Araçlar

Bookmark and Share




Türkiye Bitkileri

Yaz sıcakları yetmezmiş gibi, kalabalığı ve monotonluğuyla da çekilmez bir hayat sunan büyük şehirlerde yaşamanın sıkıntılı havasından sıyrılmak için koşulan ilk yerlerin, yeşilliklerle kaplı dağların serin yaylaları olması, boşuna mıdır dersiniz?

En usta ressamların, ancak hayal gücüyle bir araya getirebildiği o enfes doğa resimlerini aratmayacak güzellikteki bir şelale dibinde, göğü delen uzunluktaki ağaçların sık yaprakları altındaki çalılıklar arasından, şapkalı mantarlarla cazibe yarışına girmekten çekinmeyen rengarenk çiçeklerin; zambakların, nergislerin, çiğdemlerin resmi geçididir, gözleri esir eden doğa manzaraları.

Torosların, Amanosların, Kaçkarların, Ilgazların ve diğer ünlü Anadolu Dağlarının eteklerinde daha ne güzellikler saklıdır kim bilir? Doğa ana, en güzel senaryolarını bu coğrafyanın esintili tepelerinde filme çekmektedir hevesle. Yeşillik tutkunlarının iyi bildiği bu iç açıcı görüntüler, bir ülkenin doğal zenginliğine ne büyük değerler katmaktadır bilir misiniz?

İç bölgelerini, yangınlar ve erozyonlarla kelleştirdiğimiz Anadolu'nun cömertliği her şeye rağmen sürüyor olmalı ki, tüm nankörlüklerimize karşılık, özellikle kıyı ve geçit bölgelerimizde kıyımlara karşı hala direnmekte ve imrendirici güzelliklerini sergilemekten geri durmamaktadır.

Pek çok ülkeyi ve hatta kıtayı kıskandıracak zenginlikteki bitki örtüsüne bakarak, ülkemizin bu konuda ne kadar şanslı bir coğrafyada yer aldığını söylemek mümkündür. Ülkelerin sahip olduğu bitki örtüsü zenginlikleri ile ilgili rakamlar incelendiğinde; tüm Avrupa'da 12 bin bitki türü yer alırken, bu rakamın ülkemiz için 9 bin civarında olması, bu zenginliği ifade etmeye yeterlidir aslında.

Toplam bitki sayısı bakımından; Yunanistan'ın 5000, İran'ın 8000, Fransa'nın 4500, Almanya'nın 2500, İtalya'nın 5600, İspanya'nın 5000 ve İngiltere'nin ise 2000 adet bitkiye sahip olduğu bilinmektedir. Bitki örtüsü zenginliği söz konusu olduğunda, genel bitki türleri sayısı yanında, "sadece bir ülkeye veya bir bölgeye has" bitkilere verilen isimle, "endemik" türlere de dikkatle bakmak gerekmektedir. Ülkemiz endemik bitki türleri bakımından da oldukça zengin bir varlığa sahiptir. Avrupa'daki 2500 endemik bitki türüne karşılık, tek başına Türkiye'de 3000 endemik tür vardır (1).

Bu konudaki zenginliğimizi vurgulaması bakımından bir kıyaslama yapmak gerekirse; Akdeniz ülkelerinden İspanya ile Eski Yugoslavya 500'er adet endemik bitkiye sahip iken, ülkemizde en çok endemik bitkiye sahip olan 3 ilimiz; 578 bitkiyle Antalya, 478 bitkiyle Konya ve 366 bitkiyle İçel'dir. Türkiye haricinde Avrupa'nın en çok endemik bitkisine sahip ülkesi olan Yunanistan'da bu sayı 800 kadarken; İtalya'nın endemik bitki sayısı 712, Japonya'nın 2000 ve ABD'nin ise 4036'dır (2).

Bu zenginliğin kıymetini henüz tam olarak anladığımız söylenemez. Belki gelecekte daha fazla incelemeler yapıldığında, bugüne kadar ulaşılamamış başka köşelerde de yeni türlerin bulunmasıyla, bu sayının artacağı kuvvetli bir ihtimaldir ama mevcut bitki örtümüzün bile, son 2-3 asır boyunca ülkemize gelen yabancı uzmanlar tarafından tespit edilmiş olması da, klasik vurdumduymazlığımızın güzel bir örneği olsa gerek.

Oysa daha Kanuni Sultan Süleyman zamanında, 1546-1549 yılları boyunca Osmanlı topraklarının güney bölümüne ve özellikle Anadolu'ya ilgi duyarak geziler yapan Pierre Belon'dan başlayarak; 1938-1966 yılları arasında 11 kez ülkemizi dolaşıp, topladığı zengin bitki örneklerine dayanarak yayınladığı 10 ciltlik "Türkiye Florası" kitabının yazarı P.H. Davis'e kadar, bu toprakları gezip dolaşan pek çok yabancı gezgin ve bilim adamının incelemeleri sayesinde, Türkiye'nin bitki örtüsünü tanımlayabilmek mümkün olmuştur.

Nedense, kendi insanımızın bu tür çalışmalara ilgisi fazla olmamıştır. Az sayıdaki örnekten birisi olarak, ünlü Türk gezgini Evliya Çelebi'nin 1630 yılında başlayan ve 1682'deki ölümüne dek süren gezileri boyunca not ettiği değişik bitki türleriyle ilgili bilgilerin de yer aldığı, 10 ciltlik ünlü seyahatnamesiyle, Türkiye Bitkileri konusuna oldukça önemli katkılar yaptığını belirtmek yerinde olacaktır (3).

Ancak bu kayıtsızlığımızı kıracak şekilde, son 40-50 yılda; Hikmet Birand, Kamil Karamanoğlu, Turhan Baytop, Asuman Baytop ve Tuna Ekim gibi üniversite hocalarımızın konuya yakın ilgi göstermeleri ve sürdürülen yoğun çalışmalar sonunda, bitki örtümüzü tanıtan kaynak eserler yayınlamaları oldukça sevindiricidir. Yine de, daha yapılacak çok şeylerin olduğunu bilmekte yarar vardır.

1753 yılında, ünlü İsveçli doğa bilimci Carolus Linnaeus'un 8 bin bitki türünü kapsayan ve "İkili adlandırma" olarak bilinen sınıflandırma sistemiyle ilgili bilimsel çalışmalarının ardından, bu konudaki çabalar daha bir bilimsel hüviyet kazanmışsa da, yeryüzü bitkilerini toplama ve tanımlama konusundaki öncü çalışmaları genellikle İngilizler yürütmüştür. 1700'lü yıllardan sonra, ülke dışına çıkan her İngiliz elçisinden, gittiği coğrafyaların ilginç bitki ve hayvan örneklerinden toplayıp İngiltere'ye yollamaları istenirmiş. Bu sayede, bugün Londra'da bulunan "Doğa Tarihi Müzesi", bu alandaki dünyanın en geniş kapsamlı koleksiyonuna sahip müzesi olarak hizmet vermektedir.

Kendi ülkelerinin her bir metrekaresini bilimsel çabalarla arşınlayan batılı gelişmiş ülke bilim adamları, gözlerini son bir asırda da başka ülkelerin bitkilerine dikmişler ve dünya üzerinde neredeyse gidilmedik yer bırakmamışlardır. 1900'lü yıllar boyunca süren bu tür teknik gezilerden, Anadolu da bolca nasiplenmiş olup, söz konusu çalışmalar sonunda yayınlanan "Türkiye Florası" konulu yayınlar, bugün bile pek çok botanikçinin başvuru kaynağı olmaya devam etmektedir.

Oysa, ülkemiz doğa ananın cömertliğinden en fazla yararlanmış bir coğrafyaya sahiptir ve daha yoğun taramalarla bitki zenginliğimizin belirlenmesi gerekmektedir. Tarih boyunca gelip geçen uygarlıklardan gördüğü inanılmaz ilgi ve sahip olma hırsı da bunun en önemli belgesi olsa gerek.

Üç tarafı denizlerle çevrili bir coğrafyada, üzerleri doğal ormanlarla kaplı yemyeşil dağların karlı zirvelerini, hemen dibindeki bir gölün masmavi sularına düşen yansımasıyla birlikte seyreden hangi kral veya komutan, bu enfes güzelliği es geçip başka diyarlara gidebilmiş ki? Ağaç diplerini süsleyen rengarenk çiçekli bitkilerin katkısı az mıdır, bu cazibeye dayanamayan Attalos'un ordusuna ev sahipliği yaparak kurulan Antalya'nın bugünlere gelmesine.

Ege, Akdeniz ve Karadeniz kıyılarını çevreleyen yeşillik cenneti dağlarımızın barındırdığı binlerce değişik bitki türünün zenginliği her gören gözün malumudur. Güneydoğu ve doğunun ağaçtan yana kısmetsiz tepelerinde bile; çiğdeminden meyanına ve orkidesinden ters lalesine kadar, ne göz büyüleyici çiçekler sergi açarlar bahar ve yaz aylarında da, gelip onları gözleyecek doğa tutkunlarının heveslerini boşu boşuna beklerler mevsimler boyunca. Belki sadece, yorgun çobanların kaval sesleriyle hüzünlenip yola düşen kınalı kuzuların keskin dişleridir hep hatırlarını soran ve değerlendiren (!).

Ülkemizin bulunmaz zenginliği olan bu 3 bin civarındaki endemik türlerin arasında neler yok ki?

K.Maraş civarında toprak altı yumrularının "Sahlep" adıyla dondurmada kullanıldığı değişik çiçek renklerine sahip türleriyle Orkide; Akdeniz Bölgesine yayılan Kuşkonmaz; gösterişli yaprakları ve sarıdan mora kadar değişen renkteki çiçekleriyle Süsen (İris); hemen tüm dağlarımızı mekan tutan, keskin kokusuyla sofralara lezzet katan Kekik; özellikle Ege ve Akdeniz Bölgelerinde yayılmış bulunan çok sayıda türüyle Adaçayı; Anadolu'nun her bir köşesine yayılmış durumdaki Çiğdem (Safranbolu civarında yetiştirilen kırmızı-kavuniçi çiçeklilerine safran denilmektedir); ocak-şubat aylarında kar altındaki ılık ortamdan sıkılarak kafasını kar örtüsünden dışarı uzatıp, görenleri hayran bırakan beyaz çiçekli Kardelen; yalnızca Ankara-Gölbaşı yöresinde yetişen Yanardöner; ilkbaharla birlikte buğday tarlalarının ya da tarla kenarlarının baş misafiri olan, kırmızı çiçekleriyle böceklerin gözdesi olan Gelincik ve daha niceleri ...

Korunga, ebegümeci, sümbül, devedikeni, lale, akzambak, zakkum ve yabani soğan gibi bir kısmı endemik türlerden oluşan bitki grupları da, ülkemizin bitki örtüsünde bol miktarda yer almaktadır. Bunların yanında, tarımsal üretimleriyle önemli ekim alanlarına sahip olan; buğday, arpa, keten, nohut, kiraz, armut ve badem gibi yaygın olarak kültüre alınmış ve beslenme kültürümüzde geniş yer bulmuş bitkilerin bir çok alt türleri de, anavatanları olan ülkemizin doğal bitki örtüsü içerisinde bol bol bulunmaktadır.

Uluslararası Doğa Koruma Örgütü'nün, "Biyoçeşitlilik Sıcak Nokta" listesinde, yeryüzünde belirlenen 34 küresel sıcak noktadan 3'ünün ülkemiz topraklarında bulunduğunu ve topraklarımızın % 77'sini kaplayan, Trakya ve Batı Karadeniz dışındaki bu alanların imdat haykırışları içerisinde olduğunu bilmekte de yarar var. Bir yerin sıcak nokta sayılması için; en az 1500 endemik bitki türüne sahip olması ama doğal yaşam alanının dörtte üçünün kaybedilmiş olması şartı düşünüldüğünde, daha yeni yeni farkına vardığımız bu tür zenginliklerin kıymetine de fazla kulak asmadığımız net bir şekilde belgelenmiş oluyor aslında (4).

1- Ekim, Tuna., Endemik Miras. Yeşil Atlas, Sayı:1, Kasım-1998.
2- www.sivas-cevreorman.gov.tr
3- Baytop, Asuman., Türkiye'de Botanik Tarihi Araştırmaları. Tübitak Yayınları.2004.
4- National Geographic Türkiye. Mart-2005, S: 24.

Ahmet Nedim Nazlıcan
Zir. Yük. Müh.
Çukurova Tar. Araşt. Enst.-ADANA
annazlican@yahoo.com
16-09-2005
Yazılım vBadvanced CMPS, Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2024