Araçlar

Bookmark and Share




Kalbini kıra kıra yok ettiğimiz Anadolu doğası

Anadolu'nun binlerce yıllık zengin tarihi, üzerinde çılgınca at oynatan onlarca uygarlığın birbirine miras bıraktığı izlerle daha da kıymetlenmiş ve pek çok millete nasip olmayacak bir kültür zenginliğini günümüze taşımıştır. Toplumsal hayatın canlılığını ve zenginliğini vurgulayan en önemli kaynak olarak , kültürel varlıklarımızın bizlere sunduğu eşsiz güzelliklerin farkına her zaman varamasak ve çoğu kere kıymetini bilemesek de, kıtaların buluştuğu bu coğrafyaya kıskançlıkla bakanların ne kadar çok olduğunu da tarihi olaylar çok iyi özetlemektedir. Peki, " kullanmasını bilemediğimiz ve cümle aleme ancak pek az kısmını tanıtabilme becerisi gösterdiğimiz bunca kültürel zenginliğin kaynağı ne olabilir ki "diye düşündünüz mü hiç ?

Bu birbirini yiyip bitirircesine peş peşe gelip geçen uygarlıkların göz dikeceği başka yer mi yoktu ? Niyedir, bunca hırs dolu sahip olma tutkusu ? Çekilen zahmetler ve dökülen kanlar , bitip tüketmeyen hangi aşkın bedelidir ? Her sevgilinin aşkı, bunca kana değer mi sizce ? Tarihin şanlı sayfaları göstermiştir ki; adı Anadolu ise eğer, ona her şey değer !

Denizleri buluşturup, kıtaları nikahlamak bu yorgun coğrafyanın şanslı alın yazısı olabilir belki ama onun o, gören gözleri esir eden başka güzellikleri yok mudur ? Tüm yakıp yıkma, bozma hünerimize rağmen hala cennetten güzellikleriyle, yeryüzünün en çekici coğrafyalarından biri olduğu dillendirilen Anadolu'nun bu yakıcı, esmer güzelliği yalansa; Kral Attalos'un 2 bin yıl önce Torosları aşıp geldiği Batı Akdeniz kıyılarına vuruluşunun ve orada kendi adıyla anılan Antalya kentini kurma sevdasının kaynağı ne ola ki ? Hele Mısır ellerinden kalkıp, sevgilisi Romalı komutan Marcus Antonius'a kavuşmak için binlerce kilometreyi birkaç kez kat etmiş olan Kraliçe Kleopatra'nın, inci tanesi gibi harika tanelerden oluşan özel kumlarla döşettiği söylenen tarihi kumsallarımıza aşk ürünü gözyaşlarını dökmesinin sebebi ne ?

Uygarlıklar tarihinin imbiğinden geçen kültürel zenginliklerin bu derece göz kamaştırıcı olmasında, doğal olarak gelip geçen uygarlıkların buraya sevdalanmasını sağlayan Anadolu doğasının da payı büyük olsa gerek. Nasıl olmasın ki ? Etrafı denizlerle çevrili bir alan; içinde birbirinden coşkulu akarsuların aktığı, bulutlarla oynaşan karlı zirveleriyle yüceliğin senaryolarını yazan dağların hayat verdiği, ancak bir kıtada görülebilecek sayıdaki iklim değişikliklerini minicik bir coğrafya parçasında sergileyerek yedi iklim barındırma şanına kavuşan bir cennet köşesi olarak , nasıl göz kamaştırmaz ki ?

Bugünkü bakımsızlığına ve çölleşmesine bakıp da Orta Anadolu'daki kel ovaların kuraklığını yanlış değerlendirmemek gerek ; bir zamanlar içinde fillerle dövüşen orduların saklandığı o mekanların bunca mahvolmuşluğu, aslında ancak son asırlarda oluşan kendi eserimiz. Yüzyıllar boyunca, gözümüzün önünden kayıp giden nice canlı türünün imdat isteyen ellerine, yardım eli uzatmamanın bedelini, bugün artık kelleşen tepeler, çekilen sular, azalan bitki ve hayvan türü sayılarıyla alıyoruz da, son pişmanlığın fayda vermediğini yine de anlayamamanın getirdiği umursamazlıkla aynı rolleri oynayıp duruyoruz.

Düz ovalar en kolayıydı; engelsiz geçtik, tepindik ciğerlerinde; yıktık, bozduk, var oluşuna pişman ettik belki de. Sonra gözlerimize ufak tepelerin yamaçları takıldı; pes etmeliydi onlar da, baş eğmezlik ancak insanoğluna yakışırdı ! Doğa dediğin ana değil mi, vicdanı yumuşaktı onun, kolay affederdi ! Oysa, midelerimizle yarışan gözlerin oburluğu, kudurtmaktaydı kanımızı. Sahip ol, al çiğne, başkasına da yar etme ! Ana yüreği kin tutmaz nasılsa, dert etme ! Sonunda dağların yalçın tepeleri kaldı bir tek elimizde. Gücümüz yetse, onları da delip geçeceğiz ama Ferhat sabrı kalmamış yüreğimizde, yoksa selam söylerdik zevkle, oyulmuş bir tepenin zirvesinden diğer başları mağrur ama bağırları yanık tepelere.

Konu uzmanı idealist yürekler çırpınıp, yorgun dilleriyle son bir kez daha haykırarak, doğa elden gidiyor diye feryat etseler de; "Boş verin, biz keyfimize devam edelim ! Bunca asır batmayan dünya bize mi cimrilik edecek ? Bitki türleri tükenirmiş güya ! Şunun şurasında yediğimiz kaç bitki var ki mutfağımızda ? Faydaları yoksa kesemize ve de midemize, dertlerine düşmek bize mi kalırmış acaba ? " diyenlerin korosu en çekici senfonileri çalıp duruyor, keyifle göbek büyüttükleri Anadolu'nun cennet bağlarında.

Bir zamanlar seyyahların yazmakla bitiremedikleri zenginlikteki bitki ve hayvan çeşitliliğinden ne kaldı ki geriye ? İnsafsızca tüketilen doğanın seslerine kulak vermeyenler; doğallığıyla sürekli oynadıkları bu güzelliklerin, şimdilerde bir de teknoloji yoluyla canına okumaya çalışmaktalar ki, sayelerinde, yakında ruhuna da dua okunacaktır artık doğa ananın. Bunca boşverciliğe ve nemelazımcılığa da ancak böyle bir son yakışırdı doğrusu !

Ey, cennette yaşar gibi bolluk ve güzellikler içerisinde yaşayıp giden ama elinde tuttuklarının kıymetini bilemeyen, kadirbilmezliğin ve vefasızlığın kitabını yazan Anadolulu; bu körlük daha ne kadar sürecek hiç düşünmez misin ? O ödünü patlatan ölüm gerçeğine sofra hazırlamaya niye bu kadar isteklisin ? Kıyamete koşmaya bunca çaba nedendir bilinmez !

Oysa, bu kıskandıran coğrafyayı gezmeye kalkınca insan, nice tropik bölgeden esintileri gözlere mıhlayan enfes görüntülerle karşılaşır da , buraları görmeyi daha önce niye akıl edemedim diye hayıflanıp durur. En bilinen örnekleriyle; Karadeniz veya Batı Akdeniz'in denize komşu dağlarının zümrüt yeşili yamaçlarında, çam ya da sedir ağaçları arasında dolaşırken, aşağılarda uçurumların dibinde sahili dövüp duran masmavi denizin köpüklü sularıyla sergilediği cilveli oyunları görüp de etkilenmemek mümkün mü ?

Mavi yolculuklara katılanların ballandıra ballandıra anlattıkları bir doğa zenginliğini bile, son yıllardaki plansız turistik gelişmelerle bozmayı becerişimizden de belli ki, sahip olduğumuz güzellikleri koruma konusunda hiç de başarılı değiliz. Tarihi yapılarla dolu kentlerimizdeki bakımsızlık ve umursamazlıklar sonucu nasıl kötü ve karmakarışık görüntüler söz konusuysa ve ancak Avrupa ülkelerindeki eski yapıların korunmuşluğuna ayılıp bayıldıktan sonra neleri kaçırdığımızın farkına varabiliyorsak, aynı durum doğal güzelliklerimiz için de geçerli.

İsviçre, Avusturya ya da başka tropik bölgelerdeki enfes görüntüleri hatırlatan güney ve kuzey kıyılarımızda dolaşırken, kendiliğinden emrimize sunulan bu güzellikleri bozmamayı, hatta insan ürünü başka güzelliklerle süsleyip, turizmin hizmetine açmayı bir türlü başaramamış olmamızın hüznüyle doluyor insan. Eski uygarlıkların açlığı gibi, bugün de üzerinde gözü olan bir çok milletin kıskançlığını düşünüp, doğamızı koruma ve geliştirme konusunda çok çabalar sarf etmemiz gerekiyor ama birkaç vakıf veya kişinin insan üstü gayretleriyle de fazla yol almak mümkün olamıyor ne yazık ki !

Yeryüzünün yaşanılır hale gelmesinden bu yana, dünyanın her bir köşesini güzelleştirmeyi kendisine hedef almışçasına güzellikleriyle toprakları süsleyip duran çeşit çeşit bitkilerin, çiçek ve meyvelerin yanına, sonraki yıllarda şirinlikleriyle iç açan sevimli hayvanların dekor olmasında da bir hikmet var tabii ki. "Her şey insanlığın hizmeti için vardır" demeye bayılıyoruz da, bu dünyayı yine bizden sonraki kendi çocuklarımıza olsun, sağlam bırakalım noktasında niye bu kadar güvenilmez oluyoruz, anlaşılır gibi değil !

Uçan ya da kaçan yırtıcı hayvanların pek çoğunun Anadolu'daki maceralarını sonlandıralı çok zaman geçmedi. Zaten kelleştirdiğimiz tepelerin boş yamaçlarında da seksek oynayacak halleri yoktu zavallıların. Onlar yemek için yeşillik isterler. Ağaç diplerinde yuvalanmış başka canlıların tadına bakmak , uzanıp dalların arasından sızan güneşin sıcaklığıyla uyumak isterler. Çıplak tepelerin yakıcı güneşinde hangi canlı poz verecek, doğa tutkunu bir fotoğrafçının mutluluk yansıtan karelerine ?

Bir metrekaresini bile boş bırakmadığımız ovalarımızın bereketini, süt içmeye bayılan buzağıların doyumsuzluğuyla emip, para hırsıyla gelire çevirmeyi bilirken, hemen her uygulamasıyla daha da bir kirlettiğimiz doğamızın bu canlılığının daha ne kadar süreceğini niye hiç düşünemeyiz bilinmez ki ? Ya o yaz günlerinin sefasını sürdüğümüz, rüzgar uğultularıyla dans eden ağaç dallarının dinlendiriciliğiyle, rahat uykulara daldığımız serin yaylaların halini görmez miyiz ? Beton çirkinliklerin üst üste bindirildiği, toprağı esir eden bir kuşatmanın sonucunu yine doğanın kötü bir tepkisiyle alınca mı insafa geleceğiz acaba ? Binlerce yıl önce evcilleştirerek hizmetimize aldığımız yabani hayvanların aksine, medeniyet ilerledikçe daha bir insafsızlaşıp, yabanileşen insanoğlunun oluşturduğu tezat da akıl alır gibi değil aslında.

Bu dağı taşı tarih kokan, güzellik pınarlarıyla çağlayan eşsiz varlığın her bir köşesi ayrı bir çekim merkezi.Yazın Antalya sahillerinde yüzülürken, 15-20 km.yukarıda Saklıkent'te kayak yapılır. Doğu Anadolu soğuğun kitabını yazarken, Iğdır'da Akdeniz'i aratmayan bir iklimde, duyunca inanılmaz ürünler yetiştirilir. Kaçkarların, Torosların, Küre Dağlarının eteklerinde her gün ne romantik sevdalar yaşanır aşıkların türkülerinde. Coşku olup eser gönüllere Anadolu rüzgarları, güzellikleri taç olur yapışır alınlara gururla ve anlayanlar için saz olur çalınır, doğa ananın hayıflanmaları sabırla.

Uygarlıkları mest eden cazibesiyle Anadolu demek, bir esmer dilberin yakıcı güzelliği demek ! Anadolu, üstünden attığı sevgilileriyle, gem vurulmaz bir kısrak demek ! Hele o gözleri büyüleyen doğasıyla Anadolu, aç karnına iç çektiren enfes bir sofra, ruhları dinlendiren bir hüzünlü türkü demektir ! Çağlayanlardan dökülen köpüklü suyun serinliğidir, dalgaları dövüp geri çekilen deniz suyunun çekiciliğidir. Çiçekten çiçeğe konan alımlı kelebeklerin renk harmonisi, arıların çalışkanlığı, kuşların dinlendiren melodileridir.Yorgun tavşanların ölesiye atan kalp atışlarıdır Anadolu; üzerinde yaşayan insanlarına her güzellik sunuşunda, bu şanslı coğrafyayı yaban ellere kaptırmamanın şükranıdır belki; " ah, bir de canımı yakmasa" dediği insanımıza cömertçe bağışladığı tüm bu güzellikleriyle ....

Ahmet Nedim NAZLICAN
annazlican@yahoo.com
31-05-2005
Yazılım vBadvanced CMPS, Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2024