Araçlar

Bookmark and Share




Bahçeden bahçeye

Şöyle yeşil bir yazı olsun demiştim. Kendi aklımca onları kabaca bir sıraya koydum. İnsanlar, malum, kediler, sonra şehir mehir yani sokaklar, ağaçlar, hışırtılar. Arada hakiki insanların yerini kurmaca insanlar da alabiliyor ama, enderdir. Sonuçta, daha geçen hafta yeşillik kısmına sıra geldiğini düşünüyordum ki, kediler öne çıktı. Bu hafta, diyordum, yangından kurtulan Bostancı çay bahçeme gitsem, bir "çok sıcak başlayan yaz" yazısı yazsam... N'oldu, grip kaptık, eve tıkıldık, Caz Festivali'ne bile gidemedim. Aslında, bu dördüncü festival ki, hastalık yüzünden gidemiyorum. Belki de bu tesadüf falan değil (artık), ben düpedüz ileze bir ihtiyar oldum. İnsan yakıştırmıyor, tabii.

Tam bu sabah, "Acaba bizim bahçeyi mi yazsam?" diye düşünüyordum ki (çünkü kendisine haksızlık ettiğimi düşünüyorum), gazetedeki köşe komşum Haydar Ergülen (kendisinin hayranı, yazılarının müptelasıyız) bir "neş'eli bahçe" yazısı yazdı. Kış boyunca yüz vermedikleri, unuttukları yetmiyormuş gibi, yazları da, bir toplu buluşma hariç, apartmanca ihmal ettikleri bahçesinin yalnızlığından söz ediyor. Bahçenin medet umduğu balkonlar da, "kendilerini 'ölümün cesur körfezi' balkondan çok, evin açık odaları sanıyor olmalılar ki bahçeye yüz vermiyorlar"mış. Neyse ki, alt kata neşeli komşular taşınmış, her akşam sevinçten deliye dönen bahçede yeyip içmeye, gülüp söylemeye başlamışlar. Haydar ve apartman halkı da (şahsen, başka aldıran olduğunu pek sanmıyorum ya), kendilerini bahçeye karşı fazlaca suçlu hissetmekten kurtulmuşlar.

Aslında ben de bahçeme karşı kendimi suçlu hissediyorum. Bir defa, buraya taşınırken, herhalde taşınmadan hemen önce, yanlış bilgilerle dolu bir yazı yazmışım. Sıfır gözlem, yanlış izlenimler ve çökmüş hafıza demek daha doğru olur belki. Bahçede ağaç olmadığından dem vurmuşum, yan bahçenin ağaçları duvarın üstünden bizim bahçeye eğiliyormuş, neyse ki. Ne yalan! Bütün o ağaçlar bizim bahçemizde oysa. Her iki yan binanın bahçesinden sarkan bir-iki ağaç da var, evet, ama devede kulak. Hep kocaman ortancalarımız da olurdu, bu yıl yan evinkilere muhtaç kaldık, sadece. Bence kapıcımız Yusuf efendi biraz fazlaca budadı onları. Ben zaten son budamadan sonra bahçe topluca bir daha iflah olmaz sanıyordum ama, neşvünema buldu sanki. Zaten budamaktan hiç anlamam, hep zavallı bitkicikleri öldürüyorlar sanırım. Rahmetli Rıfat'ın da bu konuda başının etini yer, kendi bitkilerime dokundurmazdım. "Abla! Budarsam serpilirler." "Serpilmesinler, ağbi."
Oysa benim güzeller güzeli, yemyeşil, gölgeli, hışırtılı bahçem sıcaklarda küçük bir vaha oluşturuyor. İster güneşlen, ister gölgeye kaç.

Her zaman da serindir, esintilidir. Biz ne yapıyoruz? Bahçeye hazine bulmuş gibi dalan kediler dışında, azami ihmal gösterip, ona "çamaşır asma yeri" muamelesi ediyoruz. Bizim katta (giriş katı) balkon olmadığı için, diğer katların balkonlarıyla ilişkisini de bilemiyorum, tabii. Gerçi ona demir bir kapı yaptırıp, hiç değilse duvar olmayan tek noktasında da dışarıya karşı sınırlarını belirlemesini sağladık ama, açıkçası, onu da kediler için yaptırmıştık. Köpekler giremesin diye...

Çok şükür ki, bahçenin aldırdığı yok. Yan evlerin bahçeleriyle kolkola girmiş, hayırhah nazarlarla bizi süzüyor. Çamaşırlarını asarsan, ne âlâ! Güneşte kurutur, çiçeklerle avutur, mis gibi kokutur. Kedilere gelince, bahçelerle kedilerin gizli anlaşmaları var zaten. Dışarı çıktıkları zaman, tıpkı çocuklar gibi, onlara ilgi göstermenden utanan, yabancı taklidi yapan kediler (Yapma kadın! Utanıyorum!), senden uzaklaşırken, bahçe ile yek vücut oluyorlar. Birinden birine gizli geçiş noktalarını da en iyi onlar biliyor. Kuşlar ise, bahçelerin en has sakinleri. Babam başından beri onların su içmesi için bir yer yapmak istiyordu, ben kuşları seviyorum diye. Heyhat ki, kedileri de seviyorum ve bu iki tür birbiriyle iyi geçinmesi ile maruf değildir ve sonuç da daima kuşların aleyhine tecelli eder. Miniminnacık, yüksekte bir havuzcuk diye düşünmüştüm. Çevik serçeler, saf kumrular, apti güvercinler, zeki kargalar gelsin, sularını içsin, biz de kendimiz içmiş kadar olalım ama bu hayali tabloya ne yazık ki daima aşağıdan yukarı orman yaratığı gibi sinsice süzülüp tırmanan bir kedinin, genellikle Cincin'in sureti eşlik ediyor. Bu halde bile bazen kuş yakalamayı beceriyor, bir de araç sağlarsak, her gün oturup yas tutmamız gerekir.

Olsun, bahçe onlara su buluyordur nasılsa. Kedilere oyun mekânı da sağlıyor, çamaşırlara kurutma havası da. Nankör insanlara ise, bence aldırdığı bile yok, Haydar, sen üzülme. Ama "neş'eli komşular" daima kabulü. Onunla birlikte yatar kalkar, yeyip içersen, seni baştacı ediyor, bu sefer seninle yek vücut oluyor ve sen oturup acı acı, şimdiye kadar neler kaybettiğini düşünüyorsun. Kayıp, senin kaybın çünkü, bahçeye göre hava hoş. Kışın da, yazın da...

Sevin Okyay

www.radikal.com.tr
18-07-2005
Yazılım vBadvanced CMPS, Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2024