View Single Post
Eski 28-05-2007, 13:31   #8
Oğuz Sağlam
Ağaç Dostu
 
Oğuz Sağlam's Avatar
 
Giriş Tarihi: 06-06-2009
Şehir: Ankara
Mesajlar: 267
Elleri öpülesi Ali Hoca’nın bu söyleşisi çok uzun zamandır en etkilendiğim kitap oldu. Uzun anlatıp etkisini eksik aktarmak riskini göze alamayacağım için beni bağışlayın. Kitapseverler, biyolojiseverler, bilimseverler, hayatseverler, evrenseverler ve yurtseverlerin okuması gereken bir kitap - bilmesi gereken gerçel manzara - tanıması gereken bir “insan”…

Değerli mesajlarıyla görüş belirten ve katkı sağlayan Sn. Melike Şahiner’e, hoope’ye ve Sn. Mine Pakkaner Hocaya teşekkür ederim.

Alıntı, vuruntu nereye kadar. Kitabın (söyleşinin) her bir cümlesi okunası…
Benden bu kadar. Son bir alıntı ile alıntı işlemini bitiriyorum.

Ali Hoca’ya, bu güne kadar karşılaştığı ilginç portre sorulması üzerine anlattığı bir anısı (OS);

… Galiba 2000 yılında, Kaçkarlar’a gidecektim ancak uçak Trabzon’a kadar gidiyordu. Ondan sonra, orman teşkilatına ait bir cip beni Rize-Ayder’e götürecekti. Öyle de oldu. Hızır İlyas isminde iki peygamber adı taşıyan bir şoför beni havaalanından aldı. Yolda konuşarak gittik. Öğrendim ki hanımı bugün yarın doğuracakmış. Bana, “Hocam seni bırakır bırakmaz hemen döneceğim” dedi. Ayder’e gittik, öğrenciler beni bekliyordu. Merhaba dedim ve bilimsel birşeyler anlatmaya başladım. Bizim Hızır İlyas, uzaktan beni dinlemeye başladı, ilerleyen konuşmalarda biraz daha yakına geldi ve bir ara, “Hocam ben gitmekten vaz geçtim, çok ilginç şeyler anlatıyorsun” dedi ve ısrarlara rağmen gitmedi. İkinci gün öğrencilere ders verirken biraz daha bana yaklaştı. Anlatılanları pür dikkat dinliyordu. Derken üçüncü gün, dördüncü gün, bizim Hızır İlyas herkesten önce geliyor, en öne oturuyor. Sonra araya girip, “Kromozomun orası ne yapıyor, DNA neden kıvrılıyor” tarzında, orta eğitimden geçmiş iyi bir öğrencinin soracağı türde sorular sormaya başladı. Neredeyse ağzımın içine girecek. Sonuçta oradaki eğitimi bitirdim, bir orman mühendisi ile Zigana Dağları’na gitmem gerekiyordu. Hızır İlyas, “Hocam ben seni götürürüm” dedi ve yola çıktık. Hızır İlyas doğaya benden daha çok ilgi gösteriyor, olabilecek her şeyi soruyor, dikkatle dinliyordu. Birkaç gün sonra Hamsiköy’e geldik, orada mangal yaptırıp yerken Hızır İlyas, “Hesabı ben ödeyeceğim” diye tutturdu. Ne dedikse de, laz inadı bir türlü vaz geçiremedik. Akşam beni havaalanına getirdi. Uçağı beklerken, cebime birşeyler sıkıştırmaya çalışıyordu. Elimi soktum, birkaç tane 20 milyonluk ve diğer banknotlardan koymuş cebime. “Ulan İlyas bunlar nedir?” diye şaşkınlıkla sorunca, “Hocam, ben birkaç gün içinde ne olduğumuzu öğrendim. Afedersiniz, anladım ki eşek gibi yaşıyoruz. Bir defa kısa bir süre için İstanbul’a gittim, bir defa da askerlik arkadaşımı görmek için Erzurum’a gittim. Bir yeri de görmemişim, bir şey de bilmiyorum. Çocuklarımın benim gibi büyümesini istemiyorum; onların da bilmesini istiyorum. Ne olur bana yardım et! Bu paralarla yazdığın kitapları bana gönder. Ben onları okur, çocuklarıma anlatırım” dedi. İyice şaşırmıştım. “Ulan dangalak, şu paraları al cebine sok, adamın kafasını bozma, ben sana kitap gönderirim” dedim. Biraz daha ısrar etti, sonunda parayı geri almaya ikna ettim. Ankara’ya geldim, bir koli kitap hazırladım ve gönderdim…

Hoçakalın.
Saygılar.

Oğuz Sağlam Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön