O bir sakız ağacıydı, alelade;
Bir gün o yeşil sahile çıktı geldi,
O zaman bu zamandır memnun yerinden;
Seyreder bulutları, göğü, denizi.
Titreşirdi rüzgârla güneşli yaprakları;
Ömür sürdü öyle hoşnut dünyasından,
Aydınlıktan uyku tutmazdı bazı geceler,
Motor sesleri duyulurdu uzaklardan.
Tanrı adını işitmedi ömründe;
İnanmadan da madem yaşanıyor diye,
Rüzgârlı bir kıyıda, sevinç içinde,
Yaşamak dururken düşünmek niye?
Anmadı geçenleri bir defa bile;
Ne uğraşır mesut olan gelecekle?
Bir avare misali, günü gününe,
O bir sakız ağacıydı, yaşadı sade.
Bir yeşil tepenin yamacında yaşlı bir ağaç yaşarmış
Bir tarafı uçurum bir tarafı yeşillik çimenmiş.
Çok yıllar yaşamış, çok günler, çok insanlar görmüş.
Ama bu güne kadar onun gibisini hiç görmemiş.
Onun gibi güzeline ömrünce rastlamamış.
Güzel bir kızmış bu, yaşlı ağacın yamacında dolaşırmış.
Güzel olduğu kadarda soğukmuş.
Ağaca sırtını yaslar onunla derdini paylaşırmış.
Kızın derdi yalnızlıkmış.
Eh buna da biraz kendi sebep olmuş.
Hiç bir şeyi beğenmez kendinden başkasını da sevmezmiş.
Ağaç yüreğine söz geçirememiş ve kıza âşık oluvermiş.
Gel gelelim o güzel kız onu hiç görmezmiş.
Sadece gölgesinden faydalanır ve orada eğlenirmiş.
Yaşlı ağaç ateşsiz...
Dağın böğrüne
Bir hançer gibi saplanmış
Orada yıllarca, tek başına
Öylece kalakalmış,
Küçücük bir fidanken
Bu toprağa kök salmış.
Yalnız ağaç;
Yıllara göğüs geren
Bir kahraman bence.
Bir abide gibi durur;
Haşmetli, vakur...
Selâmlar gelen geçeni
Sessizce.
Tutuyor sımsıkı toprağı
Toprak onu sevmiş
O da dağı.
Sevdaya tutulmuş
Türküler söyler gün batımında
"Dağlar, dağlar
Seni seven yürekten ağlar!
Hisseder yalnızlığın acısını
Belki de unutturur
Ve mutlu olur
Toprak her baharda gül
Verince.
Yalnız ağaç, yalnız ağaç!
Kucağını...
Boyunayım Ama enine olmayı tercih ederdim.
Ben kökünü toprağa batırmış bir ağaç değilim
Taşları ve o ana sevgisini emen
Bu yüzden büyüyemiyorum parlak yapraklara her nisan,
Bir çiçek tarhının güzelliği de olamadım ne yazık ki
Sanki özenle boyanmış ve kendi payına düşen hayranlarını kabul eder gibi,
Pek yakında bütün yapraklarından birer birer döküleceğini bilmeden.
Benimle karşılaştırılırsa, ölümsüz sayılır bir ağaç
Ve bir çiçek o kadar uzun boylu değildir belki, ama kalkışmanın anlamını bilir,
Bense ömrünü bir ağacın, cesaretini istiyorum bir çiçeğin.
Bu gece, yıldızların o sonsuz incelikte ışıkları altında,
Ağaçlarla çiçekler serin kokularını...
Penceremin önündeki ağaçlar bugün
Elektrikli testerelerle budandılar.
Günlerdir yapraklarını kaybeden dallar
Büyük gürültülerle düştüler kaldırımlara.
Masamın başında oturduğum yerden,
Geçmiş yılın özetlendiğini gördüm adeta.
Heşeye hakim oldu önce sarıyla sepya,
Yol boyunca çıplak kaldı sonra ağaçlar.
Her başımı kaldırdığımda şimdi,
Kırık parmaklarıyla yaşlı bir el
Ya teslim oluyor, uzanmış gökyüzüne,
Ya da meydan okuyor her şeye.
Ağacın biri yaprağını unutmuş
Kapımın eşiğinde
Kocaman hüzünlü
üzgün bir yaprak
Yüreğime benzer öyle
Hangi ağacın belli değil
Belki bir şiirden çıkıp gelmiştir
Girmek için bu şiire
Ağacın biri yaprağını unutmuş
İşte, bütün güzelliğiyle
gelmiş gitmiş bir ağaç
Görmedim, duymadım geldiğini
gittiğini
Görsem, koşacaktım ardından gidecektim
vermeğe yaprağını
Görmedim ah hangi ağaç
Ey güz
Ey ölü bahçeleri hüznün
Ağacın biri yaprağını unutmuş
Duruyor elimde sevdalı yorgun
Bıraktım yaprağı bulduğum yere
Belki gelir de ağaç alır diye
ağaçlar attı
yeşil elbiselerini
insanlar giydi
kalın giyeceklerini
sonrada ağaçlar
giyecek yeşilleri
yine soyunacak
insanlar
ne kadar ayrı
dünyalar
biri ağaç
biri insan
ağaçlar olamıyor
insan ama
oluyor bazı
insanlar ağaç
Eskiden Bir Ağaçtım Ben
Eskiden bir ağaçtım ben;
Rüzgarla salınırdım, yavaşça.
Yağmur severdi beni ve hayat katardı vücuduma.
Toprak sıkıca tutardı köklerimi, bana güven verirdi.
Güneş ısıtırdı yapraklarımı bazen susatırdı beni.
Mutluydum yine de ben.
Sonra bir adam gelip ayırdı beni köklerimden.
Toprağa, güneşe, yağmura ve rüzgara veda bile edemedim.
Beni parçalara ayırdı, tek tek, şekil şekil.
Her bir parçamı başka bir yere dizdi.
Ağladım yıldızlara geceler boyunca.
Mutluğumu özledim, köklerimi.
Daha sonra çırılçıplak onlarca parçamla alıştık yine güneşle konuşmaya.
Yağmur dostum serinletti bizi, kurtardı tozlardan.
Rüzgar uzak tuttu adamı...
nasıl tutuşturdun eteklerini ağaçların
nasıl yaktın,
kibirsiz, gurursuz, sonsuz esnek dalları
nasıl yaktın,
saten bacaklı karıncaları.
nasıl yaktın,
hadi hiç düşünmedin beni,
ya o toprak iniltisini
ya o yağmurun yapraksız sarhoş inişini
bütün gözleri yaktın, sade kirpikleri değil ki
ağacın hayat bağlarını, hayatın orman aşkını.
nasıl yaktın,
ağaç gölgesi bir başka aydınlık olurdu
nasıl yakarak kararttın
su söndürdü ayyuka çıkan alevleri
hatta görünüşde toprağın yangınını bile
çiğdem bağlarını, ekin tarlalarını da al götür
bundan sonra neye yarar ki
taş kara olmayacak...
Yeryüzü Ağacı
kış geliyor
elim yaprak altında
es ey bad-ı semen
çatlak bedenime çarp kalbimi harmanla
gencelmiş tarih kabartmalarının haklılığı aşkına
beni kendime gebe bırak
kış geliyor
otobüs ne de kalabalık
yaslan bana yeryüzü ağacı
dikili gövdenin üretkenliği için
çıldırtan bir gübre mi arıyorsun
kökünü toprağımda dene
kış geliyor
koru gövdemi pardösüm
ağzıma konacak kış kuşları nerde
tutsana elimi canikom tarih tekerrürden ibaretmiş
Miş bir geçmiş zaman failiymiş
ey beşeriyet beni beş iftarda öp
şair olmak kolay değil yavrum
uzvun o kadar güzelken
bir yanda yaş ağaca balta...
bir deli feyz aldı diyordu
bütün diktatörleri yeryüzünün
bir başkası gökten zembille inmişti
ve bir peygamberdi anlaşılmamış
biri durmadan koşuyordu
üstünde bir don bir gömlek
ve bir başkası
ölmek diyordu
kurtuluş ölmek
o genç bir adamdı
sakalları uzamış saçları kirli
gözleri cam gibi parlıyordu
bir noktaya bakıyor
sessizce ağlıyordu
beni görünce
belli belirsiz bir gülümseme geçti yüzünden
dedi ki
sivaslıyım 27 yaşındayım adım bekir
sonra durdu ve bağırdı uzun uzun
hüsamettin incir ağacımı getir
Arsız Ağaç
Bir deli ruzigâr esmişKapmış yabanın dağından bir tohumŞuracığa savurmuşAyağı toprağa değmiş yaCılız otu itmiş bir yanaBir güzel yer etmiş kendineOh demişKodunsa bul yerindeBir fidan boy atmışBesbelliDeli tohumunŞimdi sofralar kurulurGölgesinde sevişip durulurDayanmış dayanmış daSonunda karışmış insanoğlunaFıkralar öğrenmiş açık saçıkTek gönlü olsun anlatsınŞaşarsınBir vurdum duymaz olmuşAğaçtan ummazsınYalnızdımEn güzel şiirimi okudumYaprağı kıpırdamadı arsızın
Ahlat Ağacı
Eşin dostun yaşıyor bak bahçelerdeSen çıplak bir doruğun üzerindesinTam rüzgârın engini sardığı yerdeYekpare bir mavilik üstünden akarAltında köklerini sıkan bir toprak varDertleşir durursun gölgenleBazan öyle yakın geçer ki kayan yıldızlarHalini soruverecek sanırsınDağılır üstündeki yeşil sükûtÜmitle kımıldanırsınBakma sana bir ad verdiklerineYerle gök arasında bir karaltısınVe bütün dünya seni unutmuşSanki kim bilecek yaşadığınıGelmese dallarına birkaç fakir kuşNe de dolmaz çilen varmışİlk defa kırağı yaktı canınıAşkı sonra bulutlarınRüzgârın cilvesi değil miydiDöken yapraklarınıDurmuşsun kırların bir ucunaAh senin halin köylü haliYaşarsın kıraç topraktaServi-simin misali