarını yayınlamıştı. 4-5 yıl süren
araştırmaya göre, bu bölgedeki ölümlerin %32'sinin kanser olduğu, annelerin sütlerinde, bebeklerin dışkılarında yüksek oranda ağır metal olduğu belirlenmişti. Sonrasında Hamzaoğlu'nun başına gelmeyen kalmadı. Hakkında bir çok soruşturma ve davalar açıldı, hakaretler edildi, akademisyenliği bitti, akademisyenlerin barış bildirisini imzaladığı gerekçesi de kullanılarak 5-6 ay kadar tutuklu kaldı. Sonrasını takip edemedim, içerde mi, dışarda mı bilmiyorum. Ancak dilovasında halk sağlığını yok eden kötü endüstrileşmenin iyileştirilmesi yönünde herhangi bir girişimin varlığına dair hiç bir şey duymadık. Araştırma sonuçlarının kamuoyuna duyuruluşundan itibaren orada başka kaç kişi kanserden öldü ve kaç kişiye da kanser teşhisi kondu belirsiz. Zaten önemli olan da bu gibi şeylerin belirsiz kalması galiba.
2005-2008 yılları arasında Gölcük-Hisareyn diye bir yerdeki bir sitede oturmuştum. Haliyle Hisareyn ahalisiyle de irtibatımız olmuştu. Orada çok yoğun meyvecilik yapılıyordu ve müthiş bir ilaçlama uygulaması vardı. Yol kenarındaki su kanallarından rengi bulanık, buram buram kokan zehirli tank yıkama suyunun akmadığı nadiren görülürdü. Hemen hemen her gün bir veya daha fazla cenaze olurdu ve sorduğumuzda kanser dışında bir ölüm nedeni pek duymadık.
İlgi duyup takip edenler vardır mutlaka. Bu günlerde bir davanın
duruşmaları görülüyor. Bülent Şık isimli bir akademisyen, Sağlık Bakanlığı’nca 2011-2016 yılları arasında yaptırılan “Kocaeli, Antalya, Tekirdağ, Edirne, Kırklareli illerinde Çevresel Faktörlerin ve Sağlık Üzerine Etkilerinin Değerlendirilmesi Projesi" adı altında çok kapsamlı bir araştırmada görev aldı. Bu kapsamdaki bir çok araştırmada araştırmacı ve raportör olarak bizzat çalıştı. Araştırmalarda çok önemli sonuçlar çıktı. Öyle ki halk sağlığını doğrudan ilgilendirilen, gerek bireylerin gerek kurumların hemen önlem almasını gerektiren sonuçlar 2015 yılından itibaren net olarak ortaya çıkmasına rağmen, ne kamuoyuna herhangi bir bilgi verildi ne de herhangi bir önlem alındığına dair izlenim edinebildik.
Bunun üzerine, Bülent Şık, geçtiğimiz Nisan ayında 5 günlük bir yazı dizisiyle kendi bilgisi dahilindeki bazı sonuçları kamuoyuna açıkladı. Sonuç malum, açıklananlar hiç bir şekilde yalanlanamıyor ancak açıklanması suç olarak addedilerek soruşturma ve kovuşturmaya uğradı.
Kısıtlı da olsa açıklanan sonuçlara göre maydanozdan yeşil soğana, erikten çileğe kadar bir çok sebze ve meyvede izin verilen (
ne demekse) limitlerin altında veya üzerinde kanserojen pestisit kalıntısı tesbit edildi. Önemli bir oranda da birden fazla pestisit tesbit edildi. Bununla da bitmiyor, tarım ilaçları içme sularında da tesbit edildi. Ayrıca alüminyum, kurşun, arsenik
vb. gibi ağır ve toksik metallere önemli oranlarla rastlanıldı.
Pestisitler 1
Pestisitler 2
Su 1
Su 2
Yayınlananlar kapsamlı araştırmaların çok kısıtlı bir bölümünden, muhtemelen adı geçen araştırmacının bizzat içinde bulunduğu ve doğrudan bilgi sahibi olduğu şeyler. Araştırmanın tümünde neler var belirsiz. Büyük ihtimal de öyle kalacak.