View Single Post
Eski 16-06-2014, 12:31   #29
Taşlıbahçe
Ağaç Dostu
 
Taşlıbahçe's Avatar
 
Giriş Tarihi: 03-04-2006
Şehir: Çanakkale
Mesajlar: 710
Taşlıbahçe'nin son yazısını buraya büyük ölçüde alıyorum.
Hugelkültür ve bir yorumu hakkında

Altı Yaprak Üstü Bulut / Çukurkültür 2


Cansız bir toprağı sağlıklı bitkiler yetiştirecek bir canlılığa kavuşturmak için dışarıdan veya uzaklardan girdiler sokmak yerine arazimizden ve yakın civarımızdan, üstelik zarar vermeyecek bir kıvamda alabileceklerimizi almak ve döngüye sokmak istiyoruz.

Niyetimizi daha başka cümlelerle, en yalın haliyle dile getirmeye çalışayım: Burada, günden güne, mümkün olduğunca kendi içinde dönen bir tarım sistemi oluşturmaya çalışıyoruz. Toprağın yıpranmışlığını iyileştirme amacıyla ilk aşamalarda türlü girdiler işleri hızlandırırsa da bunları azaltarak bir gün sıfıra indirmek nihai gayemiz.

Bu nedenle arazimizden ve yakın civarımızdan gerekli malzemeleri toplayarak döngüye sokuyoruz. Yakın civar deyince “orman” büyük bir kaynak ancak onu dilediğimizce kullanma ve sömürme hakkını kendimizde görmüyoruz, dolayısıyla yukarıda da belirttiğim gibi bir traktör orman toprağı getirmek yerine, dereyle denize kadar inecek kimi orman artıklarını alarak ormandaki kadar zengin bir toprak döngüsünü başlatmaya çalışıyoruz. Bunun için de uygun malzemeleri uygun şartlar ve uygun canlılarla birleştirme yoluna giriyoruz. Gözlemlerimiz ve benzer uğraşlar içinde olanların deneyimlerini, bulunduğumuz iklime ve toprağımıza uyarlamaya çalışıyoruz. Doğal orman ve çayır ekosistemleri bizim sevgili öğretmenlerimiz, bizden önce yapılan çalışmalar, edinilen bilgiler de özenle kaplanmış ders kitaplarımız oldu.

Sebze yetiştiriciliği için “hugelkültür”ü yorumlamamız da bu nedenledir. Bu konuyla ilgili daha önceki yazıdan da birkaç tekrarın ardından yeni hazırladığımız yatağın üzerinden konuya devam etmek uygun olur.



HUGELKÜLTÜR (TEPEKÜLTÜR)

Name:  hugelkültür - Kopya.jpg
Views: 4404
Size:  47.9 KB

Almanya ve Doğu Avrupa’da yüzlerce yıldır uygulanan “hugelkültür”, Avusturyalı Seep Holzer’in bu sisteme eğilmesi, onu geliştirmesi ve tanıtmasıyla birlikte bilhassa permakültür uygulamalarına ilgi duyanlar arasında büyük bir yer edindi ve sevilerek kullanılmaya başlandı.

Bir önceki yazıda “hugelkültür”ü birkaç cümleyle anlatmış ve yukarıdaki çizimimi vermiştim. Bu çizim oldukça genel geçerdir. Farklı şekillerde veya farklı malzemelerle yapılan örnekleri varsa da en bilinen ve yalın hali böyle.

Genellikle toprak zemin bir karış kadar kazılıyor veya kazılmıyor, kuru veya hafiften çürümeye başlaması yeterli olan odun, dal, çalı çırpı parçaları gibi kaba malzemelerle bir yığın oluşturuluyor, onun üzerine saman örtüsü, çim kırpığı veya yerinden kaldırılarak toprağıyla birlikte ters çevrilen çimenler, onun da üzerine humusça zengin toprak veya olgunlaşmış kompost yığılıyor. Sebzeler, yemeklik otlar vb. bitkiler, yerden yüksekliği genellikle 1 veya 1.5 m kadar olan bu tepe şeklindeki iki yanı eğimli yığın üzerine dikiliyor.

Sistemin faydaları çok. Bu faydalardan büyük kısmı onu diğer sebze yataklarından ayıran kaba malzemeyle ilgili. Bu yöndeki faydalarını aşağıda, bu malzemeleri anlattığım yere bırakıyorum.

Yine de, özet bilgi olarak bu sistemin uzun zaman besi takviyesi yaptığını, nemi tuttuğunu, drenaj ve havalanma sağladığını, geleneksel yöntemlerde havalanmayı sağlamak için yapılan çapalama işini gerektirmediğini, mikroorganizmalar ve diğer toprak canlıları için yaşanası bir alem olduğunu, ayrışmalarla birlikte ortaya çıkan ısının sezonu uzattığını yazmış olayım ve yeri geldikçe detaylandırmak üzere şimdilik bu kadarıyla yetinelim.

Dikkat edilmesi gereken bir nokta ise hugelkültür olsun veya olmasın, genel kural, hazırlanan sebze yataklarına basmamak ve ağırlığımızla onu ezmemek. Sistemin havalanma özelliği ve dolayısıyla bilindik çapalama işlerini gerektirmemesi de bu yolla mümkün. Yatakların ölçüleri de yine bu mantıkla oluşturulur. Yeri geldikçe bu bilgileri tekrar etmekten üşenmem.


ÇUKURKÜLTÜR

“Hugelkultur”ü aynen almak yerine önce nedenini, niyesini merak ettik ve bize uyan bir yorumlamasını yaptık. Almancada “hugel” tepe demekmiş ve bu “tepe” formu niye var veya niye bu denli abartılı diye de düşündük haliyle.

Muhtemelen bu sistemin geleneksel olarak uygulandığı Almanya ve komşu bölgelerdeki bol yağış böyle bir sistemi gerekli kılmış olmalı. Aksi halde, toprak altında suyla tıka basa doymuş havasız ortamdaki çürüme olayına çok elverişli bir hal alabilirdi ki bu hiç istenmez. Böyle bir ortam havasız ortamlarda üreyen pek çok patojen için yuva olmaya gayet müsaittir.

O halde yağmur özlemi çeken biz Egeliler olarak bunun tam tersini uygulamamız mantıklı geldi.

Name:  001-kopya.jpg
Views: 3813
Size:  40.5 KB


Sistemin drenaj ve buna bağlı gelişen havalanma faydalarından feragat edip su tutma kapasitesine yüklendik. Kanımca, böyle yapmazsak, yani yüksek bir tepecik olarak orijinal sistemi kurarsak yatak hızlı kuruyacak ve sulama sarfiyatı artacaktır.

Burada su fazlası olmadığından, bu suyun da drenaj problemi olmadığından ve drenaj yetersizliğinden kaynaklanan oksijen yetersizliği problemi de olmadığından dolayı “tepekültür” yerine “çukurkültür” yapalım dedik.

Bu noktaya kadar her şey tamam. Malzemeleri tepe şeklinde yığmak yerine az olan suyu tutmak ve korumak için çukur içine yığmak. Mantıklı. Ama hangi malzemelerle? Yukarıdaki çizimde de görüldüğü gibi artık klasikleşen yapıya göre üç kat var. Ama bizimki biraz farklılaştı.

Name:  001-kopyaa-copy.jpg
Views: 3706
Size:  42.7 KB


İlk olarak kütük, dal vb. maddelerden oluşan kaba organikler. Dere yatağından ve arazinin sınır bölgelerinden temini kolay.

İkinci katta, yerden kaldırılarak ters çevrilen çimenler. Yani en basidi bir kürekle çimenleri altındaki toprağıyla birlikte kaldırarak yeşil kısımlar alttaki kütüklerin üzerine gelecek şekilde ters çevirmek.

Biz halen çok az miktardaki toprak katmanımızı geliştirmeye çalışırken bunu yapmak istemeyiz. Başka yerlerden söküp getirmek de istemiyoruz. O halde bu bölümü büyük ölçüde es geçiyoruz ancak yeşil otların, organik maddeleri parçalayacak olan bakterilere sağladığı azotu, yanmış keçi gübresiyle karşılamayı seçiyoruz.

Üçüncü kat ise humusça zengin toprak veya olgunlaşmış kompost. Şu an hazırdaki kompostumuz çok yetersiz. Ormandan veya bahçe toprağı satan bir yerden bir traktör toprak getirmeyi de istemiyoruz.

O halde yeni bir yola ihtiyaç var. Düşündük ve –bir önceki yatakta da olduğu gibi- küçük toprağımızın olduğu dere yatağından uygun malzemeleri getirmeye karar verdik. Bu uygun malzeme de kuru ve bu mevsim biraz da çürümüş olan yapraklardan daha iyisi olamaz.

Çukurdan çıkan toprakla harmanlayarak veya ince katlar halinde bir ondan bir bundan sererek yatağı oluşturabiliriz dedik ve işe koyulduk.

Name:  1.jpg
Views: 3574
Size:  73.6 KB


İlk olarak evin önündeki dar alana 7 m uzunluğunda, bir başta 90 cm, diğer başta 120 cm genişliğinde olan bir alan belirledik. Evin önündeki bu alan hafif açılı olduğu için yatak ta böyle oldu.

Alan düzgün ve geniş olsa dahi yatak genişliğini belirleyici ölçü kol uzunluğumuzun iki katıdır ki bu da ortalama 60+60=120 cm kadardır. Daha dar yataklar köklerin rahatça yayılmasına izin vermezken daha genişleri de anlaşıldığı üzere sebzeleri hasat etmede problem çıkarır. Çünkü kural bu yatağa hiçbir adım atmamak, toprağı ezmemektir. Aksi halde sıkışmış bir toprak kökleri de skıştıracağı ve daha başka problemler de çıkaracağı için çapalamayı gerektirir ya da toprak canlılarının bu toprağı işlemesi için zaman gerekir.

Ardından, belirlediğimiz bu alanı 75 cm kadar bir derinlikte kazdık. Hafriyattan buraya yığılan ve yaz aylarında beton gibi sertleşen bu taşlı, çakıllı ve killi topraktan kazı esnasında bir hayli irili ufaklı taş, inşaat artığı çöpler çıktıysa da çıkmayan şeyler de vardı: Gözle görünebilen toprak canlıları. Tek bir solucana dahi rastlamadık.

İrili ufaklı taşlarından ayırdığımız çakıllı, killi toprağımızı yatağa katmadan önce elemek gerekecek. Bu arada killi toprağa da değinmek gerek. Azı karar, çoğu zarar bir toprak türü. Kil mineralinin oranı fazla olduğunda suyu iyi tutmasına rağmen kurumaya başladığında sertleşerek bitki köklerini fazlasıyla sıkıyor.

Uygun miktarda ise ortalama %30 gibi (özel amaçlarla bu oran değiştirilebilir), toprağın katyon değişim kapasitesini arttırma avantajını sağladığı halde dezavantajları ortadan kalkıyor. Katyon değişim kapasitesi ise yuvarlak bir anlatımla, toprakta bulunan ve bitkinin ihtiyaç duyduğu elementlerin bitkiler tarafından alınabilme kapasitesini ifade eder.

Uzun, detaylı, kimyalı bir konu. Başka bir zaman üzerine eğilmek isterim ama yeri gelmişken, katyon değişim kapasitesi kilden çok daha fazla olan humustan da bahsetmeli.

Humusun değişik tanımları olmakla birlikte, onu artık tanımı yapılamayacak ölçekte küçülmüş, ayrışmış, dışkılanmış ve değişikliğe uğramış organik maddelerin bütünü olarak tanımlamak mümkün.

Kil için % 30 iyidir dedik, geri kalan %70 ise yine yetiştirilecek bitkilere, iklime, uyguladığımız tarım metotlarına göre kum, mil, organik madde oranları belirlenerek hazırlanabilir.

Nihayetinde bu önemli unsuru hesaba katarak elimizdeki killi toprağı (ama saf kil değil, içinde daha başka bileşenler de var) %50 oranında kullandık. %40 gibi de kütük, dal, yaprak gibi ham organik malzeme ve biraz da gübre, az bir miktar ise olgun bir toprakta bulunan mikroorganizma ve mikorizaları aşılama niyetiyle orman toprağı kullandık.

Tüm bu malzemeler zaman içinde yüksek humus içerikli bir toprağa dönüşecektir. Geriye kalan % 10 ise dere yatağından getirdiğimiz kum, mil ve bunlardan çok daha az bir miktar odun külü oldu. Tüm bunları yeri geldikçe aşağıda elimden geldiğince anlatmaya çalışıyorum.

Bu malzemeleri somutlaştıracak olursak, 70 cm derinliğindeki ortalama 105x700 cm ölçülerindeki çukurda 30 cm kadar yükselen kütük, dal gibi kaba organik madde, 18 çuval yaprak, 2 çuval keçi gübresi, göz hesabıyla bir çuval kadar mutfak artığı, 1 çuvala yakın orman toprağı, 4 kova kum, dört kova mil, 1 kova odun külü ve tüm bunlara denk gelecek kadar da arazide bulunan killi toprak.

Daha sonra hazırlayacağımız yataklarda daha farklı malzemeler ve miktarlar deneyeceğimiz kesin ama şunu söyleyebilirim ki yukarıdaki oranlar ve malzemeler işe yarayacak ortalama değerlerdedir ve toprak canlılarına kucak açan, yaşayan bir bahçe toprağı için uygundur.

Bu yatağın verimini, takviyeleri, nelerin yetiştiği, nelerin ne miktarda hasat edildiği, yapısının nasıl ve ne şekilde homojenleştiği, PH değerleri ve benzeri diğer şeyleri önümüzdeki zamanlarda görecek ve paylaşacağız.

Diğer taraftan bu oranlar elbet değişebilir. Killi toprak oranı arttırılabilir veya tam tersi organik madde miktarı arttırılabilir hatta tamamen organik madde kullanılabilir, kum ve mil miktarı gibi kül miktarı da arttırılabilir veya hiç konulmayabilir, bunlar yerine benzer veya farklı işlevleri olan daha başka malzemeler de kullanılabilir.

Tüm bunları nerede bulunduğumuz ve hangi malzemelere ulaşabileceğimiz, ne yetiştireceğimiz, sonrasında ne kadar miktarda ve ne kadar aralıklarla organik madde takviyesi yapabileceğimiz (Çünkü organik madde miktarımız ne kadar fazlaysa bu maddeler hızla ayrışarak bitki gelişimini ve miktarını arttırır, dolayısıyla da daha kısa zamanda daha fazla miktarda organik madde ekleme ihtiyacı doğar) belirler.

Organik madde ve mineral madde karmasının avantajlarına biraz daha açmakta yarar var. Organik maddeler ayrıştıkça içlerindeki mineraller de diğer bitkilerin kullanımına hazırdır, yine de biz sistemi yalnızca organik maddelerden kurmadık; mineralleri de işin içine kattık. Ama başka bir amacımız vardı.

Kil, mil, kum, kül gibi mineralce zengin bu maddeler sistemin kendini çok hızlı tüketmesini veya çok fazla organik madde takviyesi gereğini de dengelemiş oluyor. Çünkü, organik madde miktarı ne kadar fazlaysa onlardan beslenen bitkilerce alınmaları, bitkilerin beklenenden fazla, hızlı gelişmeleri sürpriz olmaz. Dolayısıyla bu bitkiler sistemden çıkarıldığında da oluşan kayıplar daha fazla olacağından takviye miktarı da artacaktır.

Organik madde miktarı sistemin tamamını ifade ettiğinde ortaya çıkan sorun böyle oluyorsa da bu sorunların en masumudur. Daha başka maddelerin fazlalığı daha büyük sorunlar oluşturur.

Yukarıda bazı mineralleri anmakla birlikte bitki ve diğer tüm canlıların gelişiminde önemli yeri olan azottan da bahsedip durdum. Onun da fazlası zarar, hem de ne zarar. Bu her şey için geçerli, hiçbir şeyin fazlası iyi değil.

Ne azotun, ne fosfatın, ne potasyumun, ne de diğer başka başka şeylerin. Ürünler üzerinde etkisi gözlenmese dahi pek çok besi maddesinin fazlalığı o ürünün kalitesini, besleyiciliğini düşürür. Düşürmekten de öte bazıları o meyvenin zararlı hale gelmesine bile neden olabilir ama tüm bunlar ayrı konu diyerek noktalıyorum.

O halde, kullandığımız ve yukarıda saydığım bu maddeleri hangi sırayla ve ne şekilde kattığımızı aşağıdaki fotoğraflarla anlatmanın yeridir ve yeri geldiğinde bu maddelerle ilgili bilgileri de ekliyorum:

Name:  2.jpg
Views: 3958
Size:  76.9 KB

Yukarıda bahsi geçen malzemelere geçmeden önce çukurun zeminine çukur kazıldığı esnada çıkan irili ufaklı taş parçalarını dipteki fazla suyu süzmesi amacıyla 10 cm kadar bir kalınlık oluşturacak biçimde attık.

Taşlıbahçe Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön