View Single Post
Eski 31-01-2013, 19:08   #1
denizakvaryumu
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 13-04-2006
Şehir: Ankara
Mesajlar: 9,099
Artizan arıcılık (İlaçlama yapmadan arıcılık)

Artizan Arıcılık

ilaçlama yapmadan arıcılık mümkün mü?

Arıcılık konusunda araştırma devam ettikçe gönlüme yakın presipler ve düşünceler de ortaya çıkıyor. İngilizce şu sitede ilaçlama ve müdahele yapılmadan sürdürülecek arıcılık hakkında bir tanımlama yapılmış. Ayrıca Beesource forumlarında da konu ile ilgili bir bölüm var.

İlaçlama ve müdahele yapmadan sürdürülecek arıcılık doğal seleksiyona dayanıyor. Sağlıklı, bağışıklık sistemi güçlü ve genetiği kuvvetli bir ekotip elde edebilmek birincil amaç. Tabii ki doğal seleksiyon beraberinde hem hayatta kalan hemde yok olan koloniler demek. Yani koloni kayıpları ilk başlarda çok fazla olabilir.

Varre kovanlarla arıcılık yapan David Heaf ve Langstroth kovanlarla arıcılık yapan Michael Bush bu sistemin öncülerinden.

Ben aşağıdaki yazıyı yazdım. Bu felsefe organik arıcılığın bir adım ötesinde. Yazımı okuyup ne düşündüğünüzü belirtin. Biraz tartışalım bakalım ortaya ne çıkacak?

Bugün hangi ticari ürün yetiştirme tekniğine bakarsanız bakın, muhakkak pek çok müdahele, ilaçlama ve üretimi arttırma tekniği vardır. Ama ilaçlarken aslında ne olur, doğaya nasıl zarar gelir, eko sistem nasıl bozulur hiç düşünmeyiz. Arıcılıkta da durum aynı.

Arı kolonisi sadece bir grup arının beraber yaşadığı bir eko sistem değildir. Gözle görülen canlılar dışında mikroskopik pek çok canlı da bu eko sistemin önemli bir parçasıdır. Kovan eko sisteminde 8000’i geçen bakteri ve organizma, 30 farklı çeşit asalak, bazı küçük böcekler, çok çeşitli mantar ve maya bakterileri simbiyotik bir alış veriş içinde yaşarlar. Birisi olmadan diğeri hayatını sürdürümez.

Her türlü ilaçlama ve müdahele bu eko sistemin varlığını hiçe saydığı gibi kovan içi dengeleri de alt üst eder. Bir sürü mikroorganizma bu ilaçlamalar sırasında ortadan kalkar. Örneğin toplanan polen nektar ile birleştirilip arı ekmeği haline getirilir. Karışım maya bakterileri tarafından fermante edilerek arıların sindirebileceği hale gelir. İçindeki vitamin ve mineralleri, amino asitleri ve yağları arının sindirebileceği hale dönüştürür. Kovana girecek antibiyotik ve diğer ilaçlar bu maya bakterilerini de ortadan kaldırır. Arı ekmeği gibi koloninin başlıca besin kaynağı olan bir ürünün tam olarak sindirilememesine neden olur. Larvaların baş besini olan arı ekmeği yetersiz fermante olduğu için sindirilemez ve açlık baş gösterir.

Koloni ile beraber yaşayan diğer mikro-organizmalar çok hassas bir asidite seviyesinde yaşarlar. Nasıl kovan içi atmosferinin belli bir ısısı ve nemi varsa, kovandaki balmumu, bal, polen ve propolisinde belli bir asiditesi vardır. Yapılacak oksalit ve formik asit uygulaması bu asidite seviyesini değiştirir. Asidite değişince belli mikroorganizmalarda artık hayatını sürdüremez. Başka organizmalar ve bunlar belki de patojenik olanları, bu boşluğu doldurur. Koloninin eko sistemi ve simbiyotik dengeleri bozulur.

Tabiatın patojenik bakterileri engelleme metodu asiditeyi arttırmaktır. Örneğin karıncalar ve yer altında yaşayan pek çok böcek asiditeyi arttıracak yöntemler bularak yiyeceklerinin bozulmamasını sağlarlar. Asidik ortamlarda genelde yararlı bakteriler yaşar. Örneğin ekmek mayası, sirke mayası ve peynir kültürleri. Eğer asidik skaladan alkali skalaya doğru ilerlerseniz eko sistemde var olan bakteriler de değişir. Alkali ortamlarda genelde patojenik yani hastalık sebebi olan bakteriler çoğunluktadır. Arı kolonisi ve üzerinde yaşadığı petekler de asidiktir. Bal, balmumu ve propolis asidik maddeler olduğu için zaten patojenik bakteri gelişimini engelleyici özellikleri vardır. Ama ilaçlar ile bu asidite düşürülüp alkali seviyelere getirilirse problemler çıkması kaçınılmaz.

Nosema, avrupa ve amerikan yavru çürüklüğü gibi hastalıklarla başa çıkmak için kullanılan antibiyotikler de geniş spektrumlu oldukları için kovanda ne var ne yok öldürdüğü gibi asiditeyi de alkali seviyelere çeker.

Kovana giren organik asitler, mentollü esans yağları, antibiyotikler ve ilaçlar da bu ekosistemi temelinden sarsar. Pudra şekerini arıların üstüne serperek düşen varroaları saymak bile belli bir müdahale olduğu için tercih edilmez. Unutmayın siz varroa sayısını azalttıkça onlarda üremek için daha istekli olacaklardır.

Varroa için kullanılan Coumaphos aslında bir böcek ilacıdır. Arının üzerine yapışan başka bir böceği öldürmek amaçlı yapılmıştır. Arı da bir böcek olduğu için bu ilaçtan oldukça fazla zarar görür. Bununla bitse iyi. Coumaphos yağda çözülebilme özelliği ile bal mumunda kalıntısal olarak birikir. Balmumu Coumaphos’u bir sünger gibi emer. Yapılan araştırmalarda hem ana arının sağlığını ve yumurtlamasını hemde erkek arıların çiftleşmesini ve sağlığını etkilediği kanıtlanmıştır. İşçi arıları da bir o kadar etkiliyor bu “böcek ilacı”. Ayrıca Coumaphos ile diğer yararlı organizmalarda ortadan kalkıyor.

Kovana uygulanan her türlü tedavi bu majestik eko sistemi kökünden sarsacaktır. Doğal yöntemlerle arı bakmak bu yüzden önemlidir. Ayrıca her tedavi yöntemi kovanda kalıntısal olarak barınır ve zaman içinde dozajı oldukça artarak arıları öldürecek seviyelere gelir.

İlaçlama yapmadan bakılacak arılar kendi bağışıklık mekanizmalarını oluşturacağı için gelecek açısından daha verimlidir. Tabii ki arada bazı koloni kayıpları olacaktır fakat hayatta kalan kolonilerin çiftleşmesi ile daha kuvvetli, kendi kendine yeten koloniler ortaya çıkacaktır. Geçiş Süreci başlığı altında ticari bir arıcılık firması için bu geçişin nasıl olacağını anlattım.

İlaçlama ile doğal döngülere çomak soktuğumuz gibi, varroa gibi bir zararlının da bu ilaçlama yöntemlerine bağışıklık kazanmasına yol açıyoruz, çünkü antibiyotikler ve ilaçlamalar %100 etki göstermiyor veya kullanım talimatlarına göre kullanılmıyor ve tüm varroa popülasyonunu ortadan kaldırmıyor, kaldıramaz. Yani bu demek oluyor ki varroa yerine süper-varroa yetiştirmiş oluyoruz. Ayrıca ilaçlama ile bağışıklık sistemi alt üst olmuş bir arı elde ediyoruz.


Süper Varroa -- Güçsüz arı

Varroa gibi asalaklardan tam anlamıyla kurtulmak söz konusu değil. Ancak belli bir denge sağlanabilir. Bu denge meselesi pek çok arıcıya ters gelen bir kavram. Kovan içi eko sisteminde dengeli olarak varolabilen varroa yapıştığı arıyı öldürmez. Ama varroayı öldürmek için yapılan ilaçlama varroanın daha fazla üremesine yol açar. Doğada her canlı bu şekilde hareket eder. Hayatta kalma psikolojisinden dolayı varroa kendini adapte eder ve daha fazla ürer ve bu arada ilaçlamadan dolayı hayatta kalan varroalar çiftleştiği için hızlı bir şekilde ilaca bağışıklık kazanılır. İlaçlama yöntemlerine başvurmadan yapılan artizan arıcılığın temel sebeplerinden biri arıya eski gücünü yeniden kazandırabilmektir. İlaçlama ve müdahele kısır döngüsüne bir kere girildikten sonra artık o koloniden hayır gelmez. İlaç kalıntıları bala ve oradan da sofralarımıza kadar gelir.

Böcekle dolu olan bir kutuya böcek ilacı sıkar mıydınız. Kovan arılarla dolu bir kutu, arı bir böcek ve biz böcek ilacı sıkıyoruz. **** tabağınıza yemekten evvel sheltoks sıksak nasıl olurdu. Kovan bizim için bir yiyecek kaynağıdır. Ürettiği baldan bizde yiyeceğiz. Siz bu balın üretildiği yere böcek ilacı sıkıyorsunuz. Pek mantığın alacağı bir şey değil bu ilaçlama.

Amacımız bağışıklık sistemi güçlü, kendi başına var olabilen, ilaçlama ve müdahele yöntemlerine ihtiyacı olmayan bir ekotip arı elde etmektir. Yoksa sürekli ilaç yiyen, kolunda serumla gezen, yaşayabilmek için bakıcılara ihtiyacı olan hasta bir koloni hiç kimsenin işine yaramaz. Sürdürülebilir olamaz.

En önemlisi de gelecekte yeni nesiller “madem farkındaydın neden bir şeyler yapmadın, bak biz balın tadını dahi bilmiyoruz” derlerse ben mezarımda ters dönerim.


Saygılar,
Gürkan Yeniçeri
Artizan Arıcılık
http://www.facebook.com/ArtizanAricilik


Düzenleyen denizakvaryumu : 07-02-2013 saat 22:29
denizakvaryumu Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön