Araçlar

Bookmark and Share




Siz uzaktan bakınca, fıstık çamını diğer çam ağaçlarından ayırabilir misiniz?

Kendimi anlatacağım zaman, söze halamdan başlamayı severim. Evde büyük annesi olmayan çocuğun bir yanı eksik kalır inancındayım. Bir de iddiam var benim; büyükleri olmayan evden mesela, bir romancı çıkmaz, diye...
Babaannem de, anneannem de vardı. İkisiyle de, nene-torun ilişkilerimiz oldu. Ama benim büyükannem, değişik ufuklar açan, bana has dünyalar yaratan masalcıbaşım Üftade Halam'dı.
Evimizin insanlarını o sevdirdi bana. Denizli'de fark etmeye başladığım dünyayı ilkin onun gözüyle gördüm. Allah'a dair ilk suallerime o cevap verdi. Buluğa eriş şaşkınlığımı onunla paylaştım. Sinema sinema, mesire mesire, cami cami İstanbul'u onunla tanıdım. Bir memur evinde dünyaya açılan pencerem, kitaplardan da önce halamdı.
*
Ömrüm oldukça unutamayacağım güzellikte bir tabiat parçasını da son günlerde halamın küçük torunu Özer gösterdi bana. Bize daha doğrusu... Özer Güzelkazzaz. (Kazzaz'ın veya kazaz'ın ne demek olduğunu bilir misiniz? Ben de, halamın kızı Bursalı bir ailenin oğluyla evlenince öğrenmiştim. «Ham ipeği işleyen veya satan» demek).
Ayvalık'ta kaldığımız otele telefon etti Özer:
– Sizi çok seveceğiniz bir yere götürmek istiyorum. Bugün bir programınız var mı?
– Nereden arıyorsun?
– Yola çıktık bile, diye güldü. Özgül ve Özcan ablam da var.
– Biz de dünden hazırız Özer, dedim. Buluştuk, iki araba halinde yola koyulduk.
Bu bölgeyi biraz tanırım. Diyorum ya size, yaşlanmanın türlü bin sakıncası yanında iyi tarafları da var. Mesela bir an gelir, bütün vatan coğrafyasıyla akraba olduğunuzu sanırsınız.
Bakın nasıl!
Edremit'ten kız aldık, dedim. Bizim Lale gelin rahmetli Süleyman Tuncel'in kızıdır, Edremitli. Öğretmen olan Özcan yeğenim yıllarını Edremit'te geçirdi.
Ayvalık'ta Gülseren Hanım'ın çocukluk arkadaşı (Edebiyat Fakültesi'nden benim de sınıf arkadaşım) Günseli ve Fikret çifti var; yazları oradalar.
Bir diğer sevgili yeğenimiz Ayşegül Louvet, ki Fransa'da üniversite öğretim üyesidir, yaz aylarını eşi ve çocuklarıyla Assos'taki sevimli yazlıklarında geçirir. Burhaniye'nin bir adı da (bana ve bütün ailemize göre) İsmail Sivri'dir; Aysel ve çocuklarıyla o da her yaz orada. Onun olduğu yer, benim de memleketim sayılır.
Ne kaldı geriye, Altınoluk ile Havran mı? Zorlansam, oralardan da tanış bulabilirim size.
Yani gidince Edremitlilere:
– Demokrat Partili Ali İleri'den beri, Balıkesir'den hâlâ Edremitli bir milletvekili çıkaramadınız, diye takılabilirim.
Ayvalık turizme açık yanıyla konuşuluyor da, ekonomi açısından bölgenin merkezi olan Edremit haksız yere ikinci planda kalıyor, diye dertlenebilirim.
*
Bölgeyi tanırım da, bizi ilk defa Özer'in götürdüğü Kozak Yaylası'nın adını işitmemiştim.
İzmir, Bergama, Edremit, Ayvalık arası bir yerlerdeyseniz (yol tarifini benden beklemeyin), Kozak sapağını sakın atlamayın. Bir süre seyrek ormanlar ve göz alabildiğine uzanan bamya tarlaları arasında ilerleyecek, sonra ağaçların sıklaştığını ve güzelleştiğini göreceksiniz.
Şöyle sorayım:
– Siz uzaktan bakınca, fıstık çamını diğer çam ağaçlarından ayırabilir misiniz?
Ayırıcı özelliklerini söyleyeyim: uzun ve mevzun (bacaklar diyecektin handiyse; mevzun, «düzgün ve biçimli» demek) bir gövdesi varsa; alt dalları budandığı için yukarılarda kalan yaprakları bildiğimiz çam renginden daha koyu yeşil ve gürse; seyrelmiş yeri olmayan bir ormansa gördüğünüz, bir fıstık çamı ormanındasınız demektir.
Benim bugüne kadar görebildiğim ormanların çoğundan daha güzeldi, demekte hiç tereddüt etmeyeceğim. İstanbul Orman Bölge Müdürü Faruk Çebi'nin, dikilecek fidanlar arasında fıstık çamından da söz ettiğini öğrenince çocuklar gibi sevindiğimi de söylemeliyim.
Giderseniz, orman köylerinden Bağyüzü'lü, ilkokul mezunu Önder Özdemir'in fıstık fabrikasını ziyaret etmeden de geçmeyin. Mevsimine göre 30 ila 70 işçi çalıştıran bir fabrika. (1985'te kurulmuş. Üretiminin çoğunu ihraç ediyor.)
Yaylanın önemli ürünü, dediğim gibi fıstık çamı. Sonbahara doğru toplanan siyah üzümleri de çok aranırmış. Bir de granit taşı var yaylada. Küçük küpler halinde parke taşı haline getirilmişlerini gördüm. Bu işin yapıldığı derli toplu bir tesis de var. Fıstık fabrikasını gezdik, kozalakların ayıklanmasından başlayarak adım adım fıstıkların sınıflara ayrılışını inceledik de, granit imalathanesini gezecek vaktimiz olmadı.
Mutlaka uğramalısınız diyeceğim bir yer daha var. Yayla havası, cânım çam ormanı, biraz da yürüyüş, genci yaşlısı insan kurt gibi acıkıyor.
Yaylaya çıkışta fıstık fabrikasına gelmeden, yolun sağında sevimli bir çardak altına rastlayacaksınız. Adı yazılı, Kozak Cafe. (Cafe'siz yayla olur mu?) Orada en alasından gözlemeler sizi bekliyor. Peynirlisi, kıymalısı, ıspanaklısı on dakikada hazırlanıyor. Mis gibi köy ayranı ve şehir lokantalarında bulamayacağınız salatalar. Daha ne istersiniz?
*
TEMA'cı dostum Nihat Gökyiğit'e müteşekkiriz, bizi Macahel ormanlarıyla buluşturduğu için. Özer'e de Kozak Yaylası için teşekkürler ettik. Sizlere bir güzellikten haber getirebildiğim için de mutluyum.
Bu orman, ormanlar... Tıpkı deniz ve denizler gibi, insanın vazgeçilmez sevgililerindenmiş de meğer, ben bu gerçeğin şimdi şimdi farkına varıyorum.

Hakkı Devrim

Kaynak: http://www.radikal.com.tr
14-08-2005
Yazılım vBadvanced CMPS, Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2024