Araçlar

Bookmark and Share




İzmir Karaburun Yarımadası "Bakir Cennet"

Merhaba!
Alternatif yaşam arayışları için veya doğa tutkunları için bence harika bir alan.İlk nedeni ise yolu.

Karaburun İzmir'e 100 km mesafede bir kasabadır.Özellikle kasaba dedim çünkü burada kaymakamlık var.Bu ne anlama geliyor derseniz, eğer hazineden zeytinlik,fıstık çamı,harnup(keçiboynuzu) v.b tipinde ağaçlandırma yapılacak bir arazi kiralamak veya satın almak isterseniz bununla ilgili tüm işlemler valilik veya kaymakamlık aracılığı ile yapılabiliyor.(Bu konularla ilgili bildiklerimi ayrıca bir konu açacağım ve orada anlatacağım.)

Karaburun'un yolu pek çok şehir insanına göre berbattır.Sanıyorum 113 tane kadar viraj,iki araç karşılıklı zor geçebilir, en fazla yapabileceğiniz hız 60 km. ve ayrıca başka bir alternatif yol da yok.Ancak bizim gibi doğa severler için harika bir ortam yolun bir yanı sürekli deniz kenarında(gidiş istikametinde),diğer yanı ise tamamen bakir dağlar ve zeytinlikler. Deniz kenarlarının % 80'i hala beton tarafından işgal edilmemiş bir durumda.Zaten elinizi uzatsanız tutacakmış gibi olan deniz kenarına inmek için kesinlikle hiçbir yol olmayan pekçok koy var.

Bu yolun 40 km.lik bölümünü ( İzmir merkezinden itibaren) es geçmek isterseniz, Çeşme otobanı İçmeler-Karaburun kavşağından çıkmanız gerekiyor. Bu kavşaktan çıktıktan sonra önünüze ilk gelen köy Gülbahçe olacak.
Gülbahçe Köy'ü yönetim olarak Urla'ya bağlıdır.Bu Köy'ün yerlileri genel olarak kendilerini Arnavut olarak tanımlarlar.Bu köyde eskiden Rum'lar ve Türkler birlikte yaşamışlar.Mübadeleden sonra buraya yerleştirilen Rumeli'nden getirilen halk genel olarak Arnavutluk'tan gelen Türk'lerdir.Şu anda İzmir Yüksek Teknoloji Üniversitesi bu köyün çok yakınında kurulduğu için köy yaşam tarzı ve yaşayan nüsuf olarak çok kozmopolit bir yapıdadır. Aynı zamanda burada yazlık villalar ve orta gelir gurubuna ait ayzlıklar da vardır.

Köy deniz kenarında olmasına rağmen yeraltından gelen tatlı su kaynakları ve zamanında aktif olan iki adet derenin getirdiği alüvyonlar nedeniyle köy merkezi denize 300 metre mesafeye kadar içeride kalmıştır.Denizi sığ ve kumluktur.Köy içinde halen oturulan taş evler yapıların %30'unu oluşturur.

Şu anda bu köyden bir arazi satın almak hiç hesaplı olmayacaktır.Hem İYTÜ, hem İzmir'e yakın oluşu, köydeki içilebilir su kaynaklarını çok kaliteli olması fiyatları yukarı çekmiştir.Köy halkı genel olarak halen tarım ile uğraşmasına rağmen(Domates,zeytin,mandalina) bu alanlar hergün gitgide azalmakta.
Pardon!Ben kendimi fena kaptırdım galiba, ne kadar uzun yazmışım ben öyle. :)

Ancak yazacak daha o kadar şey var ki, eeee nede olsa yeni bir yaşama başlamak isteyen arkadaşlara ne kadar ayrıntılı bilgi verirsem o kadar iyi olur diye düşünüyorum.

Arkadaşlar!Henüz daha ilk köydeyiz ve bu köy hakkında anlatacaklarım bitmedi ama sormak istediğiniz başka şeyler varsa lütfen bu ortamda yazalım,herkes yararlansın sonra TODOR kızıyor vallahi. :)

Son birşey (tabii şimdilik.) Burada yazdıklarım tamamen benim birebir yaşadıklarım,köylü yaşlılarla konuşmalarım ve diğer köylerin bu köyler hakkındaki yorumlarından ibarettir.Yani "kanun" değildir.Benim şahsi izlenimlerimdir.Herkesin görüşleri değişik olabilir bunu kabul etmemiz gerek,yanılıyor muyum?
Hepiniz hoşçakalın.Tekrar görüşmek üzere......
31-08-2007
Eski 01-09-2007, 11:39  
mcege
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 18-08-2007
Şehir: izmir
Mesajlar: 112
Şu anda pek çok İzmir'li ve hatta Gülbahçe'lilerin bile pek bilmediği antik bir kaplıcası vardır. Burası şu anda İYTÜ için yapılaşmaya ayrılmış ve tel örgü ile çevrilmiş arazinin içinde kalıyor ve kullanım dışıdır.

Bu köydeki yerli halk daha çok kendi içlerine kapanık, ayabncılara mesafeli ama hiçbir ard niyet taşımayan insanlardır.Şööyle bir gideyim deniz kenarında bir balık yiyeyim derseniz vazgeçin.Çünkü böyle bir işletme ve işletme kurabilecek ortamı yok bu köyün.

Şimdi yola devam.

Kaynarpınar

Gülbahçe'yi az geçince,hatta birleşik bile sayılabilir Kaynarpınar'a geliyorsunuz.Burası çok fazla incelemediğim biryer.Nedeni ise incelenecek çok fazla birşey yok.Eskiden beri oturulan bir köy değil.Osmanlı zamanında verilen Padişah tapularının sorunları halen devam eden,pekçok imar sorunu bulunan,sadece yazlıkçıların ve yazlıkların bulunduğu bir mevkiidir.Bu mevkiideki yapıların % 70 inde imar ile ilgili sorunlar bulunmaktadır.Tarım içi uygun arazisi çok azdır.Sadece Kocadağ üzerinden Barbaros köyü'ne bağlanan ve kışın akan bir derenin oluşturduğu vadi ve çevresinde biraz mandalin,biraz,zeytin ve sebzecilik yapılmaktadır.Buradaki tarım arazileri Barbaros ve Gülbahçe köylüleri tarafından işleniyor.

Balıklıova

Neyse yola devam.Kaynarpınar'dan ortalama 15 km sonra Balıklıova'ya geliyoruz.
Balıklıova adını okuyunca "haah işte balığın bol olduğu yer" diye düşünmeyesiniz sakın.Eskiden bu yörede var olan iki dere aynı yerden denize kavuşurmuş ve deniz, o azmaktan( derelerin denizle buluştuğu nokta) içeriye ekili tarım arazilerine dolarmış yılın belli zamanlarında.(Venedik gibi)Daha sonra deniz geriye çekilince bütün tarım arazisi balıklarla dolu olarak kalırmış ve herkes tarlalarından balık hasatı yaparmış.)))

Bu hikayeyi bize Kösedere Köyündeki bir ihtiyar anlatmıştı.Ancak bu hikayeyi Balıklıova'nın yerlileri pek anlatmazlar.Nedeni ise, Balıklıova şu anda tarım ve balıkçılıktan daha çok yerli turistlere hizmet sektöründen para kazanıyor.Balık lokantaları oldukça fazladır.Her zaman taze ve çeşitli balıklar bulabilirsiniz. Ancak bu lokantalardaki balıkların %60'ı İzmir'deki balık halinden gelir.Bilmem anlatabildim mi?

Balıklıova'nın kuruluş hikayesi de ilginçtir.Eski zamanda Barbaros ve şimdiki Balıklıova köylerinin arasında bir köy varmış.Bu köyün çok gelişmiş tarım konusunda ve büyük bir ticaret merkezi olmaya başlamışken köye gelen pekçok yabancı insan ve hayvanlardan dolayı bir hastalık çıkmış ortaya.Kısa sürede bu köyün insan ve hayvan nüfusu yok olurcasına azalmış.Ve bu köyden bir aile göç kararı alıp şimdiki Balıklıova'nın bulunduğu yerdeki bir çobanın yanına gitmiş.

Gel zaman git zaman aileler birbirine kız alıp kız vermişler ve nüfus yeniden çoğalmaya başlamış.Şu anda Balıklıova'nın yerli nüfusunun % 70'i akrabadır.Son 20 yılda yazlıkçı yoğunluğu oldukça artmıştır.Ancak İzmir'e olan yakınlığı (60 km.), köylü nüfusun ticarete olan yatkınlığı, hem tarım hem de yerli turizm konusunda yaz kış hayli hareketli bir köydür.Özellikle İzmir-Karaburun yolu bu köyün tam ortasından geçtiği için ticari faaliyetler çok yoğun bir şekilde köy merkezinde toplanmıştır.Ortalama 2000 m2 lik bir alan içinde yapılaşma,araç ve insan yoğunluğu m2'ye 3 kişi gibidir.Ancak o merkezden hemen 30 metre arkası hayalet bir tarım yerleşimi gibidir.Enginar,zeytin,zeytinyağı köyün tarım ürünlerinde ağırlılı olarak yer tutar.Balıklıova idari yönden Urla'ya bağlıdır.Peki buralardan arsa veya arazi alınabilir mi?

Evet Balıklıova'ya gittiğimizde çok eski bir yerleşim yeri olmasına rağmen eski köy evleri,taş evler gibi nostaljik yapılar göremiyoruz.Çünkü şu anda Balıklıova'nın asıl köyünde kimse oturmuyor.Herkes deniz kenarına inmiş.Tüm evler ve ticari işletmeler deniz kenarına taşınmış.Balıklıova'nın asıl köyü şu anki merkezden hemen çıkışta sola ayrılan Ildırı Köyü yoluna girdikten sonra 1 km kadar içeridedir.

Eski köy tamamen taş evlerden kurulu ve bu evlerin % 75'i sağlam durumda bulunuyor.Bu köy hafif yamaca kurulmuş hemen arkasında yaklaşık 70-80mt yüksekliğinde sanki bir istinat duvarı gibi duran dimdik vaziyette bir tepe var.Bundan 50 yıl kadar önceki depremde bu tepeden kopan kayalar yuvarlanarak köydeki bazı evlere zarar vermiş.Köylü de aşağıya deniz kenarına yeni bir yerleşim yapmış.İnsan bu evleri görünce hemen bir tanesini alıp az bir masrafla restore edip oturmak istiyor.Ama olmuyor çünkü tapuları yok.Eski köydeki evlerin neredeyse tamamı tapu yönünden sorunlu.

Peki şu anda yaşanılan yerdeki evler ne durunda derseniz orada da aynı sorunlar var.Bakıllıova'dan yer almak isterseniz çok dikkatli olmanız gerekiyor.Hem tapu,hem de imar yönünden pekçok sorunu var.Bundan iki yıl kadar önce İstanbul'daki yalıları andıran bir malikane yapıldı deniz kenarına, yapılan masraf neredeyse 700.000 YTL civarında olmasına rağmen resmi statüsü gecekondu olarak görünüyor.Evi yapan kişi halen bu sorunları çözememiş durumda.

Ayrıca bir sorun daha var.O da şu.Diyelim ki bir arsaya baktınız, çok beğendiniz,araştırdınız ve hiçbir sorunu olmadığını gördünüz ve kesin kararlı olarak almak istediniz,pazalık sonunda 35,000 YTL. olarak anlaştınız.Balıklıova'da banka şubesi olmadığı için Urla'ya gidip para çekip gelinceye kadar arsanın değeri 40,000YTL' ye çıkıveriyor.

Balıklıova'da banka şubesi ve ATM yok.alışveriş merkezi yok(sadece bakkallar var.) hastane yok,lise yok,kıyıdan balık avlamak isterseniz o da yok."Eee ne var peki o zaman derseniz?" "Haydi daha fazla zaman kaybetmeyelim yola devam". derim.Unutmadan,Balıklıova'da içme suyu da, bahçe suyu da problemlidir.

mcege Çevrimdışı Kurallara Aykırı Mesajı Bildir IP  
Eski 02-09-2007, 12:16  
mcege
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 18-08-2007
Şehir: izmir
Mesajlar: 112
Mordoğan

Balıklıova'dan çıktıktan 20 km sonra Mordoğan'a geliyoruz.Karaburun Yarımadası'nın en büyük düz arazisine kurulu Mordoğan Belediyesi de aynı Balıklıova gibi eski köy alanı terkedilip deniz kenarına yerleşilmiş durumda bir yerleşimdir.Mordoğan bence gerçek anlamda yeni bir yaşam için ilk ciddi yerleşim alanıdır.Onun için Mordoğan'a uzun uzun değineceğim.Ama en önce değineceğim şey aslında bir uyarı.

İnternetteki emlak sitelerinde 10,000-15,000 YTL civarında 400-500 m2 Mordoğan Kamukent sitesinde satılık denize sıfır arsaların ilanları var.İnsanı cezbediyor değil mi.?Eğer buraları bilmiyorsanız ve İzmir dışında yaşıyorsanız bu arsaları görmek için Ankara,İstanbul veya başka şehirlerden gelmeye değmez.Mordoğan'da bizim gibi doğa severlerin hoşlanacağı arsalar 500 m2 olanlar 35-40,000 YTL civarındadır.

Tarımcılık içinse 1000 m2'si 8-10,000YTL civarından başlar.Kamukentteki arsaların neden uygun olmadığını bir dahaki yazımda anlatacağım ama ilk söyleyeceğim şey; Kamukent arsalarının ana yoldan bağlantı yerinden (ilk parsellerin olduğu yerden) denizin kenarı yaklaşık 3-3,5 km.dir.Ve ana yoldan başka bağlantı yapılacak yer yok.Denize doğru uzanan bir balon olduğunu düşünün tek ulaşım yeri balonun ağız kısmı.Yerleşim merkezinden de 3 km kadar uzakta.

Son 10 yıldaki yoğun İzmir'li akışı,arzisinin geniş ve düzlük olması sürekli bir gelişme ve genişlemeye yol açmıştır.İdari yönden Karaburun'a bağlıdır ancak son çıkan yerel yönetimler kanunu ile büyükşehir belediyesi sınırları içindedir.Mordoğan'ın nüfusu ve konut sayısı son 10 yılda Karaburun'a yetişmiş hatta geçmiştir bile, böyle devam edeceğini öngörürsek birsüre sonra idari yapı Mordoğan'a geçebilir.

Mordoğan'ın şimdiki turistik merkezi deniz kenarındadır.İzmir-Karaburun ana yolu Mordoğan'da deniz kıyısından ayrılır taa ki Mordoğan'dan çıktıktan yaklaşık 8 km sonrasına kadar.Bu ana yol ile deniz kıyısı arası yaklaşık 2 km.dir.Mordoğan'ın başlangıç noktası ile çıkış noktası arasının 5-6 km. civarı olduğunu düşünürsek ve bu alanın % 80'ininde yapılaşmanın tamamlandığını bilirsek ne kadar bir büyüklükte olduğunu hayal edebiliriz.

İlçenin deniz kıyısındaki merkezi ile çevredeki sitelerin arası neredeyse kapanmıştır. İzmir_Karaburun ana yolunun Karaburun istikametine giderken sol yanı henüz imara açılmamış durumdadır.Sağ tarfı ise deniz kıyısına kadar imarlı ve imar sorunları olmayan yapılaşmaya açılmış bir durumdadır.Yazlık veya yaz kıl oturulacak bir dubleks yapmak isteyenler yolun sağ tarafını,zeytinlik veya çiftlik yapmak isteyenler yolun sol tarafını tercih etmelidir.İmar yönünden neredeyse hiçbir sorun yoktur.(ancak yine de dikkatli olmak gerek.)

Yolun sol tarafı Çatalkaya tepesine kadar derinlemesine yaklaşık 4 km civarındadır.Buradaki arazilerin büyüklükleri 2-10 dönüm arasında değişmektedir ve çoğu zeytinliktir.Yolun sağ tarafındaki fiyatlar neredeyse oturmuş durumda 400 m2 bir arsa 30,000 YTL. civarındadır.Yolun sol tarafı ise çok değişik fiyatlandırmalara açıktır.Eğer buralarda bir arazi almak isterseniz paranız mutlaka hazır olmalı ve Ziraaat Bankasında bekliyor olmalı.(şu anda sadece bu bankanın şubesi var ve haftanın yanlızca iki günü hizmet veriliyor.)Diğer bazı bankaların ise sadece ATM leri var.Paranın hazır olmasındaki neden, iki aynı özelliği taşıyan tarlanın birinin fiyatı 35,000 YTL iken (4 dönüm) diğeri 80,000 YTL isteyebiliyor.

Mordoğan'a bağlı Kösedere,Eğlenhoca,İnecik ve Çatalkaya köyleri vardır.Ayrıca Hacılar ve Kaynarpınar mevkiileri de halk arasında köy olarak geçer.Bir de Mordoğan'ın kendi asıl köyü vardır ki muhteşemdir.(tabii bizim gibi doğaseverler için.)Mordoğan'ın asıl köyü halen yaşanılan, taş evleri, harika bir camiisi olan biryerdir.Bu köyde tek katlı basit taş evlerin yanında iki katlı konak tarzında yapılmış taş binalar da vardır.Ancak pekçoğu bakımsızdır.Bu köyün eskiden varolan gelişmişlik durumunu anlatmak için köyde varolan 'hapishane binasını' söylemem sanırım yeterli olacaktır.

Buradaki köylüler genel olarak çok hoşsohbet ve misafirperverdirler.Genel olarak yaşlı nüfus burada kalmış gençler deniz kenarındaki merkeze taşınmışlardır.Bu köyde eski bir taş ev almak isterseniz "buralarda satılık ev var mı?" sorusunu sormanızla beraber "yok" cevabı almanız bir olacaktır.Çünkü öncelikle tipinizi beğenmeleri gerekiyor.Yani gyiniş tarzınız hoppa,beli açık giyisiler,göbek deliğinde küpeler ya da başında sarık, çember sakallı birileriysen vay haline.

Eğer gözlerin renkliyse ve güleryüzlü "efendi" kılıklı biriysen ilk sınavı geçiyorsun.İkinci sınav nereli olduğun ile ilgili.Bu da çok ilginç çünkü senin doğduğun yer pek önemli değil, "dedenler nerden kuzum" sorusuna, "selanik göçmeni,priştinalı,giritli,boşnak v.b" yanıtlar tüm kapıları açmaya yetiyor.

mcege Çevrimdışı Kurallara Aykırı Mesajı Bildir IP  
Eski 04-09-2007, 15:14  
mcege
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 18-08-2007
Şehir: izmir
Mesajlar: 112
Mordoğan Çatalkaya Köyü

15-20 yıl öncesine kadar yıkık taş evleri bedava verilen bir yerdi.Taa ki bir Hollanda'lı gelip buradan bir evi alıp restore edene kadar.Şu anda bu köyden arsa almak neredeyse imkansız.Çünkü nüfusunun %80'i dışarıdan gelip evleri retore edip oturanlardan meydana geliyor.Bu köy öyle bir yer ki yerleşim alanını genişleme imkanı yok.Arkasını ve sağ yanını Çatalkaya tepesine yaslamış sol yanı ve ön kısmı uçurum gibi yarlarla çevrili sınırlı bir araziye kurulmuş.Bu yarımada da kurulu pekçok köy benzer şekilde doğal kale gibi denizden 4-5 km. uzağa ve tepelere yerleşmiştir.Bunun nedeni ise bu köylerin tarihinin oldukça eski olması, dolayısı ile eski zamanlardaki korsan saldırılarından uzak durmak ve savunmayı doğal yoldan kolaylaştırmakmış.

Çatalkaya köyü 'nün manzarası muhteşemdir.Eğer verdiğim bilgileri hatırlayarak Karaburun gezisine çıkarsanız Mordoğan'ı tanımak için hiçbir yeri gezmeden önce mutlaka Çatalkaya Köyüne çıkın.Çünkü tüm yerleşim yerlerini,ovayı ve denizi birarada görebilirsiniz, hem de sanki uçaktan seyreder gibi.:)

Hacılar mevkii'ne, Mordoğan'ın girişinden sola giren bir yol ile ulaşabilirsiniz,bu yol aslında Çatalkaya yoludur.Hacılar mevkii ise Çatalkaya'nın genişleme imkanı olmadığı için aşağıda yeni yeni oluşan bir mahalle görüntüsündedir.Bu mevkiide arsa fiyatları daha uygundur ve yolun üst kısmında imara açılmış tek yerdir.

Mordoğan'ın eski köyünü bulmak biraz güç olacağı için tekrar tarif etmek isterim.Mordoğan'dan çıktıktan sonra Karaburun istikametinde yaklaşık 800-900 metre devam ediyorsunuz sola ayrılan dar,asfalt bir yol vardır,şimdilik herhangi bir tabela yok.Buradan içeri giriyorsunuz yaklaşık 1,5 km gittikten sonra sağda 5, solda 3 tane, kaşınızda da 2 tane ev görürsünüz ve yolun bittiğini sanırsınız." aahh mcege eski Mordoğan bu muydu?" deyip kızarsınız.Yok yok paniğe gerek yok biz bile 2. seferde bulduk köyün girişini.

Hani dedim ya karşınıza gelecek 2 tane ev.Bunların birinin altında kahve, diğerinde bakkal vardır ve ikisinin arası ancak bir araba geçecek kadar yakındır.Siz çekinmeyin o daracık aralıktan içeri girin ve 300 haneye yakın olan köyü bulun.Aracınızı uygun bir yere bırakın ve yaya olarak dolaşın.Çünkü bu köyde ilk girişteki gibi daha pekçok kapalı sandığınız yol var.Daracık aralardan her geçişte arkasında saklanmış harika yapıları keşfedebiliyorsunuz.

Yanlız unutmayın Gördüğünüz herkese mutlaka selam verin, çoban,köylü,genç, yaşlı farketmez.Buralarda böyle şeyler hala çok önemli."Hoşgeldiniz.Kimlerdensiniz?" diyen ihtiyar ninelere ve dedelere "biz kimselerden değiliz sadece sizi ziyaret etmeye geldik." şeklinde verilen bir cevap akşam yatıya kadar uzanabilecek bir sohbetin başlangıcı olacaktır.(Nereden mi biliyorum? Biri kulakları çok ağır işiten,diğerinin gözleri çok az gören ve çocuklarının en son 2 yıl önce ziyaretlerine geldiği ve bir merhabaya susamış iki tane teyzeye biz merhaba dedik.:)

Evet Mordoğan'ın şu andaki merkezine gelelim isterseniz.
Deniz kıyısına kurulmuş,manav,balıkçı,PTT,sağlık ocağı, biri düz diğeri çok programlı iki tane lise, bir tane ilk öğretim okulu(ikinci okul yapılacak veya birincisine yeni binalar yapılıp kapasitesi genişletilecekti),banka şubesi(haftada yazın 3,kışın 2 gün hizmet veriyor Ziraat Bankası), sanırım 3 değişik bankanın ATM'si, iki tane büyük alışveriş merkezi,pansiyonları,otelleri,sahildeki balık lokantaları,çay bahçeleri ve İzmir'e ulaşımı sağlayan son model Volkswagen Volt klimalı minibüsleri ile yaz kış oturulabilir bir belde.Bu merkezde denize bile girebileceğiniz bir sahil de var.

İsterseniz yavaş yavaş Mordoğan'dan çıkalım.Çünkü daha size anlatacağım Mordoğan'a bağlı 3 köy ve 2 tane de mevkii var.
Size daha önce yazmış olduğum "kurtarılmış bölge" için önereceğim yere daha 20 km var.

mcege Çevrimdışı Kurallara Aykırı Mesajı Bildir IP  
Eski 05-09-2007, 16:05  
mcege
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 18-08-2007
Şehir: izmir
Mesajlar: 112
İnecik

Aslında İnecik, Eğlenhoca ve Kösedere köyleri birbirinin içine girmiş kadar yakındır. İnecik köyüne bundan 6 yıl öce ikinci gidişimizdi.Havalar sonbahardan kışa dönmek üzereydi. Karaburun'dan İzmir'e dönüyorduk, saat 14 civarlarıydı, üşümüştük ve karnımız acıkmıştı, yanımızda biraz peynir ve biraz da ekmek vardı. İnecik'e uğrayıp kahvede bir çay içelim ve peynir ekmeğimizi yiyelim dedik ve İnecik'e çıktık.

Yaklaşık 100 haneli köydeki tek kahve hemen camiinin yanındadır.Çok büyük dut ve çam ağaçları altındadır, arka balkonundan güzel bir deniz manzarası seyredip çayınızı yudumlayabilirsiniz.

Neyse kahveye girdik, içieride sadece kahveci vardı (60 yaşlarında).Daha önceki gelişimizde bu kahveciyle sohbet etmiş ve köydeki en genç kişinin kendisi olduğunu hayretle öğrenmiştik. Birer çay söyleyip masaya oturduk. Biz peynir ekmeği gizlice yemeye başladık (kahveci amcadan utanmıştık.Koskoca şehirliler peynir ekmek mi yermiş.))) )

Kahveci çaylarımızı getirdi, biz hiçbirşeyi belli etmemiştik ve çaylarımızı bırakıp gitti. Kahveden çıkıp giderken seslendi " aha çay orda isterseniz kendiniz gene doldurun.Üşürseniz aha odunlar şurda sobaya atıverin." dedi.

Biz kendimize birer çay daha doldurmuşken kahveci tekrar geldi elinde bir poşet vardı, hızlı adımlarla yanımıza yaklaştı ve poşeti masanın üzerine bırakıp " ulen yemek içmekle efendilik mi olur. Alın garnınızı güzelce doyurun. Kusura bakmayın teyzeniz evde yok, evde ne varsa onu getirdim." dedi. Poşeti açınca, ev yapımı keçi peyniri, ev yapımı zeytin, salça, kekikli ve pul biberli zeytinyağını ve birde ev yapımı ekmek olduğunu gördük. Vay canına halen böyle yerler, böyle insanlar var mıydı dünyada?

mcege Çevrimdışı Kurallara Aykırı Mesajı Bildir IP  
Eski 06-09-2007, 13:19  
mcege
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 18-08-2007
Şehir: izmir
Mesajlar: 112
O zamanlar yeterli birikimim olmadığı için, bu köyde beğendiğim eski bir taş evi alamamıştım ( fiyatı 6000YTL: idi). İki yıl sonra birikimimi tamamlayıp tekrar gittiğimde ise aynı evin fiyatının 30,000 YTL olduğunu öğrendim.Nedeni ise bu eski köyü Ankara'lı bir gurubun keşfedip pekçok evi satınalmaları ve restore edip yazlık olarak kullanmalarıydı.Tabii ki alamadım.

Eğlenhoca

İnecik köyünden çıkarçıkmaz Eğlenhoca köyüne giriş yapıyorsunuz. Bu köy oldukça büyüktür. Denizi cepheden görür, az miktarda eski taş evleri vardır. Yapılaşma daha çok 2 katlı apartman tarzı yeni yapılardan oluşmuştur, arlarda 3 hatta 4 katlı yapılar da vardır. Ancak yazlık olarak değerlendirmeyin yaşayan nüfusun yine de çoğunluğu köylülerdir. Buradaki köylü nüfusun fazlalığı tarım arazilerinin geniş ve verimli olması ile orantılıdır. Eğlenhoca' dan çıkıp çıkmadığınızı anlamadan Kösedere köyü'ne giriş yaparsınız.


Kösedere

Kösedere eskiden bu yarımadadaki en kalabalık nüfusa sahip olan köymüş ( 17-18000 kişi ).Bu köydeki eski taş evlerin bulunduğu aşağı mevkii ( köy meydanından aşağıda kalan taraf.) neredeyse terkedilmiş gibidir. Buradaki evlerin ancak % 50 sinde oturuluyor. Bundan 50 yıl kadar önce olan deprem nedeniyle evlerde hasarlar oluşunca bu evleri onarmak yerine gücüc olanlar köyün üst kımına yeni evler yapmışlar. bir kısmı devlet tarafından verilen deprem konutlarında, yeni ev yapma imkanı olmayanlar da halen eski taş evlerde oturuyorlar. Eskiden kalabalık olan nüfus şu anda 3000 kişi civarındadır. Ancak bu eski taş evlerin olduğu bölgede şu anda hızlı bir alışveriş ve ev tadilatları var, bu evleri alanların emekli öğretmenler olduğunu söylüyor köylüler.

Ağabeyimin elindeki çok eski bir Ege bölgesi haritası sayesinde şu anda oturulmayan pekçok yer, kullanılmayan pekçok yol, çeşme, ve köyü keşfetmiştik. Kösedere civarında da böyle bir yerleşim vardı, ancak yeni haritaların hiçbirinde burası yer almıyordu. Burası Aşağı ve Yukarı Ovacık denilen bir yerdi.

Ovacık

Ovacık' tan bahsetmeden önce Kösedere ile ilgili bir anımı anlatmak istiyorum.

Kösedere, İnecik ve Eğlenhoca köyleri denizden yaklaşık 5 km içeride tepelere kurulu köylerdir. Bu köylerin altında yani Karaburun ana yolu üzerinde Kaynarpınar mevkii yeralır. Burası deniz kıyısında bir balıkçı limanı ve yerleşim yeridir. Burayı 3 km. kadar geçince İçme Kıyısı denilen yine deniz kenarı olan biraz derme çatma bir yer vardır.

İşte biz bu İçme Kıyısı'nı keşfetmeye çıktığımız ilk gezimizde rastlamıştık Mazlum Dayı'ya. İçme Kıyısı2nın ilk girişinde arabamızı bırakıp zeytinliklerin arasından yaya olarak deniz kenarına ilerlerken 10-12 adet koyunluk bir sürü ve bunların başında 10 yaşlarında bir çoban çocuk gördük. Yanına gidip selamlaştık ve sohbet etmeye başladık biraz sonra yanımıza yaşlıca bir amca geldi. Koyunları asıl o otlatıyormuş çocuk da ona yardım ediyormuş. Biz geldiğimiz zaman amca yakındaki bir incir ağacından incir tpolamaya gitmiş bizi uzaktan yabancı görünce hemen yanımıza gelmiş. Bize de topladığı incirlerden ikram ettikten sonra onunla da sohbeti sürdürdük. Kendisi Kösedere köyündenmiş ve çobanlıkla geçimini sağlıyormuş.

Şu anda yaz ayları olduğu için keçi sürülerini yaylaya çıkarmış ve kendisine ait olan koyunları da burlara otlatmaya gelmiş. "Vallahi helal olsun sana Mazlum Dayı, bu yaşta dağlarda çobanlık yapmak her babayiğidin harcı değil." Deyince yaşını tahmin etmemizi istedi, ben 55, ağabeyim ise 58, olarak tahmin ettik. Aldığımız cevap bizi şaşırtmıştı Mazlum Dayı 65 yaşındaydı. "Ne mutlu sana, allah sağlık versin, torununu da almışsın yanına halen çalışmaya devam ediyorsun, ne güzel." Deyince, ağzındaki incir Mazlum Dayı'nın boğazına kaçtı ve bir yandan gülmeye bir yandan da öksürmeye başladı. Neyse sırtına falan vurduk ve sakinleşince niye güldüğünü sorduk. Biz torun deyince birden gülmek istemiş de ondanmış. Meğer yanındaki çocuk onun oğluymuş ve 8 yaşındaymış. Yani Mazlum Dayı 57 yaşında baba olmuştu.:)))

Bir kez daha kendisini tebrik edip en kısa zamanda yeniden ziyaretine geleceğimizi söyleyip yanından ayrıldık. Düşünsenize eğer adam 65 yaşında halen dağlarda çobanlık yapabiliyorsa ve 57 yaşında baba olabiliyorsa, buraların suyu, havası, doğal yiyecekleri ve stressiz ortamı hayta hayat katıyordu.

Ovacık mevkiine, Kösedere köyü'nün Eğlenhoca köyü ile birleşme noktasından, mezarlığın hemen üzerinden sola dönünce asfalt ile başlayıp daha sonra toprak olan bir yol ile gidilir. Ovacık Kösedere'ye 10-11 km. uzaklıktadır.

Ovacık yepyeni bir hayat kurmak için çok bakir bir alternatiftir.

mcege Çevrimdışı Kurallara Aykırı Mesajı Bildir IP  
Eski 07-09-2007, 16:11  
mcege
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 18-08-2007
Şehir: izmir
Mesajlar: 112
Aşağı Ovacık yolu Kösedere'den asfalt olarak başlar yaklaşık 5 km sonra toprak yol olarak 6 km. daha devam eder. Karaburun Yarımadası genel olarak tepeler, inişler ve çıkışlarla bezelidir. Ancak Ovacık hariç burası gözalabildiğince düzlük ve toprağındaki taş büyüklüğü ancak bir ceviz kadar olan bir alandır.

Kösedere'den yola çıktıktan sonra ilk önümüze gelen yerleşim 9-10 hanelik, hayvancılık ve tarım ile uğraşan ailelerin oturduğu çiftlik benzeri yapılaşmanın olduğu biryerdir. Asfalt yol bittikten 1 km kadar sonra yol toprak olarak devam ederken yolun sağından ve solundan iki tepe sanki birleşircesine yolu sıkıştırır. İşte bu boğazı geçer geçmez bambaşka bir bitki örtüsü ve arazi yapısıyla karşılaşırsınız. Yaklaşık 5 km. uzunluğunda 4 km. genişliğinde dümdüz bir ova, bu ovanın hemen bittiği yamaçlarda oldukça büyük çam ağaçları ile sizi karşılar. Tıpkı çok büyük bir yemek tabağı gibi düşünün, düz olan tabanındaki toprakta bir ceviz büyüklüğünde bile taş bulmanız zordur, düzlükten yükselmeye başlar başlamaz ise heryer çam ağaçlarıyla çevrili.

Neyse; gittiğiniz yol, ovanın tam ortasından geçer ve sona erdiği noktada yaklaşık 60 hane kadar terkedilmiş taş evler vardır. Evlerin çoğu %50 yıkık durumdadır. Osmanlı'dan kalma halen su akan iki tane çeşmesi vardır. Şu anda bu büyük ve muhteşem alanda yaşayan sadece 3 kişi vardır, onlar da çobanlar. Büyükbaş ve küçükbaş hayvanları otlatıyorlar buralarda. Hiçbir tarım yapılmayan, sadece hayvan otlatılan terk edilmiş bir yerdir.

Zamanında Rum'lar buralarda hep üzüm bağları yapmışlar. Rum'lar gittikten sonra bağlar bozuluncaya kadar bizimkiler de üzümleri toplamaya devam etmişler. Kösedere köyünün nüfusu azalmaya başlayınca zeytinle uğraşmaktan kimse bağlara gelemez olmuş, birkaç kış üst üste "don" olunca iyiden iyiye teredilmiş. Bazen tahıl, yemlik bitkiler ve bostan dikmelerine rağmen yine de köylüler buraları gözden çıkarmışlar. Sadece düğün zamanlarında adetleri gereği bütün köylü arabalara doluşur ve buradaki Çınar ve Dut ağaçları altındaki çeşmelere gelir oğlak ziyafeti yaparlar ve tekrar geriye giderler. Arazi fiyatlarına gelince ( 2004 yılı rakamı verebileceğim, ancak şu anda nedir bilmiyorum. 4500 m2 arazi 2000YTL.)

Ovacıktan çıkmak için tekrar aynı yoldan dönmeniz gerekiyor. Ancak eskiden kullanılan bir traktör yolu ile Balıklıova'ya da bağlanıyor. Normal bir araba kesinlikle gidemez. Ancak dağ yürüyüşü yapmak isteyenler için harika manzaraları olan, kimi zaman çamlıklar, kimi zaman zeytinlikler içinden geçen aralarda eski taş evler, çeşmeler olan bir güzergahtır. Yaya olarak sanırım 5-6 saatte Balıklıova'ya inebilirsiniz. Nereden mi biliyorum biz 1976 model Renault arabamızla resmen Camel Tropy yaparak 3 saatte zor indik de oradan biliyorum. Yüreğimiz ağzımıza gelmişti.Aşağıdan ana yoldan 25 dakikada gidilecek yeri 3 saatte gitmek delice bir tecrübeydi.

Eveet yola devam, Ovacık'tan ve Kösedere'den aşağıya ana yola inelim ve ana yola çıkar çıkmaz hemen yolun sağına yani Kaynarpınar'a girelim.

Aşağı ve Yukarı Ovacık' ta daha önce de bahsettiğim gibi arada sırada yine de tarım yapılıyor. Ancak bu tarlalara hayvanlar için yem olabilecek ürünleri dikiyorlar **** sezonluk ürün dikip hasatı aldıktan sonra uğramıyorlar bir daha. Ege Üniversitesi Ziraat Fak.'nden mail ile aldığım bilgiye göre buradaki toprak ve iklim yapısı üzüm, yayla kirazı, elma, armut ve vişne için çok uygunmuş. Ancak ben bu ürünlerden dikili bir ağaç bile görmedim. Yanlızca küçük bir alanda üzüm bağı vardı.( Bu bilgilerim 3-4 yıl öncesine ait, şu anki durum hakkında bilgi edindiğim zaman buradan yine size ileteceğim.)

Kaynarpınar


Evet Kaynarpınar'a geldik. Denize girilecek plaj konusunda sıkıntılı, yerleşilebilecek alanı çok az, çanak şeklinde küçük bir koydur. Balıkçılara hizmet amacıyla kurulmuş limanı, iki adet bakkalı, iki adet çay bahçesi, bir büyük balık lokantası olan şirin bir yerdir. Eskiden kalma 3-5 taş ev haricinde yeni bir yapılaşma şeklinde oluşmuştur. Ancak Karaburun yolculuğuna kendi aracıyla gidenlerin mutlaka uğradıkları bir mola yeri olacak kadar da şirindir. Hele çay bahçesi asırlık çınar ağaçları altında, Osmanlı'dan kalma halen akan bir çeşmesi( 2 yıl önce restore edildi.) ve deniz manzarasıyla insanı cezbeder.
Caminin yanındaki çınar ağacını mutlaka görmelisiniz, 4 yetişkin insanın kolları çevresini sarmak için ancak yetişir.

Evet mola bitti yola devam.
Kaynarpınar'dan çıktıktan sonra yolun sağ tarafında 2-3 tane daha küçük yerleşim alanları vardır. Boyabağ, İçme Kıyısı ve Eşendere. Bu üç yer de tarihi özelliği olmayan, biraz da derme çatma kurulmuş deniz kıyısı yazlık yerleşimlerdir. Buralardan size anlatacağım sadece iki şey var.

İçme Kıyısı

Bunların birincisi İçme Kıyısı'nda. Burada eski yerleşime ait hiçbir yapı ve kalıntı olmamasına ve köylülerin de buralarda eski bir yapılaşma oladığını söylemelerine rağmen biz ilgi çekici birşey bulmuştuk tesadüfen. Kurumuş durumda %60'ı yıkılmış bir Osmanlı çeşmesi vardı burada ve çalılıkların arasında kaybolmuş gibiydi. Bu çeşmenin ilginç olan yanı ise deniz kıyısından sadece 2 metre içeride olmasıydı. Burada ne bir liman kalıntısı, ne de anayoldan ulaşım için herhangi bir yol vardı. Bu yol şu anda bile yok. Deniz kıyısına ulaşmak için yaya olarak 600 metre kadar yürüyorsunuz. Peki o zaman buradaki çeşmenin yapım amacı neydi? Şu ana kadar bu konuda bir adım bile ilerleyemedik. En yaşlı köylüler bile bu konuda birşey bilmiyorlar.

mcege Çevrimdışı Kurallara Aykırı Mesajı Bildir IP  
Eski 11-09-2007, 16:32  
mcege
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 18-08-2007
Şehir: izmir
Mesajlar: 112
İkinci bahsetmem gereken yer ise Eşendere'de.

Eşendere

Eşendere aslında çok güzel yerleşim alanı olabilecekken harap edilmiş bir koy. Derme çatma beton yığınları neredeyse denizin içine kadar girmiş hatta bunlar iki ve üç katlı şehir tipi yapılardır. Yerleşilebilecek alanı çok uygun olmasına rağmen sadece kıyı çizgisine yapılmış 30-40 tane kadar içiçe bir yapı yığını vardır. Sadece yazları açık olan bir bakkalı ve çay bahçesi bulunur. Bir de sadece yazlıkçıların ve birkaç balıkçının kullandığı küçük bir limanı vardır.

Ancak Eşendere'den anlatmak istediğim şey asıl bunlar değil. Dağlardan gelen yeraltı suyu burada tam limanın içinden denize kavuşur. Limanın üzerine çıkıp dikkatlice suya bakarsanız tatlı ve tuzlu suyun bir süre birbirine karışmadığını izleyebilirsiniz. Eğer denize girmek isterseniz zaten limanda girmek zorundasınız. Çünkü plajı yok denebilir. Ancak limandan denize girmenin de güzel bir yanı var, duş almanız gerekmiyor.:)))

Eşendere'den yola çıktıktan yaklaşık 7 km. sonra artık Karaburun ilçe sınırına iyice yaklaşmış oluyoruz.

Ambarseki


İlk yerleşim, yolun sol tarafında küçük bir tepeye kurulmuş olan Ambarseki Köyü. Tarihi oldukça eski olan köyün yazlıkçılar tarafından rağbet görmemesinin nedeni deniz ile pek ilgisi olmadığındandır. Kendine ait bir sahili, hatta pek deniz manzarası bile yoktur. Ancak Ambarseki köyü kendine has ilginçlikleri ile yine de yerli ve yabancı turistlerin mutlaka ziyaret ettikleri bir yerdir.

Bu ilginçliklerin başlıcası köydeki eski bir yağhanenin tiyatro ve sanat merkezi haline getirilmesidir.

Bu sanat merkezini köye yerleşen adını bilmediğim sanatçı biri oluşturmuş. Çoğunluğu kendi maddiyatı ve uğraşları ile ortaya harika bir yapı çıkarmış. İki katlı taş bina restore edilmiş, çevre düzenlemeleri sanki bir müzeyi andıran, yakınındaki dev çınar ağaçlarını gölgelendirdiği görülmesi gereken bir yerdir. Ambarseki köylüleri misafiri çok severler, sokakları dolaşırken 5 dakikalık yolu 1,5 saatte gidebilirsiniz merhabalaşıp sohbet etmekten. Hatta zorlama ikramlar bile olabilir. Limonata, ayran gibi.(Ne ilginç değil mi Cola veya Fanta ikram etmiyorlar.)

Köyün gelir kaynakları çeşitlilik taşır. Zeytinyağı ( harika bir zeytinyağı vardır.), nergis çiçeği, defne yaprakları ( fabrikası bile vardı ama halen işliyor mu bilmiyorum), gibi değişiklik gösteren dallarda geçim sağlanır. Köyün halen yarısı taş binalardan oluşmakla birlikte son yıllarda giderek modern yapı teknikleri de kullanılıyor ve 2-3 katlı binalar görülüyor. Köy nüfusunun % 90'ı halen köylülerden oluşur.

Ambarseki ile Saip köyü birbirlerine çok yakındır. Ana yoldan gidilirse aralarında 1 km. mesafe vardır ancak Ambarseki'nden Saip'e bağlanan eski yoldan gidilirse mesafe 200 metreye iner.

Saip

Saip köyü, Ambarseki köyüne göre denize daha yakındır ve kendine ait 1 plajı bir de limanı vardır. Aynı zamanda Karaburun merkezine 2 km. mesafede oluşu Saip köyünü sanki Karaburun'un bir mahallesi haline getirmiştir. Son zamanlardaki gelişmeye paralel olarak, aslında Saip'li balıkçılara hizmet vermek için kurulmuş olan liman şu anda daha çok Karaburun'daki yazlıkçılara hizmet verir haldedir. Ancak bu pek sorun yaratmıyor çünkü Saip'li balıkçılar da Karaburun limanını kullanabiliyorlar.

Saip köyü son zamanlarda betonun işgaline uğramış gibidir, yapıların ancak % 30'u halen taş evlerden oluşur ve pek bakımlı değildir. Sanki yıkılsın da yerine iki katlı bir apartman yapalım dermiş gibi kullanılıyor.

Köyün bir kısmı deniz manzarasını görür. Deniz manzarası gören bir yapı da köy kahvesidir. Çınarların gölgesinde, tahta masa sandalyeleri olan şirin bir kahvedir.
Saip köyünün de asıl geçim kaynağı zeytinyağıdır, buna ek olarak balıkçılık, ve nergis çiçeği de önemli mktarda yapılır.

Saip'in plajına Olcabük adı verilmiştir. Daha bir yıl öncesine kadar çok az insanın bilip gittiği küçücük bir koydur. Ambarseki ile Saip köyü arasında ana yolun sağına giren toprak bir yolu vardır. Yaklaşık 300 metre olan yol topraktır. Biraz bozuk ve virajlıdır. Ancak her zorluğa rağmen gidilmesini tavsiye ederim. Burada şimdilik hiçbir yapılaşmaya izin verilmiyor. Sadece denize girmek amaçlı kullanımdadır. Plajda ve denizin içinde kum bulmanız imkansızdır, küçük çakıl taşlarından oluşmuştur. Sadece denizin içinde 50m2 kadar bir alan (koyun sağ yanında denizin kıyısından başlar ve denize uzanır ) kumluktur. Kayalardan denize atlama merakınız varsa burada gerçekleştirebilirsiniz. Ayrıca dalma merakınız varsa, denizin içindeki kumluğu, deniz içinden kıyıyı takip ederek sağa doğru giderseniz yaklaşık 60 metre sonra dipten denize karışan tatlı suyu görebilirsiniz.

Denizin içini nereden biliyorsun derseniz!? Ağabeyim dalgıçtır ve kendisi Karaburun'da dalgıçlık okulu da işleten bir eğitmendir aynı zamanda. Bir de 11 metrelik bir gezi teknesi var. Karadan ulaşamadığımız bazı koyları da bu sayede keşfediyoruz.

Şimdilik bu koydan çıkalım ve yola devam edelim. 1 km kadar sonra yolun sağ tarafından Karaburun'un Bordum mahallesi ve koyu'na giriş yapabilirsiniz. Veya soldan ana yola devam edip Karaburun merkezine çıkabilirsiniz. Yolun bundan sonrasını bir dahaki mesajımda anlatacağım.

Ancak Ambarseki ve Saip'teki arsa ve ev fiyatlarına değinmedik. Bu iki köyün de içlerinde yeralan taş evlerin fiyatları çok değişken olmakla birlikte son zamanlarda emlakçıların buraları keşfetmeleri nedeniyle artık ucuz bir yer( 15-20,000 YTL) almak hayal gibi birşey. Genel olarak büyük parselli zeytinlikler iyice yamaçlarda ve ulaşımı zor olan yerlerdedir. Düzlük yerlerde ise daha çok nergis ve enginar dikimi yapıldığı için buralarda zeytinlik yok denecek kadar azdır. Bu yörede ister 300m2 imarlı arsa, ister 4 dönüm zeytinlik, isterseniz yıkık bir taş ev almaya kalkın en az 30-35000YTL. vermeyi göze almalısınız.

mcege Çevrimdışı Kurallara Aykırı Mesajı Bildir IP  
Eski 13-09-2007, 13:51  
mcege
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 18-08-2007
Şehir: izmir
Mesajlar: 112
Karaburun merkez

Saip ve Bodrum kavşağını geçtikten yaklaşık 1 km. sonra döner kavşaktan sola girdiğinizde Karaburun ilçe merkezine ulaşırsınız. Aracınızı uygun bir yere park ettikten sonra dev çam ve çınar ağaçları altında, muhteşem manzaralı çay bahçelerinden birinde kendinize bir bardak çay ısmarlamak tüm yorgunluğunuzu alacaktır.

Karaburun merkezinde eski taş yapılar görme şansınız pek yoktur. Bunun nedeni ise Karaburun'un merkezi yaklaşık 50-55 yıl öncesi kurulmuştur. Şu anda merkezin olduğu yerin eski adı Ahırlı'dır. Eskiden nüfus yoğunluğunun olduğu zamanlarda hayvancılık ( keçi sürüleri) çok yoğun olduğu için bunları barındıracak büyük ahırlara ihtiyaç olurmuş. 3-4 köyün ortak kullandığı büyük ahırların olduğu kısmen düzlük olan yerde kuruluymuş bu ahırlar. Herkes sürüsünü otlattıktan sonra bu ortak kullanımlı ahırlara bırakırlarmış. İşte buraya da Ahırlı denirmiş. Yani şimdiki Karaburun'un merkezi.

1950'li yıllarda meydana gelen depremden sonra evleri yıkılan köylülere yeni bir yerleşim yeri olarak işte burası gösterilmiş ve yeni yerleşim yeri böylece oluşmuş. Bu anlattığım Karaburun merkezinin ilk hikayesi. Bir de ikinci bir hikaye anlatılır.

Demokrat Parti zamanında dağınık halde bulunan köylere yeterli hizmet götürülemeyeceği ve herkesin belirli bir merkezde toplanması gerektiği söylenince köylü önce pek rağbet etmemiş. Ancak bedava arsa, elektrik ve su sözü verilince herkes fikrini değiştirmiş.
Şu anda Karaburun merkezine 2-3 km uzaklıkta terkedilmiş halde bulunan Çullu, Hisarcık ve Manastır köyleri bu nedenlerle şu anda tamamen yerleşim dışıdır.( Sadece Manastır'da 1-2 tane hayvancılık yapan ailenin evi vardır.)

Buna rağmen Merkezde yer alan caminin tarihi oldukça eskidir ve mutlaka ziyaret edilmelidir derim. Çok fazla olmasa da yine de incelenebilir değerde taş yapılar vardır. ( Camiinin yolunda ve civarında.) Bir de Hikmet Köse'nin evi vardır ki sanki bir müzeyi anımsatır. Bu evi ziyaret etmek Karaburun'un tarihini birebir yaşamak gibidir. Ancak bu ziyaret için çok şanslı olmanız gerekir. Hikmet beyi karaburunda bulmak gerek, sonra sizi sevmesi gerek ve en önemlisi o gün keyfinin yerinde olması gerek. Birkaç yıl önce randevu alarak röportaj ve çekim yapmaya gelen bir televizyon kanalının sunucusunun "çok sulu" olan muhabiri yüzünden toplam 3 dakikalık söyleşiden sonra kovulduğunu bilirim.:))

Karaburun merkezinde yapılacak geziyi 1 saatte tamamlamanız gayet normaldir. Çünkü herşey toplu halde küçücük bir çanağın içindedir. Balıkçı, manav, market, eczane, PTT, banka, polis merkezi, otogar, fırın, kahveler ve çay bahçeleri gibi aklınıza gelen herşey bir merkezde toplanmıştır.

Bu merkezden hemen bir arka sokakta evler bulunur. Karaburun'un yerlilerinin çoğu Yörüktür. Yerli halkın yaşlıları için ticaret hala olmasa da olur durumundadır. Yani bakkalı işletirken aklındaki en önemli şey zeytinlerin bu sene verimli olup olmayacağıdır. Son zamanlarda yavaş yavaş gençlerin işbaşına geçmesi ve yabancı işletmecilerin gelmesiyle durum biraz değişmesine rağmen Karaburun'un havasından mıdır, suyundan mıdır, yerli halk değişeceğine, gelenler buralara ayak uydurur durumdadır.

Bir gerçek hikaye; vücudunun alt kısmı özürlü olan Terzi Mehmet İzmir'de yaşamını zorlukla sürdürürken bir de akciğerlerinde kanser illetine yakalanmış. Doktorların 3 ay ömrün var dediği Terzi Mehmet, "havası temiz olan bir yere yerleşirsen belki biraz daha yaşarsın" diyen başka bir doktorun tavsiyesini dinleyip kendisini Karaburun'a atıyor. Biz kendisini 1999'da tanıdığımızda bu hikayeyi kendi ağzından dinlemiştik. 1999'da Karaburun'a yerleşeli sanırım 3 yıl olmuştu ve sapasağlam karşımızdaydı. İzmir'e kontrol için gittiğinde doktorunun nasıl da şaşırdığını büyük bir zevkle anlatmıştı bize.

Terzi Mehmet ne mi oldu? Halen yaşıyor. Merkezdeki çay bahçesinden camiiye doğru giderken sağdaki 4. dükkanda terzilik yapmaya devam ediyor.

Karaburun'un iki tane mavi bayraklı plajı vardır. Birincisi Bodrum adı verilen, yazlıkçıların ve turistlerin oldukça rağbet ettiği bir plajdır. Bu sahillerde ince kum plaj bulma şansınız pek yoktur, bu iki plaj da aynı karakteristik özelliği taşır. Denizin içi ve plaj kısmı çakıllardan oluşur. İkinci mavi bayraklı plaj ise Kuyucak'tır. Bu plaj Bodrum plajına göre daha sakindir.

Su üstü ve su altı sporları daha yeni yeni gelişmeye başlamış olmasına rağmen oldukça iyi hizmet verir. Plajlarda çay bahçeleri, büfeleri ve duşları ile tüm ihtiyacınızı karşılayabilecek yapıdadır.

Karaburun merkezinden yola devam ettikten 10 km. sonra Yeniliman'a geliyoruz. Yeniliman,
aslında Tepeboz Köyü'ne bağlı olan bir limandır. Daha çok açık deniz balıkçılığının büyük teknelerle yapıldığı bir balık merkezidir. Tepeboz Köyü ise zeytincilik ve nergis ile geçim sağlayan, artık pek gençlerin oladığı yıkık bir köy iken Alman ve Belçika'lı yerleşimcilerin keşfetmeleri ile tekrar canlanan çok güzel manzarası olan şirin bir köydür.

Bozköy köyü ise Tepeboz'la birleşik gibidir. Bozköy ise daha yeni yeni yabancı yerleşimcilerin ev alıp restore ettiği bir köydür. Yerleşim alanı olarak Tepeboz'a göre daha geniş bir alana sahiptir. Bozköy'lüler daha çok tarım ile geçimlerini sağlarlar. Bozköy'ün hemen altında içerilere doğru uzanan çok verimli bir vadisi vardır ve bu vadiyi ikiye bölen bir dere akar. Her ne kadar bu dere son zamanlarda kurumaya yüz tutsa da yine de sulu tarım yapılmasına izin verecek kadar bir akımı vardır.

Yeniliman, Tepeboz ve Bozköy sanki medeniyetin son noktası gibidir. Buradan sonraki yerleşimler neredeyse kaderlerine terkedilmişlerdir.

mcege Çevrimdışı Kurallara Aykırı Mesajı Bildir IP  
Eski 08-10-2007, 14:05  
mcege
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 18-08-2007
Şehir: izmir
Mesajlar: 112
Haseki

Yeniliman'dan çıktıktan 5-6 km. kadar sonra Haseki köyü'ne geliyoruz. Bu köy Osmanlı zamanındaki yapılan nüfus sayımlarında Türk'ler ve Rum'ların birarada yaşadığı ancak Rum nüfusun Türkler'den daha çok olduğu tek karma yerleşimdir. Nüfusunun tamamı Rum olan veya Türk olan köylerden hariç çoğu köyde karma nüfus yaşarmış eskiden.

Arazi yapısı oldukça dik olan genişleme ve yayılma imkanı olmayan bu köy denizden yaklaşık 10 km. kadar içeride kuruludur. Evler neredeyse üstüste binmiş gibidir. Yeni yapılaşma yok denecek kadar azdır. Tamamına yakını taş evlerden kurulu olan köyün ancak yarısında yaşam vardır. Köy halkı genellikle yaşlılardan oluşur ve zeytincilik yaparak geçim sağlanır.

Sarpıncık

Haseki köyünden çıktıktan sonra önce Sarpıncık köyüne gelinir. Adından da anlaşılacağı gibi sarp bir arazi üzerine kurulmuştur. Haseki köyü deniz seviyesine yakın olan son köydür. Sarpıncık ise denizden 10 km kadar içeride ve oldukça yüksek rakımlı bir konumdadır. Ancak köyün % 90'ı deniz manzarasına hakimdir. Buradan görülen deniz Ege denizi yani açık denizdir. Bu noktaya kadar anlattığım tüm köylerden İzmir Körfezi görülür.

Sarpıncık Feneri halen işler durumda olan bir deniz feneridir ve mutlaka görülesi bir manzaraya sahiptir. Bu fenerin bulunduğu uçurumun kenarına gelip önce aşağıya sonra da açık denize doğru baktığınızda içinizde gerçekten bir ürperti oluşuyor. İşte o an sanki çok büyük bir transatlantiğin en ucunda, tek başınıza denizde ilerliyormuş gibi hissediyorsunuz.

Sarpıncık köyü anayolun 10 mt. kadar uzağında olmasına rağmen bir türlü giriş noktasını bulamıyorsunuz çünkü bu 10 mt. lik uzaklık 90 derecelik bir yamaçtır. Köye giriş için anayoldan 2 km. kadar devam edilince ve tam 180 derece geri dönüş yapılınca bulunuyor.
İyisi mi siz anayol üzerine kurulmuş olan kahvelerdeki ihtiyarlardan yardım isteyin daha garanti olur.

Çünkü Sarpıncık her nekadar denizden uzak bir mevkiide kurulmuş olsa da denizle ve balıkçılıkla uğraşısı olan bir köydür. Kumbükü, Badembükü, Hamzabükü, Dolcaderesi ve Gönsüz adlarındaki küçük koylara inmek için Sarpıncık Köyünün girişinden sola ayrılan yoldan gitmeniz gerekiyor.

Bahsettiğim bu koylara ulaşım için mutlaka kendi aracınızla seyahat etmeniz gerekir. Hemde son model yere yakın araç olmamalı. Ya 4x4 **** benimki gibi eski model bir Renault olursa yolda kalmazsınız. Peki yolda kalırsanız ne olur?
Hani boy boy reklam veren GSM operatörlerimiz var ya, işte onların gazabına uğrarsınız. Çünkü yarımadanın bu yüzünde Yunan Gsm operatörlerinden başka operatör yok.( Bu bilgi 4 yıl öncesine ait. Eğer şu anda yeni vericiler konulduysa bilemiyorum. Ancak 4 yıl önce gerçekten çok az noktada Türk Gsm operatörleri hizmet veriyordu Karaburun Yarımadası'nda.)

mcege Çevrimdışı Kurallara Aykırı Mesajı Bildir IP  
Eski 09-10-2007, 15:14  
mcege
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 18-08-2007
Şehir: izmir
Mesajlar: 112
Sarpıncık bağlantılı koylar

Bu koyların en güzeli Haseki ve Sarpıncık arasında kalan Kumbükü'dür. Yazın en sıcak olduğu Temmuz ve Ağustos aylarında bile en çok iki aile denizi kullanır durumda olan o kadar bakir bir koydur.

Yaklaşık 400 mt. uzunluğundaki sahilde hiçbir yapılaşma yoktur. Zaten 1. derece doğal SİT alandır. En yakın ev 4-5 km kadar uzakta olan Haseki Köyü'dür.
4 yıl öncesine kadar o bölgede tarım yapan birisinin çok küçük bir taş kulübesi vardı halen duruyor mu bilmiyorum? Eğer buraya gitmek isterseniz %95 'i toprak olan bozuk bir yolu katetmeniz gerekiyor. Ancak emin olun buna değer.
Kumbükü'nden bağlantılı yol ile gidilen Hamzabükü 15-20 hanelik bir balıkçı yerleşimi gibidir. Ancak arada yazlık olarak kullanılan yapılar da bulunuyor. Kumbükü'ne göre daha küçük bir koydur burası. Sahilin uzunluğu yaklaşık 200 mt civarındadır.

Hamzabükü'nden sonra tekrar ana yola çıkış yapıp Badembükü yoluna girmeniz gerekiyor. Badembükü daha önceki her iki koydan da büyük ve düzlük bir arazinin devamında oluşmuş güzel bir plajdır. Balıkçılık, tarım ve yazlık amaçlı kullanılan 50'ye yakın ev vardır. Aslında Badembükü ileride çok daha fazla gelişebilecek olanakları barındıran bir koy ancak şu anda tamamen unutulmuş gibi bakirdir.

Badembükün'den tekrar anayola doğru çıkılırken sağa (aşağıya) doğru ayrılan toprak bir yol vardır. Bu yola girip 100 mt ilerideki çataldan sağa devam ederseniz Dolcadersi'ne varırsınız. Dolcaderesi'nin bir tek özelliği var, terk edilmiş olan Sazak köyünün paralelinde ilerleyen bir yol ile ulaşılabiliyor. Yani Sazak köyünü uzaktan da olsa seyretmek çok keyif veriyor insana. Yolun sonunda ise toplam 2 tane ev ve yaklaşık 75mt. uzunluğunda minicik bir koya geliyorsunuz.

Dolcaderesi koyundan tekrar geri çıkıp, çataldan sola girerseniz Gönsüz'e giden yola girmiş olursunuz. Ana yol ayrımından yaklaşık 10-12 km kadar çok bozuk toprak bir yol ile ulaşılabilen bu koyda hiçbir yapılaşma yok. Önümüzdeki 1000 yılda da olacağını sanmıyorum.)))
Yaklaşık 200 mt. uzunluğunda ve 15-20 mt genişliğindeki plajı küçük çakıl taşları ile oluşmuştur. Anlattığım bütün koylarda deniz oldukça derin olmasına rağmen Gönsüz bu konuda rekor kıracak kadar derindir. Deniz kıyısından denize atacağınız ilk adımda su belinize gelir, ikinci adımda ise boy olur, üçüncü adımı atamazsınız çünkü koyu lacivert bir derinlik başlar. Kısaca karadan direkt balıklama atlanabilecek kadar derin bir denizi vardır. Dalış meraklıları için ideal bakir bir alan olan Gönsüz Koyu'nda geçireceğiniz 10 dakikalık bir zaman sonunda kendinizi ıssız bir adaya düşmüş gibi hissetmeniz çok doğaldır.

Anlatmış olduğum bu 5 koyu gezmek, incelemek ve keşfetmek için mutlaka ve mutlaka kendinizi Camel Tropyh şartlarına hazırlamanız ve fotoğraf makinanızı hazırlamanızı tavsiye ederim ve tabiiki bir de kendinize ayıracağınız 2-3 günlük bir zaman dilimi.

Bu koyları keşif harekatı bittikten sonra tekrar ana yola çıkıp devam edelim, ama nereye?

8 yıldır gelip geçtiğim ama sırasını birtürlü doğru hatırlayamadığım iki köy vardır, o kadar birbirine benzerler ki her seferinde karıştırırım nerede olduğumu. Bunlardan biri Parlak diğeri de Salman'dır.

mcege Çevrimdışı Kurallara Aykırı Mesajı Bildir IP  
Eski 16-10-2007, 13:08  
mcege
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 18-08-2007
Şehir: izmir
Mesajlar: 112
Terkedilmiş Çullu Köyü

Arkadaşlar daha önceki yazılarımda anlattığım Karaburun merkezine 1,5 km. uzaklıktaki terkedilmiş Çullu Köyü'nden bazı fotoğraflar eklemek istedim.

Name:  sahibinden_ağabeyim melih.jpg
Views: 5148
Size:  53.4 KB Name:  sahibinden_çullu2.jpg
Views: 4186
Size:  56.6 KB

Name:  sahibinden_çullu6.jpg
Views: 4174
Size:  66.0 KB Name:  sahibinden_yıkık camii.jpg
Views: 4109
Size:  69.9 KB

Name:  sahibinden_köy içi.jpg
Views: 4244
Size:  57.9 KB

Bu fotoğrafları 1 ay kadar önce "memet" ve muratla birlikte yaptığımız gezide çekmiştik, sağolsun "memet" benim için boyutlarını ayarlayıp bana göndermiş. Ben de sizlerle paylaşmak istedim. Umarım biraz da olsa bilgi verir.

mcege Çevrimdışı Kurallara Aykırı Mesajı Bildir IP  
Eski 16-10-2007, 13:12  
mcege
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 18-08-2007
Şehir: izmir
Mesajlar: 112
Fotğraflarda görülen kişi ağabeyim Melih. Ben değilim yani:)

Name:  sahibinden_köy meydanı.jpg
Views: 3763
Size:  60.5 KB Name:  sahibinden_sahibinden_çullu.jpg
Views: 3827
Size:  47.8 KB

Name:  sahibinden_sahibinden_çullu1.jpg
Views: 4470
Size:  45.5 KB

mcege Çevrimdışı Kurallara Aykırı Mesajı Bildir IP  
Yazılım vBadvanced CMPS, Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2024