Araçlar

Bookmark and Share




Erguvanlar ve Boğaziçi

"İnsanların hayatta olgunluk çağlarının sık sık bayramları olur. Hem de bir günlüğüne değil, eski zamanlardaki XVII. Ve XVIII. Asırlarda olduğu gibi onbeş güne kadar sınırlandırılanları da var.

Tabiatın da böyle günleri az değil, hem de sayılı. İnsanlar zaman zaman bakarsınız geriliyor gibi görünür. Fakat tabiatın ölçülü ve muayyen programı vardır. O boyuna ilerler. İnsanlara da ölü olunan, fakat insan kadar diri tabiattan örnek almak yakışır. Türkiye'nin 32 milyonu barındıran bir tabiatı var. Fakat kendi şahıslarını geri bırakarak horlayanlar onu ihmal eder.

İki milyonluk insanın da oturanlarınca hor bakılan bir İstanbul'u ve onun da Dünya'da eşi olmayan bir Boğaziçi vardır. Gerek orada gerek İstanbul'da oturanlar onun güzelliklerinden habersiz yaşar. O kadar ki dönüp bakmayanlar da çok.

İstanbul'u ve Boğaz'ı ihmal içi pembe gelinliklerini yer yer ve sık sık giymiştir. Nedir onlar? Erguvanlarını açmıştır. Birleşik Amerika'nın Washington şehrinde kırmızı çiçek açan ve diğer ağaçlar yerine kaim olan Japon elmaları ile doludur. Uzaktan ve yakından pembeleşen başşehri masraf, zaman ve emek harcayarak içten ve dıştan gelir görürler. Biz İstanbul'u ve Boğaz'ı ihmal edenlerin, tabiatın Boğaziçi'ni pembeleştiren erguvanlarından haberi yoktur. Dahili turizm için ne alakadar olması lâzım gelenler, ne belediye bir erguvan haftası yapsınlar ve halkı Boğaziçi'ne sürdürsün, akıllarından geçirmez.

Şimdiye kadar olanlar geçti, bu sene de geçmek üzere, Gelecek seneleri de şu faydasız dedikodularla vakit öldürenler ve ikiye bölünme istidatlarını gösterenlere bunu anlatamazsınız. Bu buhranlı senelerde ancak tuzu kuru olanlar bunları düşünebilir derler. Bunları söylemek istidadında olanlara sormalı; Binbir değişiklikler arasında tabiatın ruhlarınızı doyuracak güzelliklerinden uzak yaşamak ile işler düzelir mi?

İşlerin düzelmesi akl-i selimimize inanarak ve her ne pahasına olursa olsun boş vakit geçirmemeğe ahdetmekle mümkündür.

Vaktiyle, geçen asırda erguvan Şeyh Galib gibi şairlere, Ahmed Vefik Paşa gibi mütefekkirlere ilham vermiş.

Şeyh Galib; Gül mü güler, erguvan mı ağlar, diyor. İkisine de bakmalı. Ahmed Vefik Paşa erguvan zamanı Rumeli Hisarı'nda kütüphanesinden dışarı çıkarak bahçesinde erguvanların altında hava serin bile olsa oturmaktan zevk duyardı.

Erguvanı kargalar tahrip eder. Ya bizler bakmamakla ne cefalar çektiriyoruz. Öyle diyeceğim geliyor ki biz de dönüp seyretmemekle onların pembeliklerini yok ediyoruz. Erguvan ağacını Hazret-i İsa'ya nispet ederler. O zaman ismi Yude ve Urdun idi. Mevsiminde kızarması hakkında tâ o zamandan beri gelen bir efsanesi vardır.

ERGUVAN Farsça bir renk ismidir. İsmi rengidir. Gidenler hırsla ondan dallar koparır. Olmaz böyle şey. Zira suda, yerinde olduğu kadar güzel durmaz ve küser devam etmez, hem bu vefasızlık neye?

Neden İstanbul'da Mayısa erguvan demezler. Neden Boğaz içine Erguvan Boğazı demezler, aklım ermez. Nedir bu tabiatı sevmemek ve ondan hislerimizi zenginleştirmemek? Yine İstanbullular değil de erguvan Boğaz'ın tadını çıkarıyor.

Erguvan yerlerinde gidip görülse, meselâ Boğaziçi vapurlarının ters istikamete giden boş zamanlarında her iki sahili görecek bir yerine oturup temaşaya dalınsa şu ilhâmları insan oğluna verebilir mi dersiniz? Verir, hem fazlasıyla. İşte misalleri:

- Erguvan sirayet eder mi? Git Boğaz'da gör, her tarafa nasıl kol atmış.

- Yeşil yapraklarından önce pembe meyvelerini çıkaran bu ağaca neye erguvan ismini vermişler? Onu bana değil ona sorun.

- Erguvan renginin farkında değil, bari sen ol!

- Erguvanı Boğaz'da vapurdan görmeli. Karadan geçip gitmek hem Boğaz'a ve hem erguvanlara hakaret.

- Erguvan yarışı var, koş Boğaz'a!

- Erguvana şiir söyleme, anlatamazsın. Kendisi şiir. Gör ve duy, kâfi.

- Erguvan geçmiş asırlar Boğaz güzelliklerinin pembe elbiseleri pembe libasları kırıntıları toplamış, onu sessizce terennüm ediyor. Göz musikisi buna derler.

- Erguvan seven vefalı ise yerinde görür, koparmaz.

- Her şey yerinde güzel, erguvan da.

- Erguvanım kim büyüttü böyle bir bi-perva seni

- Her gören gözden güzel, alâ seni.

- Erguvanı görmek ister misin? Gözünü terbiye et.

- Erguvanım sen senin ol, güzelliğin de benim.

- Yüzün ey sevgilim ne kadar da pembe. Onu sen erguvanıma sor.

- Cicidir erguvanım cici. O hâlde cicim erguvanım, erguvanım cicim.

- Büyüyüp erguvan olan küçük iken de öyle.

- Ey erguvan sana aşık oldum. Sen de hicâbdan pembeleşmiş renginle ilân et.

- Boğaz'ın nuru erguvan. Lâkin bu nur beyaz değil, pembe.

- Sana candan baktım, utancımdan pembeleştin. Bu ne tesirdir ki beni teşhir ettin.

- Ey yeşil ağaçlar, erguvanımın rengini kıskanmayın, sonra bedduâ etmem amma, sonbaharda yapraklarınızı dökerim.

- Renksiz nur olmaz. Onu Boğaz'da erguvanlar boyamış.

- Erguvana koku lâzım değil. Zira erguvanlığı kâfi. İki güzellik bir arada olmaz.

Erguvanım açtı gel
Güzelliği saçtı gel
Beni seven dostlarım
Deme, rengi kaçtı, gel."

Prof. Dr. Süheyl Ünver

Mayıs 1966 Sabah gazetesinde yayınlanmıştır.



Bir İstanbul ve Erguvan Sevdalısı: Ord. Prof. Dr. A.Süheyl Ünver

17 Şubat 1898'de İstanbul'da doğdu. Mekteb-i Tıbbiye'den 1920'de mezun olarak Gureba ve Haseki Hastaneleri'nde doktorluk yaptı. 1927-1929 yılları arasında Paris'te ihtisasını tamamlayarak 1930'da İstanbul Darülfünunu Tıp Fakültesine girdi. 1933'te Tıp Tarihi Enstitüsü'nün kuruluşunu gerçekleştirdi. Ünver, 1916 yılında henüz tıp öğrenimini aldığı sıralarda girdiği "Medreset'ül Hattatin"de zamanın büyük hocalarından hat, minyatür, tezhib ve ebru dersleri aldı ve bu okuldan 1923 yılında birincilikle mezun oldu.
1936 yılında Topkapı Sarayı'ndaki nakışhaneyi ihya ederek buralarda yıllarca tezhip ve minyatür dersleri verdi. Aynı yıl, Güzel Sanatlar Akademisi'nin minyatür bölümünde de ders vermeye başladı ve bu görevini aralıksız 19 yıl devam ettirdi. Türk sanatının her dalının önce tarihi üzerine araştırmalar yapan ve hat,tezhib, resim, ebru ve minyatür dallarında eser veren Ünver, Cumhuriyet Türkiyesi'nde klasik sanatların yeniden doğuşunu gerçekleştiren kişilerden biridir.

A.Süheyl Ünver 1967 yılından itibaren 1986 yılına kadar Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nde kurucusu olduğu Tıp Tarihi ve Deontoloji Anabilim Dalı'nda ara vermeden sanat seminerleri vermiştir. Ondan feyz alan öğrencileri bugün "A.SÜHEYL ÜNVER NAKIŞHANESİ" olarak başarılı çalışmalar ortaya koymaktadır.
İstanbul sevdalısı Süheyl Ünver mütareke günlerinden vefatına kadar eksilmeyen bir sevgi ve çalışma temposu ile İstanbul'un tarihi ve doğal güzelliklerini resim ve fotoğraflarla tesbit etti. Belgesel niteliğinde yüzlerce dosya, defter hazırladı, kitap ve makaleler yayınladı. Başta İstanbul olmak üzere birçok şehirle ilgili arşiv çalışmaları yapan Ünver'in arşivi Süleymaniye Kütüphanesi, Türk Tarih Kurumu ve İÜ Tıp Fakültesi Tıp Tarihi Enstitüsü'nde bulunmaktadır.

www.bengisu.net ten alınmıştır.

Kaynak: Erguvan Muhibbi
26-08-2005
Yazılım vBadvanced CMPS, Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2024