View Single Post
Eski 16-06-2014, 12:40   #30
Taşlıbahçe
Ağaç Dostu
 
Taşlıbahçe's Avatar
 
Giriş Tarihi: 03-04-2006
Şehir: Çanakkale
Mesajlar: 710
...DEVAM...


Name:  3.jpg
Views: 3601
Size:  77.8 KB

Sıra geldi dere boyundan topladığımız kütükleri, dal parçalarını döşemeye. Kimi parçalar diğerlerinden yüksekte, kimileri de aşağıdaydı ama ortalama 30 cm yüksekliğinde bir yığın oluşturdular. 10 cm kadar da en alttaki taşlar vardı. Bu durumda zemini hizalayıncaya kadar 35 cm kadar bir mesafe daha kalıyor.

Tüm bu malzemeleri küçük toprağımızın yanından geçen derecikten topladım. Buraya yıktığım ölü bir eriğin dallarına takılan malzemeler buradaki gibi dört yatak yapmaya yeterdi.

Dere boyu daha çok çınarlık olduğundan bu kütüklerin ve dal parçalarının çoğu da çınar oldu. Aralarda çam kütükleri ve dallar da yok değil ama reçineli ağaçların odunları bu iş için tercih edilmiyor. Ayrışma süreçleri uzun, reçine ise toprağın kıvamını olumsuz etkiliyormuş.

Gerçi, reçineli odunların kullanılması durumunda dahi uzun vadede sorunlar dengelenir, ama problem de sanırım bu; doğal dengeleri hızlıca taklit ederek hızlıca sonuç almaya çalışıyoruz o nedenle de hızlı cevap veren malzemelere yöneliyoruz.

Yine de aralarda kullanmanın veya alt sıraya onları koyup üzerlerine de diğerlerini döşemenin uzun vadeye yayılan faydaları olabilir. Diğerleri ayrıştıktan sonra da bir süre daha yatağın bu malzemelerden gelen kimi yararlarından istifade edilebilir.

Reçineli ağaçlardan başka bilhassa kazık yapımında, yağmurlu bölge mimarisinde ve benzeri yerlerde kullanılan sert odunlu, çürümeye dayanıklı kestane, kızılağaç, yalancı akasya gibi ağaçların odunları da aynı bakışla ele alınabilir.

Bir de, diğer bitkilerin veya ağaçların gelişmelerini baskılayan ceviz, kokar ağaç gibi alleopatik ağaçların odunları uygun görülmüyor. Onların da bu özelliklerinin zamana bağlı olarak yok olacağı biliniyor; yukarıda belirttiğim gibi, hızlı cevap almak istiyorsak bu türden malzemelere zorda kalmadıkça yönelmemek daha uygun olur.

Bunlardan başka özellikle dikkat edilecek bir nokta da kurumamış veya ayrışmaya başlamamış, ki birazdan geliyorum, tüm ağaçlar için bu önemli, ama söğüt gibi kütük sürgünü verme özelliği yüksek olan ağaçlara özellikle dikkat etmeli. Aksi halde baharla birlikte küçük bir söğüt korucuğunuz olabilir.


Name:  4.jpg
Views: 3645
Size:  72.0 KB

Kimi ayrışmaya yeni başlamış, kimi sünger gibi olmuş bu ağaç parçalarının uzun yıllar üzerlerindeki bitkileri besleyeceğini, onlar için suyu tutacaklarını düşünmek heyecan verici.

Dile getirmek tuhaf olsa da bu kütüklere büyük bir saygı besliyorum, tüm bunları düşünmek iyi geliyor. Dere yatağından almak, buraya getirmek, yerleştirmek… Her anı keyifli.

Kaba organik malzemelerin yaş, yani yeni kesim olmaması gerekiyor. Kuru olması yeterli olacaksa da en iyi şey ayrışmaya başlamış olması. Bilindiği üzere karbon temelli bu malzemeleri ayrıştıran bakteriler azota ihtiyaç duyuyorlar.

Dolayısıyla malzemeler ne kadar ayrışmışsa, bakterilerin azot sarfiyatı ve yatağa dikilecek bitkilerle bu yöndeki rekabetleri de o kadar azalır.

Diğer taraftan bu sistemde uzun yıllar besi takviyesi avantajı da ayrışma oranında düşer. O halde yarı çürümüş olanlar, sünger gibi olmuş ve artık dağılmaya başlamış olanlar ve henüz ayrışmanın ilk emareleri görünenlerin bir karması en uygunu olabilir.

Biz öyle yaptık ama çok da bilerek, düşünerek değil, bulabildiklerimiz zaten böyleydi. Bu arada ayrışmaya başlayanlar bünyelerindeki sayısız mikroorganizmayı, mantarı, küfleri ve daha başka canlıları da sisteme ilk elden dahil etmiş oldular.

Kütük, dal, çalı çırpı diyerek adlandırmaya çalıştığım bu kaba malzemelerden bilhassa kütüklerin hacimlerinden dolayı uzun yıllar içinde ayrışacakları için uzun yıllar besleyiciliklerini koruma özellikleri var. Daha başka yararları da var.

Sünger gibi nemi tutabiliyorlar, bu da sıcak havalardaki sulama sarfiyatını düşürüyor. Ayrıca, oksijensiz ortam yaratabilme potansiyeliyle problem çıkarabilecek olan fazla suyun alabileceği kadarını alıyor, bitkiler ihtiyaç duyduğunda da veriyorlar. Tüm bu alma verme esnasında da nefes alıp verdiğimizde göğüs kafesimizin şişip inmesi gibi değilse de, yani gözle görülmese de kımıldanıyorlar ve bu da toprağı kıpırdatarak havalanmasına katkı sağlıyor.

Sistemin havalanma kapasitesinin yüksekliği, kendilerinden “yararlı” olarak bahsedilen ve çoğu “aerobik” yani oksijenli ortamlarda yaşayan mikroorganizmalar için iyi bir yaşam ortamı oluşturuyor.

Dolayısıyla “zararlı” olarak bilinen, hastalık yapıcı ve çoğunlukla “anaerobik”, yani oksijensiz ortamda yaşayan mikroorganizmalar burada üreyemiyor veya az ürüyor. Bu durumda da “yararlı” nüfusu fazla olduğundan bunlar kısa sürede onlar tarafından baskılanabiliyor. Kısaca etkisizleştiriliyorlar.

Bu sistem zararlıların yok edilmesine yönelik olmayıp, onların ortaya çıkışını ve üremesini en baştan engelleyen, engellenemediği durumlarda da onları etkisiz hale getirecek yararlıların barınmasını sağlayan bir yapı olarak çalışıyor. Bu konuya birazdan geliyorum.

Kaba malzemenin toprağın derinliklerine yatırılması, normal ve doğal koşullarda burada pek olmayan mikro camianın kültürel faaliyetlerini buralara kadar getiriyor.

Name:  kütük.jpg
Views: 3488
Size:  34.0 KB

Yine bilhassa kütükler içeriden de çürümeye ve boşalmaya başladığından pek çok toprakaltı canlısının sığınağı oluyorlar. Her kütük, her dal, her sap barındırabileceği kadar misafiri ağırlıyor.

Bakteriler mi dersiniz, tek hücreli hayvanlar mı, kurtçuklar mı dersiniz solucanlar mı, kınkanatlılar mı dersiniz kırk ayaklar veya türlü türlü çiyanlar mı? Kulağa nasıl geliyor emin değilim ama bunlar toprağın canları, cana can katanları.


Bu malzemelerin bu faydalarından başka benim bilmediğim daha başka yararları da vardır büyük olasılık. Bir de geleneksel sebze toprağına göre olumsuz görünen ama aslında öyle olmayan yönleri ve gerçekten olumsuzluk yaratabilecek potansiyel problemleri ve bunların çözümleri de var.

İlk olarak, hazırlık aşaması geleneksel sisteme göre kat kat zaman ve emek alıyor. Ancak bu özelliği uzun vadede daha az çaba gerektirdiği için eşitleniyor ve hatta zaman ve emek açısından bir hayli kâra geçiriyor. Bu görünürde olumsuz bir yanı olsa da aslında öyle olmayan bir özelliği. Ama sistemin yaygınlaşmasında bir engel olarak ortada duruyor.

Önemli problem ise, her şeyin dengede olduğu orman ekosisteminden gelen maddelerle ilgili. Bu maddelerin avantajlarını saydım.

Bu maddelerle gelen ve sisteme ilk elden dahil olan yararlı mikroorganizmalardan, mantar ve küflerden ve diğer canlılardan da bahsettim. Bir de zararlı olanlar var ki (her tür patojen)onların da gelmesi büyük olasılık.

Gerçi şunu kabul etmek lazım: Onlar her zaman varlar. Havada sporları dolaşan, başka canlılarla taşınan pek çok patojen var, engellenemezler.

Biz insanlar için de öyle; virüslerin, mikropların kol gezdiği bir dünyada yaşıyor ve ancak beslenmemize dikkat etmediğimizde, yaşadığımız ortamlar aşırı sağlıksızlaştığında, vücut direncimiz düştüğünde bu patojenlerden etkileniyor ve hastalanıyoruz.

Aynı şey bitkiler için de geçerli. Fark yok. Kaçış yok, birlikte yaşamayı öğrenmek ve yaşamın görünen veya görünmeyen zenginliğini koruyarak devam etmek gerekiyor. Sağlıklı ve zengin bir ortamda yaşamak ve sağlıklı olmak lazım.

Gezegenimiz yaşamdan yana bir yol tutturmuş. Şanslıyız. Bu yaşamın zengin çeşitliliği bozulduğunda çıkan problemleri ancak çeşitlilikle yenebiliriz.

Ama göremediğimiz şeyleri nasıl yeneriz? Doğada bir dengenin olduğu gün gibi açık olsa da bu patojenleri ve diğer mikroorganizmaları görememek, bilememek zihnimizi kuşkularla karıştırıyor ve bulandırıyor.

Bu yatağı hazırlarken de aynı şeyleri düşündüm ve etrafıma baktım: Ormanların kuytularına, kıpır kıpır haşerata, mantarlara, yeşil bitkilere, oradan sağlam gövdeli ağaçların en yüksekteki filizlerine baktım. Bu dengeye, bu uyuma, içinde yok oluşu ve var oluşu eriten bu mucizeye hayranım, doyasıya güveniyorum.

Sözün kısası, bitkiler için yararlı saydığımız organizmaların zararlı saydığımız organizmaları baskılayacağını düşünüyorum. Çünkü tabiat böyle var oluyor. Zararlı dediklerimiz aslında sağlıksızlaşan ortamları, direnci düşmüş canlıları yaşamın başka formlarıyla dolduran, onları dönüştüren varlıklar, yani onların da yaşama yönelik var oluş nedenleri var.

Kimi şaşmış dengelerle ağırlıklar değiştiğinde işler bizim zararımıza görünse de ve hatta öyle olsa da o aksaklıkları bulmak ve değiştirmek yapılacak en iyi şey olur veya daha iyisi bu dengeyi iyi taklit edebilmek olur.

İşte bütün çabamız bu. Muazzam dengeyi taklit edebilmek. Bu çok da zor olmasa gerek. Ne de olsa hiçbir şeyi yoktan var etmiyoruz, yalnızca gözlemliyor, araştırıyor ve bir araya getiriyoruz.

Edindiğimiz bilgi ve gözlemi bir araya getirdiğimizde ise taşların altında gizlenenleri görebiliyoruz: Döngüde olan sağlıklı orman ve benzeri bir ekosistem içerisinde pek problem olmayan bu patojenler yeni kurduğumuz sistemin ilk aşamalarında şevkimizi kaçırabilirler.

Ama bu bir engel olamaz. Kenarda bekleyen, kapıdan girmek için fırsat kollayan bu sıkıntı olasılığını en aza indirmek için, havalanma ve drenaja dikkat etmekten başka dışarıdan yararlı mikroorganizmalar ve mikorizalar da sisteme dahil edilebilir.

Mikoriza mantarları bitkilerle karşılıklı çıkara dayalı bir ilişki içerisinde olan ve bitkinin ulaşamadığı veya ulaşmada zorlandığı kimi besin tuzlarını ve dolayısıyla suyu alarak yerleştiği kökler aracılığıyla bitkiye ulaştıran ve bunun yanı sıra köklere musallat olan, bitkilere zararı dokunan kimi fungus ve daha başka canlılara karşı bitkiyi korumaya alan kök mantarlarıdır.

Ekeceğimiz veya dikeceğimiz bitkileri mikoriza mantarlarıyla aşılamak, bu doğal dengeye yaklaşmak için gerekli görünüyor. Mikorizaları ise en iyisi inanıyorum ki yine bu bölgeden ve değişik bitki altlarından temin etmek olacak. Acelemiz varsa veya emin olamıyorsak piyasada bulunan bir ürün de alınabilir.

Yine bir mantar olan ve kimi patojenlerle hem rekabete girerek baskı kuran, hem de onları yok edebilecek savaş yöntemleri kullanan “Trichoderma” türleri de doğada bulunmakla beraber piyasadan temin edilebilir.

Aynı şey pek çok yararlı mikroorganizma için de geçerli; Basillus türü bakteriler veya 80 küsur yararlı mikroorganizmayı içeren ve piyasadan EM-A ismiyle temin edilebilen ürünler alabiliriz. Sonraki yazılarda bu ürünlere değinmeyi düşünüyorum.

Daha başka benzer ürünler de var ve bu canlılar keşfedildikçe, anlaşıldıkça daha yeni ürünler de olacaktır. Yine de bunların piyasadan alınması yerine, en iyisi, yararlı bakterilerin üremesini sağlayacak koşulları oluşturmaya yönelmek ve doğadan kimi sağlıklı bölgelerden alınan bir miktar toprak, bir miktar ayrışmakta olan kütük, yaprak vb. maddelerle aşı yapmak olduğunu düşünüyorum ki bu yazıya konu olan yatak hazırlığı da bu düşüncelerle şekillenmiştir.


Düzenleyen Taşlıbahçe : 16-06-2014 saat 13:20 Neden: devam
Taşlıbahçe Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön